Tarihî eser her yerde kıymetlidir. Ama bir devletin kurulduğu yerde tarihî eserin kıymetinin daha fazla olduğunu her halde herkes kabul eder. Böyle bir yerde cami ve benzeri eser yapmak bir değer, bunları korumak bir değer, böyle eserlerden kaybolanları ortaya çıkarmak bin değer… Böyle bir yerde bir milyon eser varken yeni bir eser daha bulunsa, ona da, ilk defa bir eser bulma sevinci ile sahip çıkılmalı. En büyük devletimizin kurulduğu Bilecik’te tarihî eser zaten pek az olduğu için, var olanın kıymetini çok iyi bilmek, yeni bir eser ortaya çıkarsa ona gözümüz gibi sahip çıkmak gerekir.
Bilecik Üniversitesi öğretim üyesi tarihçi Halim DEMİRYÜREK, Bilecik’te kaybolup gitmiş, izi bile kalmamış bir tarihî eserin varlığını ortaya çıkardı ve bunu bir yazı ile kamuoyuna duyurdu (Sakarya; 08.12.2011).
Hocamız, “Bilecik’te akıbeti meçhul bir cami” başlıklı yazısında, hemşehrimiz Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han’ın Bilecik ve çevresine gösterdiği ilgiye, Bilecik ve çevresinde yaptırdığı ve tamir ettirdiği eserlere işaret ettikten sonra Bilecik’te inşa ettiği cami hakkında bilgi veriyor:
“Bilecik’e özel bir ilgi gösteren Sultan, burada 1892 senesinde bir de cami inşa ettirdi. Camiye kendi adını verdi. 1893 yılına ait bir kayıtta cami için ‘geçen sene-i hicriye evailinde itmam idilen ve hükümet konağı havalisinde name-i hazret-i padişahîye mensub bulunan cami-i şerif dahi müessesat-ı hayriyye-i cenab-ı şehriyaridendir’ ifadeleri kullanılmaktadır.”
DEMİRYÜREK, Yıldız Albümü’nden bahsi geçen caminin resmini bulmuş; neşretti. Resimde caminin, hükümet konağı bahçesinde olduğu açıkça görülüyor. Araştırmacımız, cami imamının maaşına ait bulduğu belgeyi de kamuoyu ile paylaştı. Böylece caminin varlığını, kimsenin itiraz edemeyeceği şekilde belgeledi:
“Arşiv belgelerinde de bu camiinin hükümet konağı bahçesinde olduğuna dair pek çok bilgi vardır. Bu belgelerden birinden anlaşıldığına göre; 14 Eylül 1901’de Camiinin İmam–hatibine ve müezzinine verilecek olan maaşın Dâhiliye Nezaretince karşılanması gerekirken, bütçede karşılık olmadığından bir sene boyunca Vilayet bütçesinden karşılanması ve sonraki seneler Dâhiliye bütçesinden ödenmesi istenmekteydi. Bu husus Vilayete 5 Ocak 1902’de yeniden bildirilmişti.”
Hocamıza minnettarız... Zaten pek az tarihî eser olan Bilecik’te, kayıp bir eseri ortaya çıkardığı için ne kadar teşekkür etsek azdır. Yazının neşredildiği bir ayı geçti. Kimseden çıt çıkmadı. Cami ne oldu, nasıl oldu da izi bile kalmadı, diye kimse merak etmedi. Haydi ne olduğu daha sonra da konuşulur. Ama madem böyle bir eserin varlığı kesinleşti, bari bundan sonra binası yoksa da hatırasına sahip çıkılmalı değil mi? Şurda şu cami vardı, falanca tarafından ortaya çıkarıldı diye bir kayıt olsun düşmek gerekmez mi? Ne yapılması gerektiği üzerinde bir çalışma başlatması, eseri ortaya çıkarana, ilimize yeni bir cami, bir tarihî eser kazandırana teşekkür etmesi gereken bir makam, bir kuruluş da mı yok? On dakika konuşana on tane plâket verenler, daha basılmadan unutulup gidecek uyduruk kitaplar hazırlatıp paralar harcayanlar, ilimize hizmet etti diye millet kesesinden ödüller dağıtanlar, böyle kalıcı bir değere niye sevinçle sarılmıyorlar? Ve günlerini harcayıp, hiçbir karşılık beklemeden ilimize böyle bir eser kazandıran araştırmacı öğretim üyesine hiç olmazsa bir teşekkür etmesi gereken mevki, makam, kuruluş, dernek, kişi yok mudur?
Şimdilik kamuoyuna, bunu sormakla yetiniyorum…
Kimse yok muuu?!..