MODERNİZM VE İSLAM

AHMET RIFAT SAĞLAM

 

İslam ile modernizm bir arada olabilir mi? Müslümanlar yıllardır bu sorunun içindeler. Hem Müslüman hem modern oluna bilir mi? İşin tuhafı modernizme kendini kaptıran bir kısmımız yaşadıklarımızın bize hangi tavizleri verdirdiğinin farkına varmak yerine; yaşadığı modernizeyi de İslama sığdırmaya çalıştı.

Oysa bu günün dünyasının anladığı Modern olmak ile Müslüman olmanın asla bağdaşmayacağının farkına varmak meselenin çözümü olacağı yerde, ne yazık ki tam tersi oldu. Canım İslam modernizme karşı değil ki, İslam demokrasiye karşı değil ki, İslam özgürlüğe karşı değil ki, şu kavrama karşı değil, bu kavrama karşı değil, diye diye modern dünyanın bize dayattığı ne varsa onu İslama sığdırmaya çalıştık. İnandığımız gibi değil de, yaşadığımız gibi inanmak bize daha cazip geldi belki de. Ve bu ifade karmaşası birçoğumuzun hayatına da yön vermeye başladı.

Tamam, anladık, bu oyunu birileri tezgâhlıyor. İslama İslam’dan olmayan ne varsa sokuşturmak istiyor da peki, bize ne oluyor? Müslüman olmak düşünmeyi gerektirmiyor mu? Oyunlara ve tezgâhlara gelmemek için bu dinin ilkelerini en doğru biçimde öğrenmek ve yaşamak Müslüman’ın sorumluluğunda değil mi?

 

Modern ve çağdaş olmaktan, teknolojinin imkânlarından yararlanmak ve hayatımızı kolaylaştıran fakat İslam ile ters düşmeyecek şekilde olanların hayatımıza girmesine izin verip, inancımıza ters düşenleri dışlamak gerektiğini anlamak yerine, önümüze konan her kural ve kavramı yaşantımıza dahası dinimize sokuşturmakla İslami hayata fitne katmış olmuyor muyuz?

Modern olmanın, dünya ile bütünleşmenin en önde gelen kurallarından biri olduğu demokratikleşme, seçme ve seçilme hakkı gibi daha nice dar kalıplar İslam'danmış gibi kabul görür oldu. Halbuki sadece seçme ve seçilme hakkı gibi gösterilmeye çalışılan Demokrasinin ve onun içini dolduran diğer kavramların, İslam âlemine sokulan Truva atı olduğunu görmemiz gerekiyor. Gözümüz açıldığında göreceğiz ki, modernizmin işgali altındayız. Bu işgali umarım iş işten geçmeden anlarız.

Şunun altını bir kere çizelim: Modernizm, sadece teknoloji değil, bir yaşam biçimidir. İslam'dan olmayan bir yaşam biçimi… Modernizmin hayata geçirdiği kavramları, kuralları, Allah'ın kurallarıyla asla benzeşmez. Modernizmi ayakta tutan kavramlardan hangisi İslam ile bağdaşabilir? Demokrasi, özgürlük, insan merkezcilik, hümanizm, sekülarizm gibi kavramlar İslam açısından, birer açmazdır. Hangi kavramın içini neyle dolduracaksınız?

Bu kavramların arka planını merak etmek yerine baş tacı etmek kolay geldi pek çok Müslüman’a. İş böyle olunca da, İslam'ın gerçeklerinden uzaklaşıp, modernizmin aldatmacaları içinde buluverdik kendimizi ansızın.

Geçenlerde, televizyonda kısa bir konuşmaya rastladım, daha doğrusu konuşma kısa değildi de ben sonuna rast gelmişim. Bu programda bir yazarın kitabı tanıtılıyordu, ne yazık ki ne kitabın adı ne de yazarın adı aklımda ama orada parmak basılan bir nokta dikkatimi çekti; kitabın yazarı, Müslüman kadının modernleştiğini iddia ederken, bu tespitine delil olarak da, çarşaftan başlayıp, eşarba gelindiğini, çarşafın önce siyah, daha sonra başka renklerde giyilmeye başlandığını, eşarpların da önceleri daha büyük ve genelde siyah olduğunu, gittikçe hem ebatlarının küçüldüğünü, hem de renklendiğini söylüyordu.

Bu iddiada haklılık payı yok diyemeyiz. Çünkü, gerçekten de kafaların içi değiştikçe bu dışa da süratle yansıyor. Yani Müslüman kadın Demokratikleşiyor, modernleşiyor. Müslüman kadın imajıyla örtüşmesi mümkün olmayan bir anlayışa rağbet edip, feminist olmayı içselleştiriyor.

Bu iddiaya ben de katılıyorum. Sadece Müslüman kadın değil Müslüman erkek de aynı yanılgının içinde. Modernleşme yanılgısının.

O kadar modernleştik ki, sonunda kendimizi Hıristiyan aleminin bir parçası sanmaya başladık. Artık yaşamak istediğimiz dinimizin, şu anda en büyük sorunu gibi gözüken tesettür emrinin onayını 'insan hakları mahkemesi'ne havale etmek gibi bir acze düşüyoruz. Bu bana Mevdudi'nin bir cümlesini hatırlattı: "Bir zamanlar Allah'a açılan elleriniz, şimdi alçalıp düşmanlarınıza açılıyor."

Diğer taraftan, İslam'a karşıdan bakanlardan biri olarak da Mehmet Altan'ın kısa yorumunu vermeden geçemeyeceğim; "İnsan hakları mahkemesinin Leyla Şahin olayı ile verdiği karara ne diyeceği sorulduğunda; "Bu acizliktir, tıpkı beş vakit namazı papaya danışmaya benzedi bu iş" cevabını verdi Kanal 7 spikerine.

Mehmet Altan olaylara karşıdan bakan, Mevdudi ise İslam'ın içinden bakan biri olarak bu tür bakış açısından aynı noktaya varıyorlarsa demek ki olayın gerçeği bu. Biz Müslüman'ız ne işimiz var onların mahkemelerinde! Allah demiyor mu; "Onlar istiyorlar ki kendilerine taviz veresin de seninle uzlaşsınlar." (Kalem/ 9)

Biz İslam'ı seçmiş isek, öncelikle gözetmemiz gereken Allah'ın rızası olmalı. Müslüman gayet tabii ki hem dünya hem de ahiret için çalışacak, doktor da olacak, mühendis de, tüccar da, işçi de, ama öncelik onun hayatında Allah rızası olmalı değil mi?

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.