Habil ile Kabil'le başladı insanlığın hikayesi. Sürgüne gönderilmiş bir anne babanın sürgünde doğmuş çocuklarıydı onlar. Malum hikayedir ki Hz. Adem (as) ve Havva cennetten atılmalarına sebep olacak bir hata işlemişler ve bunun neticesi olarak cennetten yeryüzüne ilk etapta ayrı yerlere indirilmişler. Bir merak uğruna işledikleri malum hatanın nelere sebep olacağının o anda henüz farkında olmasalar da sonraki günlerde bunun bedelini acı bir imtihanla ve yapayalnız öğrendiler maalesef. Rabb'lerine karşı işlenmiş olan bir kusurun beraberinde getirdiği tarifsiz bir pişmanlık, diğer yandan cennet gibi "korkunun ve endişenin olmadığı, " aslında" imtihan"kavramının henüz olmadığı bir diyardan bilinmeyen bir diyara gurbet yolculuğu başlar. Üstüne bir de eşlerin birbirinden ayrı yerlere indirilmeleri düşünüldüğünde çetin bir imtihanla adım attıkları anlaşılıyor dünya hayatına. Fakat hiçbir zorluğun daim olmaması gibi, Hz. Adem(as) ve Hz. Havva' nın imtihan süreci de daim olmamış.Allah Teâlâ O'nları Arafat meydanında yeniden buluşturmuş ve insanlık tarihinin temelleri bu vesileyle başlamıştır.
Habil ile Kabil insanlık aleminin ilk mahsülleri, yeryüzünün ilk muhatapları ve ilk misafirleriydiler. Hz Adem'in (as) terbiye ve gözetiminde yetişmiş insanlık okulunun ilk öğrencileriydi.
Önceki haftalarda ısrarla üzerinde durduğumuz bir husus vardı. O'da her insanın farklı yaratılması, yeteneklerinin kendilerine özgü olması konusuydu. Bu minvalde değerlendirecek olursak Habil ve Kabil aynı anne babanın çocukları olsa da farklı karakter ve huylarda yaratılmış iki kardeşti. Habil mizacı gereği hilm'in(yumuşaklığın) Kabil ise öfkenin ve hırsın tezahürü idi adeta. İnsanoğlu yaratılışı itibariyle meylini hangi yönde kullanacağına aslında kendisi karar verir. Meylini ister üzerinde parıldayan güzel sıfatları ön plana çıkarmak için kullanır ya da tam tersi istikamette kullanıp insan olma meratibinden düşer ve kendi iflasına sebep olur. Bu bağlamda bakacak olursak aslında her insan bu dünyada ne olmak istediğine ancak kendisi karar verir tıpkı Habil ve Kabil örneğindeki gibi. Hz Adem(as) artık belli yaşa gelen oğullarını yanına çağırır. Artık bir yuva kurma vakitlerinin geldiğini bundan dolayı da bir mal paylaşımı yapılması gerektiğini söyler. Fakat aralarında bir haksızlık olmaması adına da bu işlemin kura yöntemiyle yapılacağını bildirir. O gün gelir tamamen adil bir paylaşım gerçekleşir herkes kendine ait olanı alır.Paylaşım biter, insanlar dağılır ama Kabil kendine verilenleri bir türlü kabul etmez. Kardeşi Habil'e verilenlerin daha güzel olduğunu, aslında tüm bunları Habil'in değil de kendisinin hak ettiğini düşünür ve kendini yer durur. Artık hırsı ve öfkesi öyle bir noktaya gelir ki tüm benliğini ele geçirir ve yeryüzündeki ilk kanı döker. Bu sebeple de eli kanlı ilk insanı ünvanını almış olur. Habil mazlum Kabil ise zalimdir artık. Habil artık cennet bahçelerinde dolaşır Kabil ise dünya cehennemini yaşar hergün her saat. Bugün dahi Habil den bahsederken kalbimize bir yumuşaklık aktığını hissederken Kabil' ise hala tüylerimizi ürpertir. İNSANLAR ÖLÜR FAKAT HİKAYELERİ BÂKİ kalır. Allah bizleri zalim olmaktansa mazlum olmayı tercih eden, geride "Ölmeyen hikayeler" bırakan, ve dünya hayatının gelip geçici bir yer olduğunu unutmayan kullarından eylesin inşallah.