Geçtiğimiz hafta yazmış olduğum, “BİLECİK DEMEK” başlıklı köşe yazımı okuyan çok sevip saydığım bir ağabeyim telefonla aradı. Uzun uzun dertleştik. Yazımdan dolayı beni tebrik etti. “Bilecik’le ilgili bende fikirlerimi söyleyebilirmiyim” deyince, Ben de; “Bir Şartım var, o da söyleyeceklerinizi yazmam kaydıyla” deyince, O da tek şartını söyledi; “Elbette yazabilirsin fakat benim de şartım ismimi yazmaman şartıyla” deyince tamam dedim ve başladı konuşmaya. (İsmini veremem, çünkü uzun yıllar Bilecik’te bulundu, şu anda başka bir ilde görev yapıyor.)
Değerli Ağabeyim başladı konuşmaya;
“Ama size bir gerçeği soyleyimmi, Bilecik’in durumunun aynı kalmasının tek nedeni Bilecikliler. Neden mi? Bilecik’li bir hemşehriniz, Yıllarca Kültür Bakanlığı yaptı. Hiç Bilecik’i Merkez alan faaliyetleri oldumu? Hatta bagajında muhteşem bir tarihi doluluk olmasına rağmen, gerek Söğüt Şenliği gerek Bilecik kültürel faaliyetlerini merkeze oturtma gayreti oldu mu? Ve mükemmel bir imkân var iken. Yıllarca Devlet Bakanı oldu. Hiç Bilecik Merkezli bir durum, yâda Bilecikli olduğuna dair doyurucu piarı oldumu? Şu an sürekli mağaza açan, Bilecikli aktif bir Genel müdürünüz var. Bilecik odaklı hangi girişim ve faaliyette bulundu ki bugüne kadar. İstanbul’da yerleşik ciddi Bilecik orijinli iş adamlarının var olduğunu herkes biliyor. Bu İşadamlarının Bilecik için bir organizasyonu varmı? Kısaca Bilecikli olup ismi anıldığında Bilecikli diye tabir edilebilecek, faaliyette bulunan Bilecik evladı sanatkâr, müzisyen, akademisyen veya toplumsal kütle ağırlığı olan varmı? Bunları uzun uzun sıralaya bilirim Bilecik’te tipik taşra alışkanlığını bırakıp yeniden ait olduğu gerçek kökleri Kayı Boyu kültürünü etken yapıp, Yerel girişimciler oluşturmak. En Kısa zamanda Bilecik’te mutlaka uygun ölçekte farkındalıklı AVM, Özel Hastane, Mutlaka özel bir üniversite, Kültürel Turizmi canlandıracak Uluçınar Türk Kültürel faaliyetleri oluşturmak. İl ve ilçelerdeki OSB’lerde çalışanların şehirde kalmasını sağlayacak mekânsal planlama yapmak. İstanbul, Antalya yol üzerine yerel pazarlama ve dinlenme tesisleri yaparak, Şehri kısmen oraya taşımak. Merkez OSB altından direk İstanbul yoluna bağlantı kurmak. Merkez eski çöplüğünün ordan yine Çevre yoluna bağlantı yolu açmak. Aslında Bilecik ile ilgili konuşulacak ve söylenecek çok şey var amma, şimdilik bu kadarı yeterli olsun” dedi. Kendisine çok teşekkür ettim, tam telefonları kapatacaktık ki, “Dur bir dakika” dedi. Bilecik’le ilgili en önemli konuyu unuttum” Nedir o deyince; “Kuruluşun ve Kurtuluşun Beşiği, Ulu Çınar’ın filizlendiği şu mübarek toprakları Hamamsız bırakmayın kardeşim. Köylerde bile hamam varken koskoca Bilecik’te bir hamam bile yok” dedi. Kendisiyle tekrardan görüşmek üzere vedalaştık. Telefonu kapattıktan sonra aklıma takıldı şu hamam işi.
“Sayın Bilecik Belediye Başkanı Semih Şahin. Sahi ne oldu şu hamam işi?” Millet yıkanmak için ya Pazaryeri’ne, ya Osmaneli’ye, ya da Kurtköy’e gidiyor.
Vallahi ayıp oluyor!
Hoşça ve Dostça Kalınız!