Günümüz dünyasında maddî varlıkları, zenginlikleri, teknolojik ve endüstriyel gelişmişlikleri ileri seviyede olan malum bir çok ülke var. Dünyayı saran Korona virüsle mücadelede görüldü ki bu gelişmişlik yalnız başına ferahı getirmeye yetmedi. İçi manevi doyum ile dolmayan maddî refah, fedâkârlıkla ve insanî faziletlerle de birleşmeyince, Korona virüs felâkete dönüştü. Dünya üzerinde şu ana kadar 120 binden fazla insan öldü. Halen yayılma hızı kesilmedi.
Güçlü, kudretli bildiğimiz ülkelerin birçoğu acizliklerini itiraf ederek kendilerine bile yetemediler. Teşhis, tedavi ve hizmet götürmede tıkandılar. Bunda özellikle gönüllük ve fedakarlık hissinin noksanlığı açıkça kendini gösterdi. Nitekim yıllardır müracaat ederek kapılarında bekleyen Suriyeli doktorların 14 bin tanesini kabûl edeceğini Almanya dün açıkladı. İngiltere’de de mülteci doktorların korona ile mücadelede öne sürüldüğü dile getirildi. Kendi insanının hizmetini görecek, kendinden çalışan bulmakta zorlanmak fedakârlık yokluğu manasına gelir. Bu noktada bütün milletimizin ayakta alkışladığı sağlık çalışanlarımızdaki fedâkârlığı yâd etmek boyun borcumuzdur.
Medeniyet, maddî refah ile insanî erdemlerin birlikte yaşanabilir kıldığı dünyanın insana dair meziyetidir. Bencillikten ve yardımlaşmaktan imtina etme duygusundan ötürü paylaşılmayan medeniyet semerelerinin, kendini medenî sananları yalnız başına mutlu ve müreffeh kılmaya yetmediği açık bir şekilde görüldü. Kendi refahları için diğer dünyayı hiçe saymanın, mutluluklarını başkalarının mutsuzluğu ve mahrumiyeti üzerine kurmaya çalışma felsefesinin, nihaî kazanç sağlamayacağı konusu büyük bir dersle anlaşılmış olsa gerek.
Kendisi dışındakilerin kan ve gözyaşı ile beslenen feraha erme emelinin, kendi insanlarını bile göz ardı etmenin eşiğine bıraktığı acı bir şekilde, en azından dünya insanlığınca bir kez daha tecrübe edildi. En önemlisi de dünyanın ancak başkaları ile paylaşılarak yaşandığı zaman medeniyetin tadına varılabileceği görüldü.
Mühim olan, kendin için ne yapabildiğin değil, başkaları için ne yapabileceğindir. İnsanları ve toplumları yücelten bu erdemdir. Merhamet odaklı bakamayan ve düşünemeyen milletler her zaman kazanamazlar.
Her zaman olduğu gibi, ülkemiz, günümüz dünyasına, paylaşmanın ve yardımlaşmanın en güzel örneğini verdi. Bu dar günlerde, İsrail'den Sırbistan'a, İspanya'dan İngiltere'ye, hattâ Ermenistan’a kadar elindeki tıbbî imkanları bir çok ülke ile paylaşarak, insana değer vermenin bütün dünyevi mülahazaların üstünde olduğunu gösterdi. Zaten eskiden beri millet olarak, ırk ve inanç farkı gözetmeksizin darda kalan bütün dünya insanlığının imdadına koştuk. Millet olarak bizdeki, insanın yaşatılması anlayışının insanlığı kuşatan boyutlarda olduğunu gösterdik.
İslam inancında ilk ve tek öncelik insanın yaşatılmasıdır. Harplerde dahi bu esas gözetilir. Onun için aman dileyene kurşun atılmaz. Düşman askerinin yarasını sarmak fazileti buradan gelir. Tarihimizde bunun daha çok örnekleri vardır.
İslam inancında asıl olan sulhtür. Kur’an-ı Kerim’de bu açık bir şekilde ifade edilir:“Sulh hayırlıdır" (Nisa, 128).Çünkü insanı yaşatmanın tek tercih edilir yolu sulhtür.
Biz, millet olarak tarihin derinliklerine dayanan ve merkezine insanı alan bir medeniyetin sahibi neslin ahfadıyız. İslam imanı ile oluşan gönül zenginliğimiz, bizi elimizdeki yarım ekmeği de bölüşme faziletine ulaştırdı. Bu gün dünyada bir yandan kendi muhtaçlarımızı doyururken, diğer taraftan dünya üzerinde dini, dili, soyu ne olursa olsun bütün insanlık ailesine el uzatarak ferahlık tadma zevkini yaşıyoruz.
İşte medeniyet diğergamlıktır, başkalarının muhtaçlığını öne almaktır. Yaşanabilir dünya düşüncesinin temeli insana değer vermektir. Gönül huzuru ancak böyle kazanılır. Müreffeh olmanın, medenî olmanın manası bu olsa gerek.
MEDENİYET DEDİKLERİ
Asrî sayılan şeyler var ki, bize yabancı
Çağdaş lügatlerdeki manasın bilmem ama
Neresinden tutarsam, dokunan yalnız sancı
Medeniyet denilen şey sanki bir muamma
Dünyamızda muasır milletler çeker başı
Yerine koymak için yerinden olmuş taşı
Fakat netice, ya bir kaos, yahut göz yaşı
Asrın bu anlayışı, ya hançer ya bir kama
Bir araya gelirler, adına birlik derler
Oturup da parsayı, hatta beraber yerler
Birlikteki dertliye sırt çevirip giderler
Avrupa, aksettiği şekilde değil cama
Bu dünya bir damlacık petrole bin can yakar
Yanarken masum saf saf, öteki dünya bakar
Mazlumların çığlığı, bir yandan arşa çıkar
Ayyukta çınlasa da kulak tıkarlar gama
Akif'in dediği: “Tek dişi kalmış canavar"
Bunlarda medeniyet adına daha ne var
Bakarsanız sadece, köhne, yıkık bir duvar
Sanarsınız ki, belki çöker, kalmaz akşama
Medeniyet dediğin, öldürmez de yaşatır
Sıkı basar bağrına, merhametle kuşatır
Bir damla göz yaşına, zalime taş döşetir
Toplamazsa aklını, takar boynuna tasma
Zamanı merhametle yoğurup asra sunduk
Mağripteki feryada, şarkta önce biz yandık
Yaratandan köz alıp, umutluk muma döndük
Bu gün muhtaç insanlık, şimdilerde o muma
Âh yok bizdeki kadar kendine şaşı bakan
Biz değil miydik, çağlar devirip, sevgi eken
Mağlup edip maddeyi, mânâ fidanı diken
Mânâsız medeniyet hayranı olup, kanma