Dostluğun ne olduğunu bilmeyen lütfen bu yazıyı okumasın...
Hele hele sıkıştığında dostunu ele verecek şahsiyettekilerin bu yazıdan uzak durmasını diliyorum.
Son zamanlardaki yeni açılan partileri duyunca aklıma dost hakkında yazılmış güzel bir hikaye geldi. Dostun nasıl olması gerektiğini vurgulayan bu hikayeyi sizlerle paylaşayım önce;
“Genç adamın biri, dermiş babasına her gün; benim de dostlarım var, sendeki dost gibi;
Baba, itiraz eder, olmaz öyle çok dost, hakikisi. Belki bir, belki iki, fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma... Aralarında başlar bir tartışma. Karar verirler bir sınava. Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta. Sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala. Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı. Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı, kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını, böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır... Babasına dönerek; ‘haklıymışsın baba' der. Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar.... Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte. Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerine de serpiştirirler toprak. Belli olmasın diye dikerler sarımsak....
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca, Babası; 'daha erken belli olmaz daha. Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga, atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini. Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı! Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!”
Evet, son zamanlardaki partilerdeki kopmalar bana bu hikayeyi hatırlattı. Ak Parti kurulurken Tayyip Erdoğan’la yola çıkan Abdüllatif Şener, İdris Bal ayrılıp ikisi de ayrı parti kurdular. Daha sonrasında İdris Naim Şahin yine Ak Parti saflarından ayrılarak parti kurma heyecanı içinde. CHP’den geçen dönem milletvekili seçilen Emine Ülker Tarhan yola çıktığı arkadaşlarından ayrıldı.
Yine hafta içinde Bilecik MHP teşkilatları kapatılıp, yeniden açıldı. Halbuki ne heyecanlarla çıkmışlardı yola aynı dava arkadaşları. Bugün, gelinen nokta ayrı ayrı kutuplaşma.
Siyasette, ticarette, sosyal hayatta Türkiye ve ilimizden çok sayıda örneğini sayabiliriz bu durumların.
Demek ki, gerçek dost yola çıkarken değil sarımsak tarlasında belli oluyormuş.
Dost üzerine Mevlâna Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin de dostluk üzerine sözlerini hatırlayalım.
“Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli... Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı... Dost dediğin; bütün dünya seni üzdüğünde bana moral vermeli. Güzel haberler aldığında seninle sevinmeli ve ağladığında, seninle ağlamalı... Ama hepsinden daha çok; dost matematiksel olmalı.
"Sevinci çarpmalı... Üzüntüyü bölmeli... Geçmişi çıkarmalı... Yarını toplamalı..." Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı... Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı... İşi bitince seni bir tarafa atmamalı....”
Sarımsak tarlasını satmayacak dostlara selam ve dua ile.
Hoşçakalın.