KURTULUŞ SAVAŞININ MALİ KAYNAKALRI VE YÖNETİMİ-3

Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Değerli okuyucularım Kurtuluş Savaşı’nın yapılabilmesi için alınan iç mali tedbirlere ilişkin yazımızın sonuna geldik. Bu hafta sizlere zaferde yönetici ve liderliğin etkisinin önemini konu üzerinden yazacağım. Bu kapsamda karşımıza iki şahsiyet çıkmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk ve Hasan Fehmi (Ataç) Bey. Dilerseniz Hasan Fehmi Bey’den başlayalım. Atatürk’ü sadece bu konuda yaptıkları ile ele alacağız. Hasan Fehmi Bey dönemin en zor koşullarında devlette Genelkurmay sonrası en kritik görevi, en kritik zamanda başarılı bir şekilde ifa etmiştir.

Hasan Fehmi Bey, 1879 yılında Gümüşhane’de dünyaya gelmiştir. 1912 ve 1918 yılları arasında Osmanlı Mebusan Meclisinde iki kez Gümüşhane mebusluğu yapmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın başlamasını müteakip Ankara’ya geçerek Millî Mücadeleye katılmıştır. Savaşın en zor koşullarının yaşandığı 19 Mayıs 1921-9 Temmuz 1922 tarihlerinde Maliye Vekilliği (Bakanlığı) yapmıştır. Kurtuluş Savaşı kazanılıp cumhuriyet ilan edildikten sonra cumhuriyetin ilk Maliye Vekili yine kendisidir (1 Kasım 1923-2 Ocak 1924). Daha sonra ise 1924-1925 yıllarında Ziraat Vekili olarak görev almıştır. Hasan Fehmi Bey 1961’de vefat etmiştir. Hasan Fehmi Bey’in 82 yıllık yaşam öyküsü kısaca bu şekildedir.

Şimdi dilerseniz Hasan Fehmi Bey’in Maliye Vekilliğine gelişini ele alalım. Kurtuluş Savaşı devam ederken mali konuların çözümünde yaşanan aksaklıklar ve çözüm bulmada yaşanan sıkıntılar, Atatürk’ü yeni kararlar almak zorunda bırakmıştır. İşte dehanın işlevi burada devreye girmektedir. Yıllarca bürokrasinin kademelerinde standart uygulamalar ile yol alanların sıra dışı koşullarda fonksiyonel geçmişlerinin ötesine geçme imkanları yoktur. Bunu çok iyi bilen Atatürk en zor dönemde maliye geçmişi olmayan bir maliyeci aramış ve göreve Hasan Fehmi Bey’i atamıştır. Eğitiminde çok az iktisat ve maliye eğitimi olmasına karşın kendisinin bu konuda bürokratik tecrübesi yoktur. Göreve en alt kademeden başlayan bir bürokrat yıllar geçtikçe sistemin kültürü ile yoğrulur. Bu şekilde geçen zamanda bürokratlar genellikle farklı düşünme ve uygulama yetilerini yitirmeye başlarlar. Sistemde, üst yöneticilerin de zor koşullarda alışılmış kültür ve uygulamaların dışına çıkma imkânı zayıftır. Üst yönetici, her konu ve olaya hâkim olamaz. Ekibindeki kişilerin belli esaslar ile yaptıkları çalışmaları bilişsel yapısı ile değerlendirir ve bir karara varır. Kısacası aslında kararı veren konuyu çalışmaya ilk başlayandır. İşte bunu çok iyi bilen Atatürk bu zor dönemde en kritik pozisyona bürokrasinin masalarındaki tozları solumamış birini atamıştır. Bu kritik ve son derece doğru bir karardır. Bu kararı da ancak gerçek stratejik yönetim yeteneğine sahip liderler alabilir.

