"Her Yahudi bir Kral, Yahudi olmayan köle olacaktır." (Yahudi Atasözü)
"O gün Rab Avram'la antlaşma yaparak o'na şöyle dedi: 'Mısır Irmağı'(Nil)ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları (Ken,Keniz, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan,Gergaş ve Yevus) topraklarını senin soyuna vereceğim" (Tevrat- Tekvin, 15:18-21)
Günümüz dünya meselelerine özellikle Ortadoğu, Filistin, Kudüs, İslâm coğrafyası ve aziz devletimiz Türkiye meselelerine yukarıdaki Yahudilerin Talmudcu felsefesi göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.
Daha önceki yazımızda "Ağlayan Kudüs,Gülen Müslümanlar" başlığı ile yazı paylaşmıştık. Kudüs'ün/Filistin'in işgalle nasıl elden çıktığını yazmıştık. Önünüzdeki bu ve ondan sonraki yazı konuyu daha iyi kavratacaktır.
Yazımıza başlamadan önce, yazılarımı temelsiz, mesnetsiz, sokak ağzı ile ve kulaktan duyma bilgilere dayanarak yazılmadığının bilinmesini isterim.
Kudüs meselesi/sorunu en başta Yahudi ve Siyonizm sorunudur. Sorunun kaynağı da İflah olmaz, kendilerini Tanrının oğlu(?) gören, Yahudilik dogmatizminin ürünü İsraildir.
Bugünki İsrail Devleti'nin kurulduğu topraklar yerli halkın elinden gerektiğinde hileyle,çoğu zamanda gaspla, zulümle çalınmış vatanımızın parçasıdır. 2500-2000 yıl kadar evvel sürgün hayatı yaşadıkları toprakları atalarının yurdu iddiasıyla "Büyük İsrail" emelleriyle kurulmuş devlettir İsrail.
İsrail Devleti'nin kurulduğu 1948 yılından sonra elde ettiği kazanımları tarihin hiç bir devrinde elde edememediler. Hatta,Roma İmparatoru Adrian 138 de Yahudilerin Kudüs'e girmesini yasaklamıştı.
İsrail Tahrif edilmiş Tevrat'ın yerine daha çok baştan başa yalan ve düzmecelerle dolu kendi elleriyle yazdıkları Talmud'a göre yaşarlar.
Filistin aslında komşu devletlerin tarihi gelişim sürecine göre yaşamıştır. Filistin İslâm fethinden sonra sakin hayat yaşamıştır. Filistin'i elinde tutan Osmanlı Devleti'nin parçalanmasından sonra acıyla tanışmıştır.
Yahudilere Filistin'de yeniden "vatan" inşa etme davası İngiltere'de başladı. İtalyan Yahudisi borsacı Moses Haim Montefiore Londra'da simsarlıktan kazandığı büyük parlarla 1824'te Filistin'e geldiğinde bu topraklarda 7-8 bin kadar Yahudi yaşıyordu. Bu simsar toprak ve nüfus peşindeydi. "Büyük İsrail" ideali için bu sayı yeterli değildi. Filistin'in mükemmel bir arazi ve ziraate uygunluğu ile İngiltere'nin gözünün bu topraklara yönelmesinde ısrarcı oldu.
1848'de İngiliz hükümeti Filistin'deki konsolaslarına buradaki Yahudileri "himaye"(!) etme talimatı verdi. Haim Osmanlı'dan bir miktar toprak alarak ziraatçılığa başladı.
1862'de Alman Yahudisi Moses Hess "Roma ve Kudüs"isimli kitabında "Yahudi davasının, emellerinin gerçekleşeceği günün yakın olduğunu" söylüyordu.
Hedef ne pahasına olursa olsun, FİLİSTİN'DE YAHUDİLER TOPLANACAK ve bir devlet kurulacaktı.
