“Diriliş: Ertuğrul” dizisi yayınlanmaya başladıktan sonra artık herkesin bildiği ve erken dönem Osmanlı Tarihçisi olduğu gerçeğini bir kenara koyarak; Kayı Boyu’nun Orta Asya’dan hareket ettiği koşulları ve Söğüt’e nasıl geldiklerini kaba hatları ile şöyle bir hatırlayalım...
1200’lü yılların başında Kayı Obası Türkmenistan’da Mahan ismi ile bilinen bir yerden Anadolu’ya doğru hareket etmeye başlayıp 1220’de Ahlat, 1230’larda ise Erzincan dolaylarına geliyor. Ardından Anadolu’daki iç karışıklıklar, Moğol baskısı derken zahiri unsurlar, başlarında Ertuğrul Gazi’nin babası olan Süleyman Şah’ın (Veya Gündüz Alp) bulunduğu Kayılar’ı güneye sevk ediyor. Halep civarlarında obanın beyi vefat ediyor. Bu esnada Moğol baskısının da azalmasıyla aşiretin büyük kısmı, büyük kardeşler Sungur Tekin ve Gündoğdu Beyler ile birlikte ana yurtlarına geri dönüyor. Geriye kalanlar Ertuğrul Bey’in önderliğinde Anadolu içlerine doğru harekete ve yurt aramaya devam ediyorlar. Tekrar kuzeye, Erzurum yaylalarına çıkan aşiret, buradan Kayseri üzerinden önce Ankara’nın doğusundaki Karacadağ bölgesine yerleşiyor. Karacadağ dönemin serhad bölgesi, yani Anadolu Selçuklu Devleti’nin batıdaki sınır karakolu. Selçuklular’ın batıya yaptığı sefere Kayı Obası da katılıyor, Eskişehir ve Söğüt dolayları fethedildikten sonra, Selçuklu hükümdarı başkente dönerken ordunun başına Ertuğrul Bey’i bırakıyor, seferden sonra da Ertuğrul Bey’in talebi ile Söğüt merkez ve kışlak olarak; Domaniç yaylaları ise yaylak olarak Kayılar’a veriliyor.
Tarihçi Yılmaz Öztuna’ya göre Kayılar’ın Mahan bölgesinden Söğüt’e kadar kat ettikleri mesafe kuş uçuşu 3.500 kilometreyi bulurken, yürüyüş güzergahı olarak hesaplandığında Kayılar’ın göç yolunun yaklaşık 7.000 kilometre civarındadır. Rivayetlere göre Ertuğrul Gazi 1280’li yıllarda vefat etmiştir. Geldikten sonra bir süre Söğüt’te yaşadığı ve aşireti yönettiği düşünülürse, Kayılar’ın Söğüt’e 1250-1260’lı yıllarda geldiğini kabul etmek gerekir. O halde yürüyüş yaklaşık 60 yıl kadar sürüyor. Bir insan ömrü...
Tarihi kaynaklar, Ertuğrul Bey önderliğindeki aşiretin 400 çadırdan müteşekkil olduğunu söylüyor. Ancak Osmanlı Devleti’nin bilinen erken dönem kayıtlarının tamamı rivayetlere ve halk anlatımlarına dayandığından buradaki 400 rakamının kesin olmayıp bir bilinmezliğe işaret ettiği de düşünülebilir. Belki Anadolu Selçuklu Devleti’nin resmi kayıtları incelendiğinde, Anadolu’daki o dönem göç hareketleri hakkında daha somut bilgilere ulaşılabilir. Çünkü Kayılar’ın yapmış olduğu bu yürüyüş münferit bir hareket değil; tıpkı Ertuğrul Bey ve Kayılar gibi, aynı dönemde pek çok Oğuz boyu doğudan batıya doğru hareket halinde. Göç eden bu boyların Selçuklular’a bağlılıklarının ve Selçuki aidiyetinin ise oldukça zayıf olduğunu kabul etmemiz gerekir. Nitekim devletin gücünü iyice yitirdiği bu dönemde özellikle Batı Anadolu’da pek çok beyliğin kurulduğunu ve çevresinde gücünü arttıran her beyin bağımsızlığını ilân ettiğini biliyoruz.
Her halükarda, 400 çadırdan, günümüzdeki hane sayısını anlamak gerekir. Yani Kayılar, Söğüt ve çevresine geldiklerinde Ertuğrul Bey’in maiyetinde yaklaşık 400 hane vardı. Dönemin sosyal ve kültürel özellikleri değerlendirildiğinde, kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere 4.000-5.000 kişilik bir göç kervanından bahsedebiliriz. Kayı Boyu’nun toplam nüfusu elbette bu kadar değildi. Esasında Ertuğrul Bey önderliğinde göçenler, Kayı Boyu’na bağlı “Karakeçili Aşireti” idi. Hatta bu aşiretin dahi tek başına bir bütün olarak hareket etmediğini, süreç içerisinde birkaç parçaya ayrıldığını ve uzun göç yolu güzergâhında bir kısmının anavatana geri dönerken, bir kısmının da Anadolu’nun değişik bölgelerine yerleştiğini kabul etmek gerekir.
Surre alaylarını anlattığımız bir önceki yazımızda hac yolunun güzergahını tarif ederken, İznik, Osmaneli, Vezirhan üzerinden yolun Söğüt’e ve buradan da Eskişehir’e ulaştığını söylemiş ve bu güzergahın kadim dönemlerden beri İstanbul Anadolu yol güzergahı hakkında bize fikir verdiğini söylemiştik. Eskişehir-Afyon hattının Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’yı Bizans saldırılarına karşı koruyan ana savunma hattı olarak kabul edersek Söğüt’ün Ertuğrul Bey tarafından fethinin de bu güzergâhlar düşünüldüğünde ne kadar kıymetli olduğunu anlayabiliriz.
Söğüt’ü yurt edinmek aynı zamanda Kayılar’ın vizyonu hakkında da bize fikir veriyor. 13 ve 14. yüzyılların Anadolu’sunda doğudan gelen Moğol baskısı ve Batı’daki Bizans Devleti’nin konumu düşünüldüğünde Söğüt’ün bütün geçitlerin ve yolların kilit noktasında kaldığını söyleyebiliriz. İşte Ertuğrul Bey böyle bir kilit noktasını fethettikten sonra Selçuklu Devleti’nden burayı kılıç hakkı olarak talep ediyor ve aşiretini Karacadağ’dan getirerek Söğüt’e yerleştiriyor. Bu kilit noktasına hakim olan aşiret, kaynaklara göre henüz Ertuğrul Bey zamanında topraklarını 4 katına çıkarmış, Osman Bey’in aşiretin başına geçmesiyle de kısa zamanda teşkilatlanarak minyatür bir devlet haline gelmiştir.
Kayılar Söğüt’te bir yandan Selçuklu Devleti’nin ön savunma hattını oluştururken, diğer yandan da uç beyliği statüsünde olduklarından Bizans topraklarına akınlar yaparak ileride kuracakları devletin tohumlarını attıkları bu topraklarda zamanın kendilerine gelmesini beklediler… O tohum Söğüt’te çatladığında, tıpkı Osman Bey’in rüyasında olduğu gibi yedi iklim üzerine köklenip dallandı ve yaklaşık 6 asır dünyada hüküm sürdü.