Geçtiğimiz hafta Salı günü, Merkez'e bağlı Kurtköy’de emekli öğretmen arkadaşımız aniden rahatsızlanır, 112 acile bildirilir. Acil, hastayı acil olarak devlet hastanesine eriştirir. Hastaya gerekli tetkikler yapılır, hasta iyi görülür gidebileceği söylenir. Emekli öğretmenimiz evvelde de kalp rahatsızlıkları geçirdiğini söyler. Rahatsızlığını duyan torunu hastaneye gelir. Doktor, gidebileceğini söyleyince torunu dedesini arabasıyla Kurtköy’e götürmek üzere yola koyulur. İfadelere göre, hasta gayet iyidir, ne var ki köye 2 km kala arabada fenalaşır tekrar 112 acile telefon ederler. 112 acil ekipleri gelir ve hastayı hastaneye getirir. Hasta belki yolda belki de hastaneye girişte vefat eder.
Bundan tahminen 20 yıl evvel de o yıllarda yardımcı doçent daha sonra profesör olan Abdülkadir İlgen Hoca kalp atışları şikayetiyle Bilecik Devlet Hastanesine gider. Muayene sonunda iyi olduğu, gidebileceği söylenir. Hoca hastane kapısından çıkarken kendisini iyi hissetmez acile geri döner. Tetkik, muayene derken gelen yakınlarına hastayı kaybettikleri söylenir. Morga kaldırılırken hizmetçiler nefes aldığını fark ederler. Hasta acilen Eskişehir Acıbadem’e sevk edilir. Hasta halen sağ.
Ben bunu niye yazıyorum, kimseyi ilgisizlikten dolayı da suçlamak istemiyorum. Yalnız büyük ihtimalle kalp krizi geçirdiği düşünülen hasta 3-5 veya 24 saat hastanede kontrol altında tutulamaz mıydı? Kalp krizi geçiren hastaları bir yerden bir yere nakletmenin tehlikeli olduğunu hekimler söylüyor. Böyle bir hasta ne diye taburcu ediliyor. Yıllar evvel de ayak kırığı ile Bilecik Devlet Hastanesinde yatan bir hastanın ölümü gazetemizde haber oldu.
Daha nice ihmalkarlıklar gazetemizde defalarca yer aldı. İnsan hayatı ucuz mu yoksa ihmalkarlık adet haline mi geldi? Sağlık teşkilatının başı zatı muhteremin, hastane başhekiminin ilgileneceğini ümit ediyorum.