Yargı; hüküm, kavrama, karşılaştırma, değerlendirme vb. yollara başvurularak kişi, durum veya nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi… Yargı; yasalara göre mahkemece bir olay veya olgunun doğuşuna etken olan sebeplerin de göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi sonucu verilen karar, kaza… ‘Yargı’ (Das Urteil), Franz Kafka'nın 1912'de yayımlanan hikâyesi… Yargılayan, hüküm veren; yargıç, hâkim… Kalıp yargı; olumlu veya olumsuz olarak oluşturulabilen, bireysel farklılıkları görmemizi engelleyen düşünce ve inançlar… Öğrencisine bağıran bir öğretmen görüldüğünde, öğretmenlerin kötü olduğunu düşünmek, kalıp yargıdır… Derslerinde başarısız olan bir öğrencinin hiçbir işi yapamayacağı düşüncesi kalıp yargıdır. “Erkekler ağlamaz.” kalıp yargıdır… “Kadınlar iyi sürücü değildir.” kalıp yargıdır… Olumsuz kalıp yargılar, önyargıların oluşmasına sebep… Kalıp yargıya, önyargıya, ayrımcılığa ve bütün nefret söylemlerine karşı olabilmek; öngörülü olabilmekle, iyi niyetli olabilmekle, sormakla, soruşturmakla ve araştırmakla mümkün…
Ön yargı; kalıp yargıya dayalı olarak bir fert ya da gruba yönelik geliştirilen, birey, grup ya da toplumun yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı ya da yanlış bilgi edinerek karşı tarafa (bilgi-grup-toplum) takındığı olumlu-olumsuz tutumlar, inançlar… Önyargı ya da ön yargı, bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir… Önyargı, bir tarafı tutma biçimi… Önyargı; kanıta, herhangi bir bilgi ya da deneyime dayanmayan her türlü olumsuz ön fikir… ‘Gurur ve Önyargı’ (Pride and Prejudice), Jane Austen’in 1813'de yayınlanan romanı… Önyargılar, cinsiyet, ırk, din, yaş vb. birçok farklı faktöre dayanabilir ve stereotiplerle (belirli bir sosyal grup hakkında yaygın olarak bilinen herhangi bir toplum inançlarıyla) ilişkili olabilir... Her stereotip, bir genellemedir; her genelleme stereotip değildir... Stereotip misâlleri… “Erkekler güçlüdür ve tüm işi yapar. Kızlar sporda iyi değildir. Erkekler dağınık ve kirlidir.” vb. inançlar… “Tüm beyaz Amerikalılar obezdir, tembeldir.” vb. inançlar…
Önyargılar nasıl mı yaygınlaşır? Aileden, arkadaşlardan, medyadan, eğitim sisteminden… Ayrımcılıktan… Nefret söylemlerinden… Yabancı düşmanlığından… Dedikodudan, çekiştirmekten… Toplumun kabul ettiği normlardan (önceden belirlenmiş kalıp kurallardan) ve değerlerden… Kişisel olumsuz deneyimlerden… Bilgi eksikliğinden veya yanlış bilgilendirmeden… Toplumdaki sınıfsal ayrımlardan… Maalesef, önyargılar, bireyler ve toplumlar üzerinde derin etkilere sahip… Önyargılar, iş yerinde, eğitimde ve toplumun diğer alanlarında ayrımcılığa yol açabilir… Önyargılar, gruplar arasında anlaşmazlık ve çatışmalara neden olabilir… Önyargılar, bireylerin potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmelerini ve toplumların ilerlemesini engelleyebilir…
Önyargıyla bahşedebilmek için neler mi yapmalıyız? Önyargılı olan bireyin, önyargılarını anlamalarını sağlamalıyız… Önyargılı bireyin, başkalarının deneyimlerine empatiyle yaklaşmalarına ortam hazırlamalıyız… Ön yargılı bireyin, farklı görüş ve deneyimlere açık olmasını ve sağlıklı diyaloglar kurmasını önermeliyiz… Önyargılı bireyin, bilgiyi eleştirel bir şekilde değerlendirme yeteneğini doğru kullanabilmesine fırsat vermeliyiz… Önyargılı olana karşı önyargılı olmamalıyız… Eğitim ile her kritik eşik aşılabilir… “Hepimiz önyargıyı kötüleriz, ama hala önyargılıyız.” (Herbert Spencer)… Gerçekten önyargı, her konuda önümüzü kapatan ve bizi kilitleyen davranış… Bu, bağnazlık (yobazlık)… “Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz, bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç.” (Albert Einstein)… Önyargının