Van depreminden alınacak çok dersler var... Aslında ders almasını bilenler, büyük velinin “sabrı kediden öğrendim” dediği gibi değil deprem, karıncadan ibret alır. Bu depremde beni en çok etkileyen Azra isimli bebeğin kurtarılması ve annesinin verdiği merhamet, fedakârlık ve şefkat dersi…
Azracık, erken doğmuştu ve yaşamaz denmişti. Doktorlar böyle bebeklerin kendi ısılarını bile koruyamadığını, kuvözde bakılmaları gerektiğini söylüyor. Ama hayat; onu veren Allah istemedikten sonra sona ermiyor. 14 günlük Azra, annesi ile birlikte toprak altında 47 saat kaldıktan sonra sağ salim kurtarılıyor.
İnsanda ne büyük merhamet, fedakârlık ve şefkat potansiyeli var… Bebeği ve annesini sağ salim kurtaran ekipten bir elemanın söyledikleri, bu potansiyeli ve sonucunda kazanılan mutluluğu, hoşnutluğu şöyle ifade ediyor: “Kollarımda bebeği havaya kaldırdığım zaman kendimi savaş kazanmış bir kahraman gibi hissettim. Sanki şampiyonluk kupasını kaldıran bir takım kaptanıydım.”
Azra’nın kurtarılması… Annesinin yavrusu için gösterdiği gayretlerin anlatılması, ekranlardan ve gazete sayfalarından dalga dalga ülkeye ve dünyaya yayılması… Kurtarılanların tedavileri için yapılan çalışmalar ve olup bitenleri sevinçle takdir eden kamuoyu… Vatanda ne güzel bir iklim meydana gelmişti.
Azra’nın annesinin fedakârlığı, dille anlatılır gibi değil… “Allah bize hava almayı nasip etti” diyen dudakları çatlamış mütevekkil anne, çocuğunu daha fazla bir şefkatle emzirdiğini, kucağında ısıttığını söylüyor. Yavrusunun yaşaması için canından, kanından olmayı göze alıyor. Ve sütü bitince yavrusunu tükrüğüyle besliyor. Bunu akıl ediyor ve ikinci defa kendi sıvı kaybını göze alıyor. Bunları mutlulukla anlatırken kurumuş ve çatlamış dudakları titriyor.
Bu yazı kaleme alınırken haberlerden öğreniyoruz… Bir alışveriş merkezinde çocukları ile beraber bir anne, intihar bombacısı kadını fark ediyor… Çocuklarının zarar görmemesi için üzerine atlıyor ve o an bomba patlıyor. Anne çocuklarına siper olmuştur.
Annedeki şefkate, merhamete ve fedakârlığı hayran olmamak mümkün mü? Ve başta annelik olmak üzere bütün varlığa merhametinden veren Allah’ın rahmetine hayran olmamak mümkün mü? Şairin dediği gibi her şey O’ndan:
“Garibe sensin vatan,
Nur yurdunu aratan;
Sensin, sensin yaratan,
Rahmeti analarda!”
Bir Fransız hikâyesinde… Genç kız, kendisiyle evlenmek isteyen delikanlıya “anneni öldürüp, kalbini getirirsen seninle evlenirim” diyor. Annesini öldüren ve söktüğü kalbini, bir tepsi içinde götüren delikanlının ayağı bir taşa takılıyor… Tepsi bir yana, kalp bir yana… O an kalpten bir feryat yükseliyor: “Bir yerin acıdı mı oğlum!?”…
Bir ortaokul okuma kitabından hatırlıyorum… Bir leylek yuvasına döndüğü zaman görüyor ki, üzerine yuva yaptığı ev yanıyor… Leyleğin yuvası da kül olmuş. Bunun üzerine anne leylek, çıkabildiği kadar yükseldikten sonra, kendisini ateşin ortasına, yavrularının yanına düşecek şekilde bırakıveriyor. Kurtaramadığı yavruları ile birlikte yanmayı, hayatta kalmaya tercih etmiştir...
Yardım dağıtımını engelleyen, yardımları kapışan, gasp eden, haksız yere topladıklarını hem de fahiş fiyatla satan, yardımlardan çaldıkları ile mağaza açan “hayvandan aşağı” zulüm potansiyelini değil de, vahşî hayvanları bile kapsayan merhamet potansiyelini hayata hâkim kılsaydı insan; dünya ne güzel olurdu…
Hayali bile ne güzel…