İnsan, Cenab-ı Hakkın (C.C.) yarattığı eşrefi mahlûk. En şerefli varlık... Dünya kurulduğundan günümüze kadar yaşamış milyonlarca insan. İçlerinde Allah’ın peygamberlik, velîlik rütbesi ile şereflendirdiği seçilmiş insanlar... İlimleri ile topluma hizmet vermiş âlimler, nefsinin esiri olmuş, Yaradan’ını ve yaradılış gayesini unutmuş zalimler... Dünya böyle bir hengâme içinde günümüze kadar geldi. Ahir zaman yani dünyanın son günleri... Dünya ömrünün, ne kadar kaldığını elbette sahibi bilir. Ancak, bizim bildiğimiz Peygamberimizin (sav) son peygamber olduğu, bundan sonra Peygamber gelmeyeceği.
İnsanlığın, İslâm’la şereflenmesinden sonra geçen 1400 yıl içinde hiç değişmeyen bir kavga var; Hak ile bâtılın mücadelesi... Bu mücadele, ilk zamanlar savaşlar halinde ve güç kullanılarak yapılmış. Daha sonra gelişen şartlara göre fikir mücadelesine dönüşerek yazıya dökülmüş. Günümüzde ise son teknolojiler kullanılarak yazılı ve görsel basın, sinema ve internet ortamında mücadele devam ediyor. Hak ve bâtıl dedik, peki biz bunun ne tarafındayız, hiç kendimizi sorguladık mı? İnanıyoruz, inancımızın gereğini yapıyoruz; İnanıyoruz ama inancımızın gereğini eksik yapıyoruz veya hiç yapmıyoruz. Diğer tarafta hiç inanmıyoruz (Allah korusun). İnanıyorsak, bu inancımızı başkaları ile ne kadar paylaşıyoruz. İşin kolaycılığına kaçıp nemelâzımcı mıyız, yoksa bu konuda hak mücadelesine katkımız oluyor mu? Mücadele dedikse silâhlı değil, rejim mücadelesi hiç değil... Düşmana, düşmanın silâhı ile karşılık veriyor muyuz? Çocuklarımızın, millî ve manevî değerlerine bağlı, ecdadına saygılı, vatan ve milletine yararlı birer insan olarak yetişmeleri için ne yapıyoruz. Dinini öğrenmesi, inançları doğrultusunda yaşaması, dünyanın çirkef bataklığından korunması için ne yapıyoruz. Eğitici miyiz, öğrenci miyiz, yoksa onlara maddî ve manevî yardım eden miyiz? Kendimizi bu şekilde sorgulayalım.
Günümüzde bu hizmeti veren pek çok kurum ve kuruluşlar var. Dîni istismar ederek işi paraya ve menfaate dökmüş olanlar ile hizmette sadece Allah rızasını gözeten kurumları aynı kefeye koymaz. Müslüman feraset sahibidir. İyiyi kötüden ayıracak kadar bilinçlidir.
Dershanelere milyonlarca para veren aileler, bu hizmeti tamamen Allah rızası için yapan kuruluşlara yardımcı olmalıdır. Camiye avize almakla hayır yaptığını düşünen zenginler (avizeyi elbette alacak), o camiye cemaat olması muhtemel gençlere ne kadar sahip çıkıyorlar.
İnanmış ve inancının gereğini yapmak isteyenlere sesleniyorum. Bir sel gibi, küfrün arkasında giden gençlerimize sahip çıkalım, bu konuda hiçbir maddî menfaat gözetmeden mücadele veren kuruluşlara yardım edelim. Her koyun kendi bacağından asılır ama asıldığı yerden kaldırılmazsa kokusu herkesi rahatsız eder, öyle bir zaman gelir ki o bölgede yaşamak bile mümkün olmaz!