7Şubat Perşembe günü Bilecik Belediyesi “Marka Değerleri ile Bilecik” paneli düzenliyor. Toplantıda bürokratlar ve siyasiler konuşma yapacak. Toplantıda basına da söz veriliyor. Topantıda muhtemelen bürokratlar faaliyetlerini anlatıp bu faaliyetleri eksiksiz başarılı ve hızlı bir şekilde icra ettiklerini anlatacaklardır. Siyasiler de yine bu güne kadar düşünülmeyeni düşünüp, yapılmayanı yaptıklarını, gelmeyen yatırımın geldiğinden bahsedeceklerdir.
Bu minval üzerine geçeceğini tahmin ettiğim toplantı hakkında düşünürken şöyle bir fıkra aklıma geldi. İki boksör rinkte kozlarını paylaşırken birisi fena halde dayağı yemiş ve yere yapışmış. Antrenörü kenardan boksörüne moral vermek için sesleniyor. “Çok iyisin, süper dövüşüyorsun, kalk ve ona balyoz gibi yumruklarınla indir” Gözleri dayak yemekten bulanık gören bokrsör antrenörüne seslenerek “Hocam ben bu kadar iyisem bu dayağı kim yedi” demiş.
Basın olarak cemiyet içersindeki görevimizden biri de bunları söylemek. Gidişat iyi olsa bile mevcudu daha kaliteli ve hızlı nasıl yapılabiliri konuşmak, yazmak. Eğri oturalım doğru konuşalım. 2000'li yılara kadar tarihi miraslarımız bakımsızlıktan çürürken, Bilecik'te altyapımız harap haldeyken nasıl marka olacağımızı konuşalım desek aleme kendimizi güldürürdük. Ama şimdi tarihi miraslarımız restore edildi. Altyapımız büyük ölçüde tamamlandı. Ve artık marka olabilecek değerlerimizi konuşma ihtiyacı hissediyoruz.
Başkan Yağcı'nın bir sözü var. Bardağı dolu tarafından görmek lazım diyor. Bilecik'in bir marka eksikliğinin hissedilmesi, marka değerini oluşturma fikri bile büyük bir gelişme.
En büyük tanıtım ve marka diyebileceğimiz alan tarihimiz olduğuna göre Osmanlı'nın kurulduğu topraklar burası diye söyleyip gezmekle tanıtım olmaz. Tarihimize uygun etkinlikler yapıp, bu etkinlikleri dikkat çekici haber değeri oluşturup ülke gündemine getirmekle olur.
Örneğin Osmanlı'nın kurulduğu topraklarda, Ertuğrul'un Ocağında ata sporları organizasyonu düzenlense. Güreş, Ok atma, Ata binme ve cirit gibi dallarda tüm türk dünyası veya Osmanlı'nın hükmettiği topraklarda kurulan ülkeler davet edilse ve büyük bir spor organizasyonu düzenlense ülkenin hatta büyük bir coğrafyanın gündeminden düşmez.
Bir belgeselde izlemiştim. Ünlü bestekar Mozart'ın köyünde müze kurulmuş. Köyün içinden geçen bir dere üzerindeki köprüyü koruma altına almışlar. Dere üzerinde başka köprüler de var. Ancak koruma altına alınan köprüden Mozart'ın geçtiği söyleniyor. Ve geçiş ücretli. Ziyarete gelenler de para verip Mozart'ın geçtiği köprüden geçiyor. Biz de bunları yapabiliriz. Ertuğrulgazi veya Osmangazi burada atını suladı, burada güreş tuttu, burada ok attı gibi. Ziyarete gelen misafirleri o atmosfere ısındırabilir, bu arada daha fazla bilgi verebilir ve Söğüt'le Bilecik'le olan teması daha fazla anlatılabilir.
Bir de Ertuğrulgazi ihtifali bizim için büyük bir şans. Bu ihtifalde Devlet büyüklerinin buraya gelmesi, hatta bir adım daha ötesine giderek Başbakan'ın bakanlar kurulu toplantısını Ertuğrulgazi ihtifalinde Söğüt'te toplaması bütün kanalların ana haber programının başında gelir.
Şunu söylemek istiyorum. Marka olacak değerlerimiz var. Marka olacak değerlerimize yatırım ve iyi bir planlama gerekiyor. Bunları da ne şekilde yapacağımız ile ilgili beyin jimlastiği yapalım. Ben mesleğim açısından baktığımda en önemli kısım tanıtım. Şirince örneğini vereyim.
Maya takvim meselesi çıkmadan önce Şirinceyi çoğu kimse bilmezdi. Ama bir maya takvimi meselesi çıktı. Basın bunu günlerce dillendirdi dillendirdi sonunda Şirince meşhur oldu. Bir mesned ve arkasından gelen reklam Şirince'yi meşhur etti.
Bizim tarihimizle ilgili yapacağımız organizasyonlar adeta domino taşı etkisi gösterecektir.
Tarihimizle ilgili yapacağımız büyük bir organizasyona basın ilgi gösterir, basın ilgi gösterirse vatandaşın ilgisi artar, vatandaşın ilgisi artarsa siyasiler sahiplenmek için birbiriyle yarışır. Siyasiler sahiplendikçe basının ilgisi, basının ilgisi arttıkça vatandaşın ilgisi artar. Bunlar birbirini tetikleyen şeyler. Bu döngü, bir kere sağlanırsa o zaman marka tescili de olmuş demektir.