1780'lerde Yahudi faaliyetlerinin merkezi İngiltere'den Rusya'ya geçti. (Rus-Osmanlı savaşları,çekişmesi dönemidir.) Rusya'da "İnternational İsrael Pact" kuruldu. Bu pakt Hayfa yakınlarında teknik ziraat okulu açıldı. Arazi 2000 dönüm kadardı. Okulun açılışına Osmanlı Devleti göz yumdu.
1878'de Rusya'daki Yahudi öğrenciler bir sürü dernek kurdular. Bu derneklerin hedefi de FİLİSTİN'E GÖÇÜ SAĞLAMAKTI. En önemlisi "Bilu ve Hovevei Ziyon -Siyonizmi Sevenler Derneği" idi. 1884' Rusya'da Milli Yahudi Kongresi yapıldı.
1896'da Avusturyalı Yahudi gazeteci Theodor Herzl, "The Jewish State - YahudiDevleti" adlı bir kitap yazdı. Bu kitap Yahudilerdeki devlet kurma hedef potansiyeli toplanmış oluyordu. "Siyonizm" hareketinin canlılığının başlangıcı bu kitapla oluyordu. Devlet fikri bütün Yahudilerin zihnini iyice meşgul etmeye başlamıştı.
Siyonizmi hareketi yeni bir aşama kaydediyordu.
1897'de İsviçre'nin Basel şehrinde Theodor Herzl başkanlığında 200 temsilcinin katılımıyla ilk siyonist kongresi toplandı. 3 gün süren kongrede bütünYahudiler için kararlar alındı. Bu kongrede; " Yahudilerin Filistin'e geçirmeleri için sistemli yol takip edilmesi, Yahudilik bilincinin güçlendirilmesi, devrin hükümetleriyle (Osmanlı, İngiltere, Fransa, Rusya, Abd başta olmak üzere) temasa geçilerek Yahudi davasına destek olmalarının sağlanması" gibi kararlar alındı.
İkinci kongre 1898'da yine Basel'de toplandı. Bu kongrede 2 milyon sterlin sermayeli "Keren Kaymet" adlı fon oluşturuldu. Bu fon kurulacak Yahudi kolonilerine maddi kaynak olacaktı.
1899, 1900, 1901,1903, 1905, 1907,1909, 1911, 1913, 1921'de Londra, Basel, Lahey, Hamburg, İsviçre, Viyana'da aynı amaçlı kongreler düzenlendi. Temel amaç Filistin'de toprak edinmek, elde edilen arazilere Yahudilerin yerleştirilmesi, yani Filistin'de Yahudi nüfusunu temerküz etmekti. Yahudiler, özellikle 2.Meşrutiyet ile, İttihat ve Terakki içindeki kimi kişilerden faydalanarak Filistin'deki kolonizasyona ivme kazandırdılar.
İkinci Meşritiyetten önce Sultan 2. Abdulhamit Hanile de Filistin'de toprak talebiyle ilgili T.Herzl ve Haham Moşe Levi ile toprak talep ettiler. Tabiiki kovuldular. Osmanlı'dan ümidi kesince dönemin Sömürgeci Başı İngiltere'ye yöneldiler. İngiltere kontrolündeki Mısır'a bağlı olan Sina'da vatan kurmalarını sağlayacağını belirtti.
Yahidi Filistin'den başka biryer istemeyecekti.
Ancak Sultan 2.Abdulhamit'in tahtan indirilişi ile hedeflerine ulaşmaya ramak kaldı. 1909'daki Osmanlı hükümetinde 3 Yahudi Bakan bulunmaktaydı.
Yahudilere, 1902'de "Yahudilerin Türkiye'ye gelebilecekleri, Türk vatandaşı olmak, askerlik yapma, FİLİSTİN HARİÇ her vilayette 5 aileden fazla olmamak kaydı ile yerleşebilecekleri" söylendi. Tabiiki bu teklifi Yahudiler kabul etmedi.