Hasan Fehmi Bey’in seçilmesinin doğru bir karar olduğunu iki örnek üzerinden anlayabiliriz. Hem de cepheden iki örnek. Hasan Fehmi Bey ordunun gerçek ihtiyaçları haricinde hiçbir şeye bir kuruş ayırmamış, ödememiştir. Kısacası namludan çıkacak mermi ilk ve tek önceliğidir. Dönemi Hasan Fehmi Bey’den dinleyelim.

“Milli Müdafaa Vekaleti mütemadiyen çarşaf gibi teklifler getiriyordu. Bir defasında 400.000 çift postal için para istendi. Ben parayı versem 400.000 çift postalı nereden, kime, ne kadar zamanda yaptıracaksınız, çarık isteseniz aklım erer dedim. Teklifi geri aldılar.”

“Bir gün de ordu kumandanları vesaire ihtiyaçları için 10 otomobil istediler. İstediğiniz otomobilleri Yunanlılar İzmir’de hazırladılar. Orada duruyor. Gidin bedelsiz alın dedim.

Hasan Fehmi Bey tam da kendisinden bekleneni eksiksiz yerine getirmiştir. Savaş döneminde yalnızca zafere kilitlenenler askerler değildi. Askerleri cephede ve cephe gerisinde destekleyen güçlü bir ekip vardı. Bu ekibi kurmak güçlü bir liderin yapabileceği bir iştir.

Hasan Fehmi Bey

Gerçek lider vizyoner yani ileriyi, gerçekleşecek olayları görüp onlara göre hal tarzları hazırlayan ve tedbirler alan kişidir. Hatta vizyoner lider geleceği kendi şekillendiren kişidir. Vizyon ileride olmak istediğimiz nokta, yer, olgudur. Geçen yüzyılın liderlerinin yakından takip ettikleri, eserlerini satır satır okuyup uyguladıkları Fransız bir yazar tarihsel süreçte sadece iki kişiyi vizyoner olarak açıklamaktadır. Birisi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Diğerini de bulmak, tahmin etmek sayın okuyucularımıza kalsın.

Vizyonun çıkarımı, kaynağı ise misyondur. Misyon ise olgunun varlık sebebidir. Dönemin misyonu, rezil, onursuz işgalin bir an önce sonlandırılmasıdır. Vizyon ise bu misyonun yerine getirilmesi, kazanılmış zaferin ta kendisidir. Bunun için, misyonun yerine getirip vizyonu elde etmek için birçok faktörün eksiksiz bir şekilde ve zamanında yapılması gerekir.

Kurtuluş Savaşı tek boyutlu bir olgu değildir. Cephede savaşacak askerin, onun atacağı merminin uzun bir planlama ve hazırlığa ihtiyacı vardır. Bunlar içinde kaynak gerekir. Yokluklar içinde kaynak yaratmak, bu kaynağı yaratacak ekibi kurmak ise gerçek liderlerin yapabileceği bir iştir. Ancak böylesi karar ve uygulamalar başarıyı getirebilir. Bunu çok iyi bilen milletimizin evlatları, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda resmî tören bitiminden saat 22.00'ye kadar liderine koşmuştur. Bu kadar kısa sürede 352 bin 26 kişiyi Anıtkabir’i ziyaret etmiştir. Cumhuriyetimizin 100. yılında 1 milyon 182 bin 425 ziyaretçi içeriye girebilmiş, birçok vatandaşımız ise teknik imkanlar ile dışarıda kalmıştır. Son cümlemiz şudur: “Cephede kahramanca düşman ile savaşıp şehit, gazi olanları, onlara emir komuta edenleri, cephe gerisinde zafer için herşeyini feda eden yüce milletimizi ve eşsiz liderimizi tekrar saygı ve minnet ile selamlıyoruz. Ruhları şad olsun.”

Not: Bu yazı serimizde Kurtuluş Savaşı’nın yapılabilmesi için yaratılan iç kaynakları ve bunların yönetimini özetledik. Aynı dönemde dış kaynaklar da kullanılmıştır. Belki ilerleyen dönemde bu konuyu da sizlere aktarabiliriz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.