Ertuğrul Torunu
Saygıdeğer okuyucularımız, bugün size yine duyulması pek mümkün olmayan bir gerçekten, bir belgeden bahsetmek istiyorum. Öncelikle kaynaktan bahsederek başlayalım. Kaynağımız T.C. Diyanet İşleri Reisliği Neşriyatından: Dini Öğütler Vaızlara Vaız Numuneleri I Kuvvet ve Teyyare Matbaai Ebuzziya İstanbul 1935
Dinimiz tevhid inancı üzerine kuruludur. Allah’ın tek mutlak yaratıcı olduğu ve ondan başka tanrı olmadığı. Şüphesiz gerçek Müslüman olan şahsın bundan kuşkusu olamaz. Kul peşinden gidenleri “Allah ve ayetleri yerine onları koyup şirke batanları” efsane ve hurafelerle toplumu felaket ve yıkıma götürenleri hariç tutuyoruz. Kuran-ı Kerim’de pek çok yerde onları acı bir azap beklediği müjdelenmektedir. Unutmayın öldükten sonra tek bir kaynaktan imtihan olacağız. Allah sözü Kuran-ı Kerim’den. Bu nedenle Kuran-ı Kerim’i topluma doğru bir şekilde öğretmek şüphesiz her gerçek Müslümanın görevidir.
Her dönem kendi sosyal, ekonomik koşullarının ile anlayış ve yaklaşımlarının birer yansımasıdır. Her halde Atatürk dönemi de bu süreci en iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Kuran-ı Kerim Türk tarihinde iki kez toplumun anlayacağı dile yani Türkçeye çevrilmiştir. Birincisi Osmanlı döneminde Vani Mehmet Efendi tarafından. Kendisi bu girişiminin bedelini hayatı ile ödemiştir. İkinci girişim ise Atatürk tarafından yapılmış ve sonuca ulaşmıştır. Detaylar tarih kaynaklarında mevcuttur.
Özetle geldiğimizde camilerde toplumu eğitecek lider, öğretmen olan vaizlerin kullanmaları için onlara kılavuzluk edecek ilk yayının konusu kuvvet ve “Kuvvet ve Teyyare” olması kesinlikle bir tesadüf değildir. 11 yüzyıla kadar İslam aleminde cami yerine geçen “Mescid” “Okul” anlamında kullanılmaktadır. Yani toplumun eğitildiği yer. O dönem yapılan mescitlere baktığımızda son derece sade yapılar olduğu görülür. Bugün bildiğimiz şekliyle cami cm kökünden gelen "toplayan, bir araya getiren" anlamına gelmektedir. Özetle mescitler toplumun bir araya gelip eğitildiği bir yerdir.
“Kuvvet ve Teyyare” konusu tesadüfü değildir. Dinimiz bize önder olmamızı ve adalet ile dünyayı yönetmemizi bu nedenle en son ve mükemmel bir şekilde indiğini bildirmektedir. Bu nedenle askerlik Kuran-ı Kerim’de üzerinde önemle durulan bir konudur. 270’den fazla ayet savaş ve askerlikle ilgilidir. Nasıl taarruz edileceği bile detaylı bir şekilde ayetlerde anlatılmaktadır. Bu da ancak kuvvet ile olmaktadır. Peygamberimizin kaç adet savaş yaptığının araştırmasını okuyuculara bırakıyorum. 45 yıldır camiye giderim kimseden duyamadım. İkincisi ise teyyare yani uçaktır. Teyyare ilim ve gücün vücut bulmuş halidir. Basit bir uçak bile derin bir teknolojik birikim yani ilimdir. Yine içinde bilim/ilim geçen tek kaynak yine yüce Kuran-ı Kerim’dir. Müslümanların bilim sahibi olması şarttır. Baktığımızda peygamberimiz döneminde ve hemen sonrasında dinimiz orduları ile dünya coğrafyasının önemli bir kısmını fethetmişlerdir. Gittikleri yerlere ilim, adalet ve medeniyet götürmüşlerdir. Bu ise güçlü ordular ile mümkündür.