1914'te çıkan kanuna göre azınlıklar toprak satın alabilecekti. Bu kanuna göre Yahudiler Filistin'de geniş ve verimli arazileri satın alıp kendilerine tapuladılar.
Birinci Dünya Savaşı Yahudilerin işine çok yaradı. İngilizlerle Fransızlar gizli bir anlaşmayla "Osmanlı Devleti'nin elbirliği ile yıkılarak Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması teminatını" verdiler.
Yahudiler Filistin'de Türkler aleyhine büyük bir casusluk faaliyetine başladılar. Bu esnada Arabistan'daki kimi Arap unsurlar (Mekke Şerifi Hüseyin gibi) İngilizlerle gizlice anlaşarak İngilizler lehine başkaldırmaya başladılar. Güya, OsmanlıDevleti yılıncaFilistin'ide içine alacak "BüyükArap" devleti kurulacağı vaadi verildi.
Satın alınan Hüseyin, İngiliz parası ve techizatıyla harekete geçti. Bu esnada İngilizler ve Fransızlar başta Osmanlı Devleti'ni, Araplar ve Ortadoğu için paramparça etme planın (Mayıs 1916 Sykes-Picot Anlaşması) içindeydiler.
Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan'ın bölünmesi ve yönetilmesi hesabı başlamıştı.
Filistin'de ise Rusya ile görüşüldükten sonra milletlerarası bir yönetim belirlenecek.
1. Dünya Savaşı'nın sonunda Ortadoğu'daki devletler İngiltere'ye mesafeli duruma çekilmişti. İngiltere bu bölgedeki ezeli menfaatleri için bir 'dost devlet' bulunmasını ihtiyaç duymuştu. Yahudiler de öteden beri Filistin'de devlet kurma emellerini defalarca İngiltere nezdinde gizliden dile getirmişlerdi. Filistin'de kurulacak Yahudi Devleti İngiltere'nin Ortadoğu'daki dost ve müttefik ihtiyacını çok iyi şekilde karşılayabilirdi.
İngiltere, 2 Kasım1917'de ünlü "Balfour Vaadini" açıkladı. Doktrinin isim babası Alfred J. Balfour İngiliz Başbakanı L. George'ninDış işleri Bakanı olan bir Siyonisti.
"Kral hazretlerinin hükümeti, Filistin'de Yahudilere milli bir vatantesisine muhakkak gözüyle bakıyor. Bunun için büyük potansiyel harcayacaktır" şeklinde ifade edilen metin, ABD Başkanı Wilson'a da sunuldu. Tabiiki 1918'de Başkan Wilson bu vaadi kabul etti. Hani, şu meşhur 'Wilson İlkeleri'ni kaleme alan bize de dikte ettiren Amerikan başkanı var ya, işte O!
İngiltere'de yetiştirilen Yahudilerden oluşan bir tümen birlik bize/Türklere karşı çarpışan Feld Mareşal Allenby komutasındaki İngiliz ordusuna katıldı.
11 Aralık 1917'de Kudüs'e giren İngiliz işgâlcilerinin içinde bu Yahudi birliği bulunmaktaydı.
Siyonistler Balfour vaadini kendileri yazmış, İngiltere tastik edip yürürlüğe koymuştur. Filistin Yahudi vatanı(!?) halini almasında İngiltere birinci derecede rol almıştır.
Bugün, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde oluşturulan ve kurdurulmaya çalışılan Kürt Devleti'nin birinci derecede hamisi ve rol alıcısı Amerika'nın olduğu gibi.
İngilizler Filistin'e gelince askeri idare ile Balfour planını derhal uygulamaya koyuldular. Yahudi göçü teşvik edildi. Silahlandırıldılar.
Nasıl; PYD/PKK, Barzani figürüne benziyor mu?
