KUR’AN’DAN BİR NEFES

NECATİ TAYYAR TAŞ

Kur’andan bir nefes, yâni Kur’ânî bir soluk, bir ayetin anlamı, mânâsı, tefsiri… Bakara Suresinin 208. âyeti: “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” Hazreti İkrime’ye göre bu âyette, İslâm’a girmeleri istenen insanlardan maksat, Hz. Muhammede iman eden müminlerdir. Müminlerin İslâm’a girmeleri demek ise, onların, İslâm’ın bütün emirlerini yaşamalarını istemektir. Yâni, Ey müminler! İslâm’ı nefes nefes teneffüs edin. Selâmet, saâdet ve emniyet dini olan İslâm’ı bütünüyle yaşayın. Hayatınızı tamamıyla Allah’a teslim edin. Bütün eylemlerinizde ve söylemlerinizde Allah’ı söz sahibi kılın. Çünkü Allah, mülkün sahibi, hükmün efendisidir. Hiçbir an Allah’ın kulu olduğunuzu unutmayın. Müslüman olarak doğdunuz, Müslüman olarak yaşayın ve Müslüman olarak ölün.

Hayatı / hayatınızı sakın parçalamayın. Hayatınızın bazı bölümlerinde Allah’ın kulu, bazı bölümlerinde başkalarının kulu olmayın. Unutmayınız ki, Allah’a kul olanlar başkalarına köle olmazlar. Köleler ve kölelikler, gayrilere kul olmanın sonucudur. Onun için, bazen Allah’ı, bazen de başkalarını râzı etmeye çalışmayın. Hayatınızın ibâdet bölümlerine Allah’ı karıştırıp öteki bölümlerinde başkalarına söz hakkı vererek şirke düşmeyin. İslâm’ı bir bütün olarak kabul edin. İslâm’da tecezzinin olmadığını / olamayacağını aklınıza sokun. Emirlerin ve yasakların bazılarına evet, bazılarına hayır demeyin. İslâm’ın ekonomisini de, mîras konusunu da, kazanma ve harcama anlayışını da kabul edin. İslâm, tepeden tırnağa müslümanın günlük hayatında olmalıdır. Günlük hayatınıza tesir etmeyen ve hatta günlük hayatınızın her ânında hakem ve hâkim olmayan din sizin dininiz olmaz / olamaz!

İnancınızın gereğini şuur derecesinde yapmak ve yaptıklarınızı mutlaka “asrın idrâkine” sunmak zorundasınız. Değilse, sadece inandık demek yetmeyecektir. Rabbimiz, iman ve amel bütünlüğü içinde İslâm’a girin buyurmaktadır. İmanlarınızla, iddialarınızla hayatınızı ve amellerinizi barıştırın. İmanla amelini barıştırmayan insan, İslâm’a nasıl girecek, İslâm’ın ikliminde nasıl dirilecek ve başkalarını nasıl ihyâ edecektir. İman olmadan amel, amel olmadan iman ha! Aman yârabbi! Bilinmezmi ki, amelsiz iman, ışık vermeyen lamba, sûret göstermeyen ayna, enerjik ve dinamik olmayan statik bir nesnedir. Bilinmezmi ki, amelsiz iman kuraktır, kadittir, çoraktır, çirozdur. Bilinmezmi ki, iman, kalbe yerleşip, madde ve mânâmıza hükümrân olan bir ruhtur. Bilinmezmi ki, ruhsuz beden, cevhersiz madde, Kur’ansız hayat, Allahsız kâinât olmaz!

Bir başka ifadeyle, imanlarınızla amelleriniz barışsın, kalplerinizle kafalarınız barışsın, düşüncelerinizle hareketleriniz barışsın, tabiatınızla tabiat barışsın. Barışsın da, kendi içinizde barışa girin. İnançlarınızla hayatlarınız başka başka olup, içinizde ve dışınızda bir savaş yaşamayın. Kendi kendinizle savaşırsanız sizi kuşatan şeytanlarla nasıl savaşırsınız?

Veya ey dilleriyle inandıklarını söyleyen ve fakat kalpleriyle inanmayan münâfıklar veya ey sadece iman iddiasında bulunup da inançlarını amelle hayatlarında görüntüleyemeyenler! İmanlarınızı amellerinizle resmedin. Resmedin ki, size bakanlar sizde İslâm’ı görsünler ve hatta sizi öldürmeye yeltenenler sizde ebedî kurtuluşa ersinler. Bazıları da bu iman edenler tabirini ve hitabını ‘ehl-i kitap’ olarak yorumlamaya çalışmışlar. O zaman da, ey ehl-i kitap! Sizler de Allah’ın emrettiği ve peygamberinin bellettiği şekilde İslâm’a girin, demek olur. Yâni sizler de sulh edin, sulhu isteyin! Tevhit ve nübüvvet inancınızı şirkten koruyarak, şirke bulaştırmayarak, şirke bulamayarak, şirkten arındırarak İslâm’a girin.

Müslümanlar hepten İslâm’a dâvet edilirken, bir de aman ha, “şeytanın adımlarını izlemeyin” diye ısrarla uyarılıyor. “Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” Eğer ona uyarsanız ve onun yolunda olursanız, o sizi şu veya bu şekilde selâm, selâmet, emniyet, sulh, sükûn, barış dini olan İslâm’dan uzaklaştırmak ister. Allah korusun, siz de böylece uzaklaşır gidersiniz de kaybedenlerden olursunuz. Zira, “İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!” 7/16.17. Evet, cennetten kovulduğu günden beri doğru yolun üzerinde oturan şeytanın, akılları durduran şeytanlığıyla yaptığı ve yapacağı bir şeytanlığı yine Kur’andan dinleyelim: “Hüdhüd kuşu, Hz. Süleyman’a dedi ki: Gerçekten, onlara (Sebe’lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım. Onun (Sebe melikesi Belkıs) ve kavminin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan kendilerine bu yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş, onun için onlar doğru yolu bulamıyorlar." 27/ 23.24.

 

 

27/ 23.24.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.