İbn Hacer, Fethu’l-Bari”de şöyle bir olay anlatır: Rasulüllah’ın Medine’ye hicret etmesi üzerine, Müslümanlar Mekke’yi terk ederler. Muhacirlerden bir hanım sahabiye olan Ümmü Kays da Medine’ye hicret etmek ister. Bu arada bir sahabi Ümmü Kays’a evlenmek üzere talip olmuş, kadın da, “Benimle Medine’ye hicret edersen seninle orada evlenirim.” demiştir. Bu sahabe Medine’ye hicret etmeye gönlü olmadığı hâlde, sırf o kadınla evlenmek için Medine’ye hicret etmiş ve sonra da orada evlenmişlerdir. Sırf Ümmü Kays’la evlenmek için hicret eden bu şahsın niyeti, sahabe arasında bilindiği için bu kişiye; “Muhaciru Ümmi Kays” (Ümmü Kays’ın muhaciri) lakabı takılmıştır. (el-Askalanî, İbn Hacer, Fethu’l-Barî, Kahire, 1986, I, 24) Durum Hz. Peygambere ulaşınca Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah’a ve Rasulüne ise, onun hicreti Allah ve Rasulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlayacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1, Eyman, 23; Müslim, İmaret, 155; Ebu Davud, Talak, 11; Tirmizî, Fedailu’l-Cihad, 16). Sözlükte “yönelmek, ciddiyet ve kararlılık göstermek” gibi anlamlara gelen niyet genellikle, “Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve O’nun hükmüne tabi olmak üzere fiile yönelen irade” şeklinde tarif edilmiştir. (TDV İslam Ans, XXXIII, 169).
Yukarıdaki hadis, müslümanın amelinin niyetine göre değer kazanacağını bildiriyor. Niyet bir nevi insanın yön tayinidir. İyiliğe ya da kötülüğe meylin ifadesidir. Allah’a kulluğun mana bulduğu öz ifadedir niyet. Hem insanın yaptıklarının değer bulduğu, hem de insanın değerinin tayin edildiği fiillerinin merkezini teşkil eder. Allah’ın katında varlığımızın hem dünyalık hem de ahretlik kıymet ölçüsüdür. Allah Teala Hac Suresi 37. Ayet-i kerimesinde şöyle ifade eder: “Onların ne etleri Allah’a ulaşır ne kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvânızdır.” Peygamberimiz (SAV) de “Şüphesiz ki Allah, sizin bedenlerinize ve suretlerinize bakmaz. Fakat kalblerinize bakar.” Buyurarak müslümanın kalbindeki niyetinin amellerine değer kazandıracağını beyan buyurmaktadır.
Aslolan niyetin doğruluğudur. İyi bir işi yapmaya meyil esastır. Allah katında makbul olan budur. İyiliğe niyet eder de yapamazsa insan onun da sevabını alır. Ancak kötü ve haram olan bir şeyi yapmaya niyet eder de sonra bu niyetinden vazgeçerse sorumlu olmadığı gibi kötülüğü terk etmesinden dolayı sevap da kazanır. Nitekim Peygamberimiz (a.s.): "Yüce Allah, iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı: "Kim bir iyilik yapmaya niyet eder de yapmazsa Allah katında bu iyi niyete tam bir iyilik yazar. İyilik yapmak ister ve yaparsa Allah bu kimseye on katından yedi yüz katına kadar hatta daha fazla sevap yazar. Bir kimse kötü bir şey yapmak ister fakat bundan vazgeçerse Allah bu kimseye tam bir iyilik sevabı yazar. Kötü bir fiil yapmayı ister ve yaparsa ona bu yüzden bir tek kötülük günahı yazar." buyurmuştur.
Niyetin mekânı kalptir. İyi ya ada kötü işlerin kaynaklandığı yer insanın kalbidir. Yukarıdaki ayetin ifade ettiği (Hac, 37) takvanın yeridir kalp. Bu sebeple kalbe takva ne kadar yerleşti ise niyetin temizliği de o nispettedir. Niyetin temiz olabilmesi için kalbin temiz olması gerekir. Kalp temizliği için sağlam bir iman ve takva esastır. Diğer bir ifade ile Allah sevgisi ve ibadet aşkının yerleştiği kalp temizdir. Kur’an ifadesi ile kalb-i selimdir. Allah katında makbul olan budur. Niyetin kaynağı kalb olunca iyi işler kalb-i selimden doğar. Bunu şair şu güzellikle ifade eder: Sanma hace ki senden, zerr-u sim isterler, Yevme la yenfuda kalb-i selim isterler. (Ey muhtaç insan senden altın gümüş isteyecekler sanma, Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde kalb-i selim istenecek).