Yerel halkın, itirazları ve şikâyetleri pek dikkate alınmadı. Kendi dilleri ile dahi," Filistin'de Yahudi olmayan halkların medeni ve dini hakları üzerinde çok büyük haksızlık yapmadan burada bir Yahudi devleti kurmak imkansızdır" demekteydiler.
Filistin'ndeki İngiltereye bağlı atanan görevliler/komiserler hep Yahudilerden seçildi. İngilizlerin Filistindeki hakimiyetinin devamlı olmasını müttefikler İngiltere'ye vererek, Cemiyet-i Akvam (günümüzün Birleşmiş Milletleri) 1922'de kabul etti. Zaten bir yıl önceki son siyonist kongrede Yahudi devleti kurulması kararlaştırılmıştı.
Aynı, günümüzde hemen sınırımızdaki Kürt oluşumlarına olduğu gibi, Filistin'de savaş kabiliyeti yüksek, techizat yönünden güçlü Yahudi askeri kuvvet oluşturuldu. Bu kuvvet ile, gelecekteki İsrail devletinin çekirdeğini oluşturacak güçler ile terörist faaliyetler ile Araplar kaçırılacak, yerlerine Yahudiler iskân edilecekti. Bunlar İngiliz ordusunda bize karşı savaşmış Yahudilerin devamıydı.
1929'da müslümanlar her ne kadar Ağlama Duvarı'nın dibinde Mevlid kandili günü gösteri yapsalarda ileride sonuç değişmeyecekti. Aynen günümüzde olduğu gibi.
Filistin'e 1919'da 60 Yahudi göç etmişti. Bu nüfus Filistin nüfusunun %6'sıydı.
1946'ya gelindiğinde buradaki Yahudi nüfusu 600 bin olmuştu.
Filistin 26 milyon dönümdür. İngiliz manda idaresine kadar Yahudiler ancak yarım milyon dönüm toprak edinmişlerdi. 12 milyon dönüm arazi Osmanlı Devleti hazinesine kayıtlıydı. Geriye kalan müslüman Arapların mülküydü. İsrail Devleti kurulduğunda Yahudiler 2 milyon dönümlük araziye sahip olmuştu. Osmanlı Devleti'nin arazisi İngiliz işgalinde 12 milyonluk arazi Yahudi komiser adına tapulanmıştı. Tel-Aviv tamamen Arapların olmasına rağmen zorla ellerinden alınmıştır.
İleride bahsedileceği gibi 2.Dünya Savaşı'ndan sonra bu nüfus iyice artacaktır. Bu noktada 1. Ve 2.Dünya Savaşlarınınbire Yahudi devleti oluşturmak, nüfus teşkili için bir bahane olduğunu düşünmemek körlük ve saflık olacaktır.
1936'da Arap liderler toplanarak Filistin milli hareketini yönetmek için heyet oluşturdular. Başkanlığına İslâm Meclis Başkanı Muhammed Emin Hüseyinseçildi. Seferberlik ilân edildi. Arap mücahitler akın akın Filistin'e koştu. İhtilâl amacına ulaşacakkken Arap krallar Filistinli mücahitleri mücadeleyi durdurma telkininde bulundular.(!?). Çünkü boyunlarında İngiliz tasması vardı. Ve şöyle diyorlardı:
"Filistin'inArap çocukları! Filistin'de yayılmış olan bu durum bizi çok üzdü.Sizi huzur ve sükuna davet ediyoruz. Dostumuz İngiliz hükümetinin iyi niyetine güvenimiz sonsuzdur. İnanıyoruz ki İngilizler bu meseleyi adil bir şekilde çözeceklerdir"(!?)
Bu çağrıyı, Ürdün Emiri Abdullah, Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz,Irak Kralı Gazi, Yemen İmamı Yahya imzalamışlardı. Flistin'i kaybettirenler bunlardı.
Nasıl, günceldeki Katar'a boykot uygulamasıyla zihinlerde soru işaretleri canlandı mı? Dün'le bugün aynı değil mi?
