MİLLİ MÜCADELE BÖYLE KAZANILDI

Birinci Dünya Harbi patlak verince Bilecik ve çevresinden birçok kişi cepheye koşmuştu. Başlangıçta 20 yaşını dolduran gençler savaşa alınırken, savaşın ilerleyen yıllarında 18 ile 45 yaş arasındaki bütün erkekler cepheye gitmek durumunda kalmıştı. Bu askerlerin kimi Suriye’de, kimi Hicaz’da, kimi Mısır’da, kimi Yemen’de, kimi Irak’ta hatta Osmanlı sınırları dışında Galiçya, Makedonya ve Romanya’da cesurca savaşmıştı.

Nihayetinde savaş 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile son bulmuş ve orduda terhis işlemleri başlamıştı. Hayatta kalabilen ve 10 yıldır cepheden cepheye koşan Bilecikli erkekler de ata ocağına dönmeye başlamıştı.

Savaş çok kanlı geçmişti. Zira bütün Anadolu şehirlerinde olduğu gibi Bilecik’ten cepheye giden erkeklerin % 10’u bile memleketlerine dönememişti.

Bilecik’e dönen askerler ise Bilecik istasyon binasına geldiğinde düşman askerleri ile İngiliz bayrağını asılı görünce yaşadıkları üzüntü daha da derinleşmişti. Yıllardır cephede yaşadıkları çileli ve meşakkatli hayattan sonra şimdide kendi memleketlerinin dahi işgal edildiğini görmek onları büsbütün çökertmişti.

Peki ne yapılacaktı?

Bilecik ve çevresindeki halk zaten uzun süren savaşlardan bıkmıştı. Erkek nüfusunun büyük bir kısmının askere alınmış olması üretimi durma noktasına getirmişti, insanlar yokluk içerisindeydi.

Bilecik, Söğüt, Bozüyük, Osmaneli, Pazarcık, İnegöl havalisinde bulunan askerlerin hemen hemen tamamı köylerine dönmüş, İtilaf kuvvetleri de yurtlarına dönen bu askerlere vesika vererek artık serbest olduklarını telkin ediyor ve yeniden cepheye gitmelerini engellemeye çalışıyordu.

Bütün bu kötü duruma rağmen Bilecikli Müftü Mehmed Nuri Efendi ile Bilecik Belediye Başkanı olan Mustafa Kemal Bey tarafından halk teşkilatlanmaya başladı. Bilecik ve çevresinde kurulan bu teşkilat daha sonra düzenli ordunun da temelini oluşturacaktı.

Bilecik ve çevresi başlangıçta Ali Fuat Paşa tarafından yönetilirken daha sonra bu bölgeye İsmet Paşa atandı.

Genel seferberlik ilan edilince Bilecikli erkeklerin de tamamı yeniden askere çağrıldı. Ancak bu asker toplama işi hiç de kolay olmadı.

Nitekim “Sakarya ve Bilecik havalisindeki köylerin ekseriyeti sebze ve yemişçilik ile iştigal ettiklerinden daima Eskişehir’e gidip gelmekteydi. Bu köyler halkının Milli Mücadeleye muhalefetlerinin temel nedeni de ticaretlerinin sekteye uğramasıydı.

Bilecik ve çevresinde zirai üretimin azalması ve çetelerin eşkıyalık faaliyetleri, bunların yol açtığı açlık ve yokluk firar olaylarına ve Bilecik bölgesi halkının askere gitmemesine neden oluyordu.

Bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak ve insanları mücadeleye dâhil edebilmek için yetkililer çeşitli yöntemler kullanmaya başladı. Bunlardan biri firar eden askerlerin ailelerinin alıkonulmasıydı.

Bilecik ve çevresindeki köylerde meydana gelen firar olaylarını engellemek için Bilecik’teki mahalli idareciler köy ve mahalle muhtarlıklarına talimat vererek firari askerlerin ailelerinin hazırlanmasını, firarilerin askerlikleri boyunca ailelerinin Adana, Konya bölgesine sürgüne gideceklerini bildirmişti. Bu tehdit bir bakıma başarılı olmuş ve birçok köy ve mahalleden firariler kıtalara gelerek teslim olmuştu. Teslim olan askerlere iyi muamele yapılması sonrası bu tavır birçok köy ve kasabada duyulmuş ve firari sayısı azalmıştı.

&         &         &         &         &         &         &         &

Savaş esnasında askerliğe katılımı sağlamak için daha sert tedbirler de uygulanabiliyordu. Firar edenlerin kurşuna dizileceğinin ilan edilmesi de çok caydırıcı olabiliyordu.

Örnek olarak Batı cephesinin komutası, menzil hat komutanı Binbaşı Mehmet Bey ve Jandarma Taburları binbaşısı Ali Tevfik Bey’in üzerindeydi. Bunlar Çukurhisar’da konuşlanmıştı.

Bu dönemde Bilecik ve çevresinde cepheden firarlar da artmaya başlamıştı. Cepheden kaçan bu firariler, asker ve ahalinin maneviyatını “Düşman geliyor” diye bozuyordu. Bu sebeple bir kısım firariler yol üzerinde kurşuna diziliyor bir kısmı ise önce Çukurhisar’a oradan da trenle Eskişehir’e sevk ediliyordu.

