Nerede lâpa lâpa yağan, üzerine basınca kütürdeyen kar?.. Nerde her şeyi olgunlaştıran yazın sıcağı?.. Nerde ilkbaharın ılıklığı, neşesi, çiçekleri?.. Nerde sonbaharın hüzün timsali sarı yaprakları?.. Mevsimler hercümerç oldu; iç içe girdi… Mevsimleri şaşırdık…
*
Kanser karşısında (ayds) karşısında, grip karşısında; hattâ nezle karşısında insanlık aciz… Çaresi bulunan bir hastalığa karşı bin tanesi çıkıyor…
Sıhhatimizi kaybettik!..
*
En adi kadın erkek ilişkilerine bile “aşk” deniyor. Fahişeler, cemiyetin “yıldızı”… Şairin dediği gibi “tarihe karıştı eski sevdalar!”… Ve “aşk kasetleri” yönetiyor cemiyeti…
Aşkımızı kaybettik!..
*
Ne fedakârlık, ne vefa, ne merhamet, ne şefkat, ne şu ne bu… Tek ölçü, senden gördüğüm menfaat kadar sana dostum” düşüncesi…
Ahlâkımızı kaybettik…
*
Göğün delindiği, kutupların ısınmaya başladığı ve dünyayı suların istilâ edeceği âfetlerin çoğaldığı, bakkaldan tuz almak kadar basit bir tarzda söylenebiliyor…
Dengemizi kaybettik…
*
En kötüsü cemiyete ne yazı, ne çizi, ne lâf kâr ediyor… Cemiyet yemiş narkozu… Futbol, fuhuş, kumar ve içkiden başka heyecan tanımıyor…
İdrakimizi kaybettik…
*
Nasrettin Hoca’nın karanlık bodrumda kaybettiği yüzüğünü aydınlık sokakta aradığı gibi insanlık da dikkatini uzaya, ufolara, malayaniye çevirmiş…
Şuurumuzu kaybettik…