Peygamberler zincirinin son halkası Hz. Muhammed ana rahminde yedi aylık iken babası Abdullah’ı kaybederek milâdî 571 senesinde yetim olarak doğdu, altı yaşlarında annesi Âmine’nin ölümüyle öksüz, sekiz yaşında dedesi Abdulmuttalib’i yitirince kimsesiz kalan peygamberimiz, amcası Ebû Tâlip’e teslim edildi. Yirmi beş yaşında iken, kırk yaşındaki ilk dul eşi Hz. Hatice ile evlendi. Bu evlilik tam yirmi beş sene sürdü. Ondan Rukiye, Ümmü Gülsüm, Zeynep, Fâtıma isimlerinde dört kızı, Abdullah, Kasım adlarında iki, Mâriye isimli eşinden İbrahim adında bir oğlu oldu. Fâtıma’nın dışındaki bütün çocukları kendisinden önce vefat ettiler. Kızı Fatıma’yı amcasının oğlu Hz. Ali ile evlendirdi. Hz. Hasan ve Hüseyin bu izdivacın meyveleriydi. Kırk yaşında Peygamber oldu. Peygamberliğinin 13 senesi Mekke’de, 10 senesi Medine’de geçti. 27 kez muharebeye katıldı. Hiçbir fâninin çekmediği ve çekemeyeceği sıkıntılara maruz kaldı. Bir ömür ümmetini düşündü, ümmeti için ağladı, ümmeti için kahır çekti. 632 senesinde, 63 yaşında, rahmet peygamberi rahmet-i rahmana kavuştu. 8 Haziran 2012, yani bu gün, onun vefatının 1380. sene-i devriyesidir. Yani, Peygamberimizin vefâtının üzerinden tam 1380 sene geçti. Selâm ve salât ona, şefaati cümlemize olsun... Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber… / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?
Çile ve ıstıraplarla geçen 63 senenin sonlarında, yüz yirmi bin sahâbi ile ilk ve son haccı olan Veda Haccını yaptı. Arafat vadisinde, bahtiyar binit Kusvâ devesinin sırtında iken, Kur’anın son ayeti olan Mâide suresinin 3. âyeti, Veda Hutbesini irat ederken, mübarek dudaklarından dökülen şu ifadeler zaten vefâtına işaret etmişti: “Ey nâs, beni dinleyin, belki bu yıldan sonra bu mevkide sizinle bir daha buluşamam...” İşaretler tahakkuk etti ve 81 gün sonra kutlu can, şairin: Canımı canan istemiş minnet canıma / Can nedir ki ânı kurban etmeyeyim cananıma dediği, çok özlediği Cananına kavuşarak mutlu oldu...
Hac sonrası Medine’de hastalanan kâinatın Efendisi, hasta hasta Uhut harbinde şehit düşen silah arkadaşlarını ziyaret etti. Bir gecenin karanlığında Cennet’ül Baki mezarlığına uğradı, onlara selam verdi ve “Biz de yakında sizin aranızda olacağız” diyerek onlara duada bulundu. Hastalığına rağmen devlet işlerini aksatmadı, Yemende türeyen yalancı peygamber Esvedü’l-Ansi ile ilgili haberleri merakla takip etti, sefere çıkmak üzere olan Usâme komutasındaki ordunun harekâtı hususunda gerekli istişarelerde bulundu, gelen heyetleri, misafirleri kabul etti, namaz vakitlerinde mescide geçerek imamlık yaptı ve ümmetine devamlı nasihatlerde bulundu.
O, toplam on üç gün hastalık çekti. Bu süre içerisinde kâh ağırlaştı, kâh iyileşir gibi oldu. Son üç günde mescide geçemediğinden imamet görevini Hz.Ebû Bekir’e teslim etti. İşte O’nun son üç günü. Cumartesi: Cebrail geldi, hatırını sordu. Pazar: Cebrail yine geldi, Yemen’de hüküm süren yalancı Peygamberin Müslümanlar tarafından idam edildiğini müjdeledi. Pazartesi: Kendisini iyi hissetti ve namaz kılmak için mescide geçti. Ebû Bekir imam... Sahabe saf saf... Cihanın Resulü, Allah’ın övdüğü bu cins ve çekirdek cemaata gönül huzuruyla doya doya, kana kana baka kaldı ve nerede ise daldı ki, imama uyarak sabah namazını kıldı. Namazdan sonraki meserret görülmeye değerdi. Hz. Muhammed iyileşmişti... Ve fakat bu iyileşme, geçici bir ifâkattı... O gün, öğlene doğru Cebrail ile gelen Azrail’e, Refik-i Âlâ’ya / Yüce Dosta diyerek ‘emanet’ teslim edildi ve eller yanına düştü... Artık ne bir ses ve ne bir nefes... Her şey sükût ve her şey mebhût... Vuslata âmenna... Ve lâkin kabul ne zor ve ne müşkül amma... Ve öyle de oldu... Akan zaman durdu, hareket eden mekân dondu... Aman Allahım! O ne hengâme ve o ne vaveylâ! Sanki kıyamet koptu... Ve sonra çığlık, feryat, kargaşa, hüzün, ıstırap... Çünkü onsuz her şey serap ve harap...
Gönüllerde ölümsüzleşen o yüce Nebiden ırak ve firak yaşamak ne demek! Ne demek, Muhammed öldü demek! Muhammed ölür mü? Ölür mü Muhammed! Çil yavrusu gibi topraklara serpilen sahabilere bir tok hitap sanki kitap oldu… Koca Ömer imdada yetişti. Herkes duymak istediğini duyacak, yürekler soğuyacaktı… Hz. Ömer haykırdı: “Her kim Muhammed öldü derse, onun boynunu vururum!” Tam nefes alınmıştı ki, bilindiği halde inanılmayan gerçek; temkin, teskin, dirayet, ehliyet, şefkat ve sadakatin timsali Hz. Ebû Bekir’in şu veciz hitabıyla sabra, tahammül ve teslimiyete dönüştü: “Kim ki Muhammed’e tapıyorsa, bilmiş olsun ki, Allah daim ve bakidir” dedi ve şu ayeti okudu: “Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip-geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Her kim ökçeleri üzerinde geriye dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.”