Değerli okuyucularımız geçen yazımızda kuantum konusuna devam etmiştik. Kuantum kuramına göre sistemler minimum enerji maksimum kararlılık kanununa göre hareket eder. Var olan her olgu, varlığını minimum enerji harcayarak sürdürmeye çalışır. Bu hem insan hem de uzaydaki tüm varlıklar için geçerlidir. Hatta sosyal organizasyonlar bir bu kuram çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Bu konuyu başka bir yazıda detaylarıyla ele almamız yararlı olacaktır.
Kuantum kapsamında yararlanılan diğer bir yaklaşım da Bose-Einstein’in “Kritik Etki Yasası”dır. Kurama göre enerji belli bir kritik noktaya ulaşınca bir sisteme ulaşmakta, tek bir enerji gibi davranmaktadır. Yeni oluşumda ortaya çıkan durum bütünsel yapıdır. Bu kapsamda insan da enerjinin bir formu olduğundan kritik bir noktaya varınca tek bir dalgaya dönüşmekte tümel/bütünsel enerji formu ile bütünleşmektedir. Tabi bu evren ile bütünleşme akıl, mantık boyutunda değil daha çok enerjinin diğer formları olan duygu vb. formlarda olmaktadır. Aslında insan kendisinden öncesini ve her şeyi bir şekilde kendinde muhafaza etmektedir. Geçen yüzyılın psikologları konuyu kendi boyutlarında ele almışlardır. İnsanın içinde olanı keşfetmeye ve bunu tanımlamaya yönelik psikoloji çalışmalarına destek yine kuantum kuramından gelmiştir. İnsanın standart, normal yaşamında şuurlu olarak fark etmediği bu boyut aslında kuantum çalışmalarının da merkezinde yer almıştır.
Fizik, biyoloji vb. pozitif bilimler başlangıçta beş duyu ile başlayan gözlem ve deneylerini, yeni yöntem ve teçhizatlarla detaylandırırken matematik biliminden büyük ölçüde yararlandılar. Matematik sonsuzluk kavramını çalışırken alt dalı olan geometri de hudutsuzluk kavramına cevap aramaya çalıştı. Her iki bilim de geliştikçe çevreden uzaya doğru bir istikamet çizdi. Makro evren hala üzerinde en çok durulan ve sayısız cevaplar aranan bir olgudur. Ancak ortaya çıkan sorular bilime mikro evrenin de araştırılması gerektiğini gösterdi. Mikro evrenin son kuramı ise belirttiğimiz gibi kuantum kuramıdır. Bilim dünyası geçen yüzyılda uzaydan atoma ve atomun içine doğru bir giriş yaptı.
Kuantum kuramı geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi enerjinin algılanan formlarından çok daha fazla anlamı ve işlevi olduğunu bizlere gösterdi. Işık hızını ötesinde davranabilmenin boyutları ve işleyişi hakkındaki düşüncelerimizin açıklamaları kuantum kuramı sayesinde olabilmektedir. İnsanların farklı şekillerde gerçekleştirebildikleri bu durum ancak bir yolla gerçekleşebilmektedir. İnsanlar, bazı durumlarda sahip oldukları bu yetileri sonsuz ve bütünsel enerji ile etkileşime geçirebildiklerinde tümel enerjiye ulaşabilmektedirler. Burada karşımıza yine bir durum çıkmaktadır. Kalıcılık ve geçicilik. Aslında birbirinin zıttı gibi görünen iki kavram da bütünseldir. İnsan sonsuz kalıcı bir enerjinin parçası olarak varlığını sürdürürken bazı geçici duygulanımlarda ışık hızının çok ötesine geçebilmektedir.
Değerli okuyucularımız bu hafta kuantum kuramı konusundaki genel bilgilendirmeyi sonlandırıyoruz. Kuram çok teknik ve derin matematiksel önerme ve işlemlere, deneylere dayanıp ilerliyor. Detaylara hâkimiyet bu konuda çalışan değerli bilim insanlarının işi. Biz sadece sizlere çalışmaların özünü ve ulaştığı noktada bize neler anlatabildiğini aktarmaya çalıştık. Okuyan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, tümel/bütünsel enerjiye ulaşabileceği, onun frekansı ile bütünleşebileceği durumları yaşamalarını dilerim. Bu haftaki yazımızı Ovidius’un güzel bir sözü ile bitirelim: “Yetişen zekâları kitaplarla beslemeyen uluslar yıkılmaya mahkûmdurlar.” Doğru kitaplardan edineceğimiz doğru bilgilerin bizlere katacağı enerji hiç merak etmeyin o sonsuz enerji ile kalıcı bir şekilde bütünleşmemizi sağlayacaktır. Yeni bir konuda buluşmak dileğiyle.