Olaylardan sonra 1936'da Filistin'e gelen Lord Bell 1937'de Filistin'in üçe bölünmesini tavsiye ediyordu. Bu bölünme projesini İngiltere Cemiyet-i Akvam'da onaylattı. Filistin'in Arabistan'ın bölünmez parçası olarak Araplar bu kararı protesto ettiler. Sonuç değişmedi. Aynı günümüzdeki gibi.
Filistin'de durum çok kötüleşiyordu. Araplar 26 Eylül 1937'de tekrar başkaldırdılar. İngiltere Filistin'e daha çok asker gönderdi. Flistinlilerin bir kısmı sürüldü.
Milliyetçilerin öz vatanları Filistin'e girişi yasaklandı.
2.Dünya Savaşı patladı.
Yahudi ve Siyonistler aynı birincisinde olduğu gibi 2.Dünya savaşınıda kendi hedeflerine ulaşmak için kullandılar. Birincisinde İngilizler Araplara muhtaçtı. Mc Mahon birincisinde MekkeŞerifi Hüseyin'i aldatmıştı.
İngiltere'nin Siyonist amaca uygun politikası Arapları küstürmüştü. 1939'da çıkardığı 'Beyaz Kitap' la taksimden vazgeçtiğini duyurdu. Bu bir yalandı. Çünkü, Yahudiler 10 yıl sonra bağımsızlığını tanıyacağını vaad etmişti.
Bu esnada Arap çiftçilerin ihtiyaçlarını karşılayan Osmanlı Ziraat Bankası İngilizler tarafından kapatıldı. Bu durumda müslüman çiftçiler Yahudi tefecilerin eline düştü. Borçlarını ödeyemeyen müslümanlar Yahudilerin avı oldu. Topraklarını Yahudilere yok par asına satarak Yahudilere yerleşim alanı açtılar!
Yahudi yazar Abraham Granowiski "Filistin'de Toprak Siyaseti" adlı kitabında; "...Yahudi emperyalizmin ilk şartı, atalarımızın Rişon Lizyon'da yaptıklar ı gibi toprak satın almaktır. O zamandan beri tüm Yahudiler dikkatini toprağa yöneltmiştir" diyordu.
Zaten Milli Kasa(Keren -Keymet)yardımıyla 1. Dünya Savaşından sonra 1.5 milyon dönüm arazi satın almışlardı.
Yeri gelmişken ülkemizdeki yabancılara toprak satışını bu çerçevede bakmak şarttır.
2.Dünya Savaşı müttefiklerin galibiyeti ile son bulmuştu.
Yahudiler kazanan tarafın müttefikiydi. İngiliz çaldığı müslüman topraklarını Yahudilere teslim edecekti.
Tarihçi Arnold Toynbe; "Aslan işaretini üzerinde taşıyan İngiltere, iki dünya savaşında Filistin'deki durumun yükünü taşımaktadır. Burayı önce işgâl etti. 1948'e kadar manda idaresi kurdu." derken İngiliz sorumluluğuna vurgu yapar.
Manda idaresi zamanında İngiltere kendine suç ortağı buldu. Bu ortak ABD idi.
Yahudilerin devleti İsrail böylelikle Birleşmiş Milletlerden kolaylıkla onay alacaktı. 1944'te ABD Başkanı Roosevelt,"Filistin kapılarının Yahudiler açılmasından zevk duyacağını, Yahudiler milli bir vatan sahibi oldukları zaman adalet tam olarak gerçekleşecektir. Amerika hükümeti ve halkı bu davaya derin sempati beslemektedir"diyordu.
Zaten Amerika Siyonizmin karagâhıydı.
40-50 yıl sonraki Ortadoğu'nun işgâlinde ABD İngiltere, Fransa,Hollandayı arkasına alacaktı.
Yeri gelmişken hemen belirtelim, Müslüman için küfür tek millettir.