panzehri, bilgiyi doğru ve sağlıklı kullanabilmek… Cahil kişilerin, önyargıları olmalarını engellemek çok zor… Aslında, “Önyargılı olmak, daima zayıf olmak demektir.” (Samuel Johnson)… “Merhem iyi işlesin diye, nasıl sürülen yeri ovup kızıştırmak lâzımsa, önyargılara karşı da bir önsöz lâzımdır.” (Francis Bacon)… Önyargıyı, önyargı başlamadan, baştan yok eden en güzel davranış; yapılan her işte, hatalı da olsa, güzel bir tarafı öne çıkabilmek olsa gerek… Hak temelli ve eşitlikçi yaklaşım ile başkalarına muamele etmemiz önemli… İnsanlara ten rengine, etnik kökenine, inancına göre farklı davranmak; insan hakları ihlali… İnsanları, kişisel özellikleri değil, grup aidiyetlerine göre değerlendirerek hoşlanmama, hor görme, kaçınma ve nefret etmeye kadar varan tutumlara fırsat verilmemesi için, her birimiz üzerimize düşeni yapmalıyız… Gereken yapılmadığında, önyargılar; kişilerle veya gruplarla aramıza fiziksel ve sosyal mesafe koymamıza neden olacaktır… Sonrasında ise, önyargılar, davranışa dönüşecektir, ayrımcılık söz konusu olacaktır…
Okulöncesi eğitimden başlayarak, kalıp yargılar, önyargılar ile mücadele edilmeli… Şüphesiz, çocukların olumlu gelişimi; aile, okul ve içinde yetiştiği toplumda kurulan ilişkiler ile alâkalı… Çocukların eğitiminde, insanların birbirini hor görmemeleri öğretilmeli ve hiç kimsenin üst, eksik ya da aşağıda olmadıkları vurgulanmalı çocuklara… Çocukların eğitiminde kullanılan dil ve üsluba son derece dikkat edilmeli… Çocuklar, kişileri ve grupları ayırmayı, ‘güçlü-güçsüz’ kavramlarını, kendilerine benzemeyeni sevmemeyi, nefret etmeyi ebeveynlerinden, yetişkinlerden, akranlarından ve kitle iletişim araçlarından öğrenirler… Bu kalıp yargılarla büyüyen çocuklar, 1 yaşında farklılıkları fark etmeye başlarlar; 2 yaşında farklılıklar hakkında sorular sorarlar; 3 yaşında önyargıları oluşur, insanların belirli özelliklerinden rahatsızlık duyduklarını belli ederler… Çocuklar 4 yaşında; insanların farklı özelliklerinin nedenlerine ilişkin kendi yargılarını oluştururlar… Çocuklar, 5 yaşında; zihinlerindeki sorulara cevaplar bulmaya çalışırlar…
Önyargılı olanla bile önyargılı yaklaşım içinde iletişim kurulmamalı… Önyargı hakkında güzel bir hikâye… Yeni evlenen bir çift, yeni aldıkları evlerine taşınmışlar… Sabah kahvaltı yaparlarken, karşı dairede oturan komşuları balkonda çamaşırları asıyormuş… Kadın eşine; “Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru çamaşır deterjanını kullanmıyor…” demiş… Eşi, kadına bakmış ve hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş... Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah, aynı şekilde konuşmaya devam etmiş... Bir gün, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış… “Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?” diye söylenmiş… Eşi, kadına uzun uzun bakmış; “Ben bu sabah biraz erken kalkıp, penceremizi sildim…” diye cevap vermiş... Başkalarının yaptıklarını seyrederken gördüklerimiz; baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuyla ve bizim neyi ne kadar görebildiğimizle ilgili… Eleştiri yapmadan önce önyargısız olarak her meseleye farklı pencerelerden bakabilmek mühim… Birini ya da birilerini hemen yargılamaya başlamamalıyız; kalp penceremizden ‘iyi’ olanı görmeye çalışmalıyız…
“Gözünün önüne gök renkli bir cam koymuşsun, o sebepten âlem sana gök görünüyor. Kör değilsen bu körlüğü kendinden bil. Kendine kötü de, başkasına deme.” (Hz. Mevlana)… Değişimin, gelişimin ve ilerlemenin en büyük düşmanı, ön yargı… Biz, biz olalım; ödemeyi peşin yapalım, lâkin hükmü peşin vermeyelim… Ucu nefsimize dokunan her bir şey, bir başkasının da egosuna dokunuyor, unutmayalım; hatır ve kalp kırmayalım… Selam, sevgi ve saygılarımla.