Tekrar belgeye dönersek metin bir ayet ile başlamaktadır. Hutbe metninin Allah sözü ile başlaması tesadüf değildir. Enfal 60 ayetinde harbe hazır olmanın gerekliliği ve bu hazırlığın yapılması halinde ne gibi desteklerle karşılaşılacağı anlatılmaktadır. Eğer bu yapılmaz ise sonucun ne olacağını görmek için İslam coğrafyasına bakmak yeterli olur. Enfal 60 “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve harb için beslenib terbiye edilmiş atlar hazırlayın; bununla hem Allah düşmanı hem sizin düşmanınız olanları korkutacağınız gibi onlardan başka daha diğerlerini de korkutursunuz ki onları siz bilmezsiniz, Allah bilir: Allah yolunda ne verirseniz ücreti size tamamen ödenir ve hiç de ziyan etmezsiniz”. Tabi ayeti doğru bir şekilde değerlendirmek gerekir. Dönemin coğrafyasında temel ehil hayvan devedir. Yük taşıyan ticarette etkin olan deve savaş unsuru değildir. Hızlı manevra yapabilen, süvarileri yıldırım gibi düşmanın üzerine ve gerisine götüren at son derece stratejik bir ehil hayvandır. Bundan daha da önemlisi o dönemde diğer inanç sahiplerinin yaşadıkları coğrafyadaki orduların çoğu atlara sahiptir. Bu koşullarda Allah Müslümanlara düşmanlarınkinden daha üstün atlara sahip olmalarını emretmekte ancak bu koşullarda kendilerine yardımcı olacağını bildirmektedir. Aksi takdirde zafer koşulları yerine getirenindir. Yine bugünkü İslam coğrafyasına ve uzun tarihine bakalım. Peki şimdi hala kuvvetli atlar besleyip mi savaşa hazır olacağız? Tabi ki hayır. O dönemin atları günümüzün tanları, uçakları, uyduları, harp sistemleri vb. bu ise ancak bilim ile olmaktadır. Yine Kuran-ı Kerim yine ilim.
Ayetin devamında Ukbetübni Amir’den aktarılan bir hadis yer almaktadır. Hadiste “atmak”a vurgu yapılmaktadır. Burada kastedilenin her türlü etkili üstün silahlara sahip olmak olduğu ifade edilmektedir. Peygamberimiz de düşmandan üstün olmak için her bakımdan en ileri harp silah ve araçlarına sahip olmamız gerektiğini vurgulamaktadır. 23 sayfalık vaiz metni ayet ve ayetleri destekleyici hadisler ile devam etmektedir.
Başta da bahsettiğimiz gibi belge dönemin ruhunun en güzel yansımasıdır. İslam aleminin 1200 yıldır liderliğini yapan, her türlü saldırı ve tecavüzlere karşı Kuran-ıKerim’i ve İslam alemini koruyan, onu geniş coğrafyalarda hakim kılan Türk Milletinin son yüzyılda yaşadığı yıkımlar sonucu tekrar var edip yüceltemeye çalışan kadroların çabaları sonucu hazırlanan belge ayet ile başlamaktadır. Onlar yaşamlarını savaş meydanlarında kazanarak yeni ve güçlü bir devlet kurdular. Bu devletin yaşayıp İslam Alemi’ni koruyabilmesi için güçlü bir orduya sahip olunması gerektiğini Kuran-ı Kerim’den ve yaşadıkları olaylar sonucu kazandıkları tecrübelerden öğrendiler. İslam medeniyetinin zirve noktası Endülüs’tür. Ancak 200 yıl ayakta kalabilmiştir. Çünkü kendisini koruyabilecek güçlü bir ordusu yoktur. (Endülüs’ü fethedip kuran Tarık Biz Ziyad Türk bir aileden gelmekte olup yine Kudüs’ü Haçlı istilasından kurtaran Selahattin Eyyübi’nin kardeşlerinin adları da öz Orta Asya Türk isimleridir.)
İslamın son kalesi olan Anadolu’yu ve Türklüğü korumak için canlarını ortaya koyan lider ve kadronun çaba ve çalışmalarının küçük bir göstergesi olan bu belge aslında çok derin anlamlar içermektedir. Aslolan Kuran-ı Kerim yani Allah sözüdür. Güçlü bir orduya sahip olmayan, savaşa tam hazır olmayan milletler tecavüz, zillet ve zulümü hak ederler. Bu bir ceza değil doğal bir sonuçtur. Irak’a, Libya’ya, Yemen’e, Suriye’ye ve yakın tarihte yaşadığımız hain girişime böyle bakmak gerekir.
Kuran-ı Kerim’in ve Allah sözünün yolunda olanlar silah, uçak fabrikaları kurdular. Onların bir kısmı bunun bedelini hayatları ile ödediler ama vadedilen cenneti kazandılar. 1938 sonrası, son uçak fabrikasının 1954 yılında kapatılmasına kadar geçen süreç ve yaşananlara ait kitap ve çalışmalar artık kolayca bulunabilmektedir. Dünyada üçüncü olacak hava tünelini başlatan Atatürk’ün bu çalışmasının ne zaman bitirildiğine bakmak her halde tüm süreci özetler.
İlk vaiz kitapçığı ve ilk konu. Bunu hazırlatan ve hazırlayanlar Kuran-ı Kerim yolundan ayrılmayan gerçek Müslüman kişilerdi. Şüphesiz onlar Allah’ın vaat ettiği güzelliklere ulaştılar. Selam ve dua ile.