Hac, farziyyeti, yapılış şekli ve bütün zamanlarda geçmiş ümmetlerin yerine getirişi bağlamında düşünüldüğünde derin hikmetleri haizdir. Bu hikmetler şahsi, ailevi, içtimai ve İslam toplumları ve devletleri arası topyekûn faydaları bakımından önemli bir mali-bedeni ibadettir.
İnsan, Allah Teâlâ tarafından, nefsanî bakımdan, rızay-ı bariye aykırı ve dünyalık istekler yönüyle donatılmış bir varlıktır. Diğer taraftan, itaat ve ibadet emriyle de muhataptır. Nefsanî arzular her zaman itaat talebine karşı durur. Şahsi hikmetleri yönüyle Hac ibadeti, mali bir ibadet olması bakımından nefsanî istekleri ve dünyaya yönelişi kırcı etkiye sahiptir. Kişi ömri ibadet olarak hacda, hayatı boyunca kazandıklarının her türlü bağlayıcılığından sıyrılarak Rabbına yönelmiştir. Hatta geride evlad-ü iyali, bütün kazandıkları ve sevdiklerini bırakarak koşar mübarek beldeye. Bu, Rabbından alıkoyan her şeyi terk edip Rabbına sığınma fiilidir; kendini bulma, alıkoyulmuşluktan kurtulma manasına bir hürriyeti ifade meyli taşır. Nefis ve şeytanı yenme neticesinde elde edilen zaferdir. Bu arınmışlıktan geniş bir huzur ve haz duyar. Bunu, bütün elbiselerinden sıyrılıp, ihram niyetiyle sadece iki parçadan ibaret olan ihram elbisesini giyerek, Arafat’ta vakfe ve Kâbe’yi tavaf esnasında doyasıya yaşar.
İhram, İbadet maksadıyla yaratılan ve varlıklar içinde Yaratana yegâne muhatap olan insan için sadeliği, yalnızlığı, ruhani tokluğu, kul olma bilincini ifade eder. İhram, benliğin kendisinde eridiği simgedir. İhramla müslüman, Rabbına doğrudan kendini anlatma, istek ve arzularını sunma mutluluğunu dorukta yaşar.
Hac ibadeti, ihtiva ettiği mensik (Hac ibadet görevlerinin her biri) bakımından düşünüldüğünde bir eğitim faaliyetidir. İhram ile küçültücü isteklerden sıyrılan müslüman, diğer müslümanlarla birlikte kardeşlik duygularını güçlendirir. Kâbe etrafında, Arafat’ta duada, Müzdelife’de yakarışta, Mina’da şeytan taşlamada kardeşlik duygularını yaşamaya mani her türlü şeyden sıyrılmanın sırrına erişir.
Arafat, dünya ölçeğinde düşünüldüğünde, yeryüzünün en büyük ve tek buluşma mekânıdır. Bu buluşma, hem müslümanın Yaratan ile baş başa kendini vasıtasız bulması, hem de bütün dünya müslümanlarının senede bir defa topyekûn buluşmasıdır. Bunun bir de ibadet oluşu göz önüne alındığında, İslam’ın fert ve toplum hayatına ne kadar önem verdiği kendiliğinden ortaya çıkar. Müslümanların, senede bir defa bir araya gelmelerinin, Allah tarafından bir ibadet olarak istenmesi, hem de bu ibadetin faz olması, İslam toplumları için gerçekten büyük mesajlar ihtiva eder. Anlamamız gereken çok şey var ama özellikle müslümanların bir arada olmalarının elzemliği, ayrılık ve gayrlılığa fırsat vermemelerinin ibadet derecesinde öneminin olduğu öncelikle kavranılması gerekir. Hac menasıkinden birisi olan Arafat vakfesinde, topluca birlikteliğin en yoğun olarak Allah Teâlâ huzurunda dua ile cereyan etmesi çok manidardır. Kulunun kendisine yalvarmasını seven Cenab-ı Hakk’ın, Arafat’ta topluca yalvarılmasını istemesi ve bunun Haccın farzı olmasını göz önüne aldığımızda müslüman kullarının birlikteliğini ne kadar sevdiğini anlamamıza yeter. Ayrıca kulun Allah katındaki değerinin duası ile ölçüldüğü (Furkan, 77) de düşünüldüğünde, hem kulluğumuzun hem de kullar olarak birlikteliğimizin Cenab-ı Hakk’ın rızası için vazgeçilmez kulluk göstergelerimiz olduğu kendiliğinden anlaşılmalıdır.
Hac Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda bizim ve bizden öncekilerin ifa ede geldiği bir ibadettir. Yine Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ’nın buyurduğu şekilde Kâbe yeryüzünün peygamber (Hz. İbrahim) eliyle yapılan ilk yapısıdır ve Allah evidir. İnşa edildiği günden beri Allah’ın varlığına, birliğine inanan insanlık kalben ve bedenen, dünyanın coğrafi bütün bölgelerinden aynı anda yönelerek birleşmektedirler. Hac ibadetinin temelinde, hikmet olarak insanlık için bu sosyal fayda yer almaktadır.
Hac kurbanıyla ve diğer mali sarflarıyla birlikte Allah katında bir mali fedakârlıktır. Nefsanî ve dünyalığa bağımlılık gibi zaafların odağında yer alan insanın, elini-obasını, malını mülkünü, evlad-ü iyalini geride bırakıp Allah Teâlâ’nın çağrısına kulak vererek Allah’ın evine koşması, Allah katında en yüce fedakârlık fiili olsa gerek.