Mahalli kurtuluş günleri geldiğinde içim hep burkulmuştur. Kurtuluş gününün bir bayram gibi kutlanmasını hiç içime sindiremiyorum.
Bölgemizde Bozüyük, Pazaryeri ve Bilecik ( 4-5-6 Eylül ) tarihlerinde bayram edeceğiz, niçin, çünkü bu tarihlerde kurtuldular! Kimden… 3,5 yunanlıdan. Bu kadar saçma bir kutlama düşünemiyorum. Yakın tarihe kadar temsili kutlamalar da yapıyorduk. Hattâ halen yapanlar da var. Bir tarafta yunan askeri, diğer tarafta bizim milis güçlerimiz, vatanı kurtarıyoruz.
Rahmetli Özal döneminde Başbakanlığın bir genelgesi oldu, buna göre küreselleşen dünyada bu tür temsili kutlamaların yapılmaması isteniyordu.
Kutlama proğramlarına bir de bizim açımızdan bakalım. Osmanlı gibi koca bir imparatorluktan geliyoruz. Birinci dünya savaşında hak etmediğimiz şekilde yenilmiş kabul edilen devletimizi, masa başında parçalama kararı alan güçlerin işgaline karşı milletimizin yeniden diriliş mücadelesini vermesi ve sonunda işgalcileri vatandan kovmasının bayramını ediyoruz. İçime sindiremiyorum…
O günleri yaşayanların nesli tükenmek üzere, dedelerimizden, yapılan vahşeti duyduk. Asıl olan, bunların yetişen nesillere anlatılması olmalı. Almanlar, dünya savaşında yenildikten sonra, işgalciler, kadınların saçlarını kazıyarak bir kiliseye doldurmuşlar. Sulh zamanında Alman okullarındaki öğrenciler, bu kiliseye götürülüp, yapılan mezalim gösterilmekte ve yenilmenin bir topluma nelere malolduğu anlatılmaktadır.Bizim de, meydanlarda bayram edeceğimize, gençliğimize işgali anlatmamız, güçsüz kalındığında milletin çektiği zulüm ve işkenceyi, akbabaların, leş kargalarının nasıl üşüştüklerini dile getirmemiz daha uygun bir hareket olur.
Esasen, Türk milleti hiç esir edilmemiştir. Zaman zaman işgallere uğramış, bunu da asaletinde var olan iman gücü ile def etmesini bilmiştir.
Bize göre, kurtuluş değil, yeniden diriliş, davul zurna ile bayram ederek değil, toplantılar, paneller, filmler ve teknoloji kullanılarak, işgalcilerin vahşeti, yetişen nesillerimize anlatılmalı, onların iz’an ve idrakleri bilinçlendirilmelidir.