Firar eden bu askerlerin öldürülerek cezalandırılması Milli Mücadele için bir kayıptı. Bu amaçla Bilecik ve çevresinde yakalanan firarilerden faydalanmak adına Binbaşı Mehmet ve Tahir Beyler kendi aralarında bir plan yapmışlardı. Bu plan ise şöyle işleyecekti:

Bilecik ve köylerinden toplanan ve Çukurhisar’da bulunan 200 kadar firari kurşuna dizilmek üzere alana toplanmıştı.

Bütün ahali de meydana gelerek bu olayı izlemekteydi.

Köy imamı firarilere, Müslüman gitmeleri için, tövbe istiğfar etmelerini yüksek sesle bağırdı. Bir anda tövbe istiğfarlar ortalığı kaplamıştı.

Bu sırada firariler ben bilmem nereden bilmem kim oğlu bilmem kimim. Ne olur babama mektup yazın oğlunuz Çukurhisar’da şehit düştü diye haber verin diye bağırıyordu.

Bu arada Binbaşı Mehmet Bey alana gelerek;

Düşman topraklarımızı işgal ediyor. Türk askeri düşmandan cesurdur. Fakat bunlar cepheden kaçıyorlar, arkadaşlarını cephede yalnız bırakıyorlar. Cephede ölenler şehit, sağ kalanlar gazi olacaktır. Şimdi bunları burada vurdurup etlerini köpeklere verdireceğim… dedi.

Bunun üzerine jandarmalara silah doldur emrini verdi, mekanizmalar şakırdıyordu.

Tam bu sırada Tahir Bey, Binbaşı Mehmet Bey’e dönerek, bunları bana bağışla bunlar bir hata yapmışlardır, inanıyorum ve bunlara kefilim ki, cepheye dönerlerse birer aslan kesileceklerdir, dedi.

Bunu cesaret alan köyün yaşlıları da Mehmet Bey’in yanına gelerek, aflarını talep ediyor, hatta yalvarıyorlardı.

Mehmet Bey, firarilere şöyle bir baktı, hepsi ne olur diye gözüne bakıyorlardı. Sonra peki siz kefilseniz ben de affedebilirim, dedi.

Bu söz üzerine firariler sevinç çığlıkları atıyorlar bir taraftan da bölgede bulunan halk ile birlikte birbirine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.

Binbaşı Mehmet Bey’in yapmış olduğu bu plan başarıya ulaşmış ve bu olayın çevrede duyulması üzerine Bilecik ve çevresindeki firari olayları tekrardan azalmıştı.

Ancak Yunanlıların Bursa’yı işgali ve Bilecik’e bağlı olan İnegöl ve Yenişehir’i işgal etmesi sonrası Yunanlılarla birlikte bölgeye gelen yerli Rum ve Ermeniler, halkın mallarını gasp etmeye başlamış, can ve namus güvenliği en büyük sorun haline gelmişti. İnsanlar yaklaşmakta olan Yunan tehlikesinden oldukça korkmaktaydı. Bölgeden İstanbul’a yapılan birçok şikâyete karşılık, İstanbul’un elinden gelen bir şey yoktu. Bu sebeple bu dönemde de Bilecik ve çevresinde firar olayları yeniden artış gösterdi. Ancak Bilecik halkı bu olaylara da şiddetle karşı çıkmıştı.

23 Eylül 1920 tarihinde müdafaada ısrar edilmesine dair TBMM’ye Bozüyük Belediye riyasetinden ve İnönü’den bir telgraf çekiliyordu. Telgrafta;

“Ankara'da BMM Riyaseti Celilesine

Nahiyeyi teşkil eden on sekiz pare köyün ulema ve eşrafından yüz kadar zat dünkü gün merkezi nahiyede içtima ederek İngiliz teşvikiyle Yunan hunharının vatanımız, milletimiz, hakkında icrayı fecaat ve şenaat ettiği bir sırada cepheden firar etmekten utanmayan efradı ve bunlara tesahup edenleri bir Yunanlı kadar düşman tanımakla beraber bu kabil firarileri sopa ile öldürmeye ve firara, civar kazalarda iştirak eden olursa onlarla selamlaşmamaya karar verdik. Bu kararımızın ordudaki evlâlarımıza iblağiyle beraber biz İhtiyarların da gönüllü olarak hareket etmek üzere bulunduğumuzu arz eyleriz.

Bozüyük ve İnönü Belediye Reisi, Ulemadan Himmet Ahmet Hamdi, Ulemadan Eşraftan Ahmet Ali Rıza, Eşraftan Halil” denilerek Bozüyüklü yaşlı amcalar da askere gitmek için hazır olduklarını beyan etmişti.

Görüldüğü gibi Bilecik halkı artık bıçağın kemiğe dayandığını anlamış ve yaşlısı genci Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Batı Cephesinin yeni karargâhında bundan sonraki süreçte gerekeni yapacağı sözünü vermiş ve tutmuştu.

İşte Türk Milli Mücadelesi de böyle kazanılmıştı.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Sakarya Gazetesi Haberleri