İngiltere Amerika'nın desteğini sağlayınca Filistin meselesini Birleşmiş Milletlere getirdi. 1947'de 11 kişilik heyet seçildi. 7 oyla Filistin'in taksimi kabul edildi. Ayrı ayrı Arap ve Yahudi devletleri kurulacak, mukaddes yerler Birleşmiş Milletler idaresine bırakılacaktı. Uzun tartışmalardan sonra Yahudi sermayesi muhalif olanları avlamıştı.
Nihayetinde 29 Kasım 1947' de yapılan son oylamada 2/3 çoğunluk sağlanarak taksim kararı onaylandı. Birleşmiş Milletlerdeki bu oylamalarda yaşanılanlar ve entrikalar, devletlere yapılan baskılar başlı başına birkaç kitaplık meselelerdir.
Taksime karşı çıkanlar Küba ve Hindistan dışındakiler müslüman ülkelerdi. Bu durum günümüz uluslararası ilişkiler için de bize aslında işaret vermektedir.
İngiltere çekimser kalmıştır. İlginç değil mi? gayesi tasmaladığı Araplara hoş görünmekti. Araplar bunu hiç bir zaman göremeyecekti.
Filistin'de çetin çatışmalar çıkmıştı. Bir projeyle ateşkes ilan edildi. Ateşkes ilân edilmesine rağmen Yahudiler fırsat bilip, Filistin'e asker ve silah yığdılar. Hani, şu bizim dibimizdeki Irak'ta Kürtlere silâh yığdıkları gibi.
1948 yılı boyunca manda hükümeti süratle çekildi, yerine Yahudiler yerleşti. Yahudiler acımasızca terör estirip Arapları katlettiler. Öyleki, Arapların ellerini, ayaklarını ve diğer organlarını keserek katlettiler. Deir Yasin Köyü buna örnektir.
14 Mayıs 1948'Yahudilerin Washington temsilcisi İlyahu Epstein Beyaz saraya çağrıldı.İsrail'in bağımsızlığını ilân ettiği takdirde Amerika tanıyacaktı.Başkan Truman'dı. İlginç olan, bunla olurken, o sabah Birleşmiş Milletlerde Filistin'in Birleşmiş Milletler kontrolünde idare edilmesi görüşülüyordu. Akşam, ABD saat 18.11'de İsrail'i bağımsız devlet olarak tanıdı. Bu esnada ABD delegesi Birleşmiş Milletler kontrolünü savunuyordu.!!
ABD İsrail'i Filistin'de kurulmadan tanımış oluyordu.
Bu karar sonrası Müslümanlar ayağa kalktı. Arap devletleri İsrail'e savaş ilân etti.
1 milyondan fazla Arap topraklarından çıkarıldı. Çok zor şartlarda hayat sürmeye çalıştılar.Bugün bu zorluk günden güne daha da güçleşiyor. Gazze örneği gözümüzün önünde. Dünyanın en zor şartlarıyla cedelleşen insanların hayat sürdüğü belde olmuştur Filistin.
İsrail kurduktan sonrası yaşanılanlar, İsrailin yaptıkları ve yapmakta oldukları uzun ve başka yazıların konusu olacak kadar geniştir.
O günden beri verilen mücadeleyi, savaşı müslümanlar hep kaybediyor. İsrail durmadan genişliyor. Adım adım "Büyük İsrail" hedefine doğru yol alıyor.
Kudüs ağlıyor.! Sadece Kudüs mü, bütün cihan ağlıyor.
Bu meselenin sorumlusunun kimler olduğu ortadadır. Değerlendirme okuyucunun izanı ve vicdanına kalmıştır.
Çare, dün olduğu gibi İslamın hadimi olmuş devletimizin uygulayacağı etkin ve kalıcı politika ve stratejilerde gizlidir.
KUDÜS HÂLÂ AĞLIYOR!
Kalın sağlıcakla.