Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’ın seçim çalışmaları dolayısıyla ilimize geleceği duyuruldu. Bu vesile ile Ticaret ve Sanayi Odasını ziyaret edeceğinden, ilimizin ekonomik sorunlarının dile getirileceği beyan edilerek Sayın Oda başkanı Ahmet Özünlü tarafından ben de davet edildim.
Toplantının geçtiğimiz Pazartesi günü Saat 11.00’de yapılacağı belirtiliyordu. Konuşmak üzere değil de yazmak üzere istek ve dilekleri, meselelere dile getirmeyi meslek edinmeme rağmen, bu sefer bakanın huzurunda ilimin bana göre ihtiyaçlarını dile getirmeye karar verdim ve hazırlanmıştım.
Sayın Bakanın seçim çalışmalarına da katkı vermek amacıyla Bozüyük ve Söğüt’e gitmek zorunda kalması dolayısıyla toplantı belirtilen saatte değil, akşam saatlerinde yapılabildi. Bir başka işim dolayısıyla katılamadım. Katılsaydım ne diyecektim! Bugün onu yazmaya karar verdim. Yani bana yine yazarak düşüncelerimi açıklamak düştü.
İlimiz kuruluştan itibaren kurtuluş devri de dahil mazlum ve mahsun bir il olmaktan kurtulamadı. 400 çadırdan üç kıtaya hakimiyet kuran imparatorluk bu millet bu topraklardan yayıldı. Çok sevdiğimiz atalarımız el attıkları her ülkeye sayısız eserler yapmalarına rağmen geride kalan hemşehrilerinin yaşadıkları ilimize aynı hassasiyeti gösterdiklerini söyleyemeyiz. Dargın olduğumu söyleyemem ama içimde yine de hafifte olsa bir burukluk hissettiğimi söyleyebilirim. Atamız Osman Gazi’nin Söğüt’te vefat etmesine rağmen Bursa fethedilince orada toprağa verilmesinden itibaren mazlum duruma düştüğü kanaati taşıyorum. Yine de, Ertuğrul Gazi’nin, Şeyh Edebali’nin, Dursun Fakıh’ın ilimizden koparılmadığı ve alıp götürülmedikleri için teselli oluyorum.
İlimiz Cumhuriyetten 150 yıl evvel tarımda, hayvancılıkta ve Sanayide durumunun nasıl olduğu ilmen tesbit edilmiş durumda. Şu anda ilimizde Profesör olarak görev yapan Sayın Sait Öztürk hocamız Doçentlik tezi olarak hazırlamış olduğu kitabında arşiv kayıtlarından elde ettikleri bilgilerden öğrendiklerimiz bizi yeterince aydınlatıyor.
Cumhuriyetten evvel ilimizin 45 bin nüfusa sahip olduğu, ipekçilikte, kadife dokumacılığında dünyada birinci olduğunu ve ihracatının yapıldığını öğreniyoruz. O tarihlerde Bursa’nın nüfusunun 100 bin olduğunu düşünürsek ilimizin 45 bin nüfusunun hiçte azımsanmayacak durumda olduğunu, daha güzel ifade etmiş oluruz. Bazı tarım ve sanayi ürünlerinde de çevre illerimize göre önde olduğumuz belirtilse de kitabı okuduğum çok zaman olduğu için kısa kesiyorum.
Yunanlılar’ın ilimizi yakıp yıkmasıyla harpten sonra nüfusumuz 4 bin 500 lere kadar gerilemiş. Uzun yıllar unutulmuşuz ve toprak olarak da küçültülmüşüz. Cumhuriyetten evvel İnegöl Bilecik’e bağlı iken Bursa’ya bağlanmış. Yenişehir Cumhuriyetten sonra bile Bilecik’e bağlı iken daha sonra Bursa’ya verilmiş. Şimdi Eskişehir’in ilçesi Mihalgazi 1950’li yıllara kadar Söğüt’ün nahiye iken Eskişehir’e verilmiş. Pamukova 1954 yılına kadar Osmaneli’nin nahiyesi iken Sakarya’ya bağlandı. İnönü1965 yılına kadar Bozüyük’ün nahiyesi iken Eskişehir’e verildi. Bilecik, Söğüt, Osmaneli ilçelerimizin bir çok köyü bizim zamanın beceriksiz ve basiretsiz idarecilerimizin yüzünden ile diğer illere gitmelerine izin verildi.
Bizi hem küçülttüler, hem de birşey istediğimizde “Küçücük bir ilsiziniz, herşey istiyorsunuz” diyorlar. Hem ufaltıyorlar, hem de haklı çıkmaya kalkıyorlar. Şu anki ilimiz nüfusun çok üstünde nüfus ve toprak ilimizden kopartıldı. Bizden giden o nüfusun en az bir sefer yılda Bilecik il merkezine geldiğini ve bırakacağı parayı düşünün. Bir de ilimizin uzun yıllar nüfus artışı yapamadığını, yerli iş adamı ve sanayicinin hangi sebeple çıkaramadığını daha iyi anlarsınız.
Eczacıbaşı, Toprak, Söğüt Seramik, eski ismiyle Çitosan gibi fabrikaların ilimize gelmesiyle bu fabrikaların gelirleri hesaplandığında ilimiz kişi başına 1500 doların üzerinde gelir görüldüğünden kalkınmış il sayılıyor, teşvik kapsamına alınmıyor. İlimiz dahilindeki fabrikalardan bana 1 tane şöyle en az 500 kişi çalıştıran Bilecik’li fabrika sahibi gösterebilir misiniz? Yani Eczacıbaşı’nın parasını, Eczacıbaşı’nın fabrikasında asgari ücretten bile çalışmaya razı Bilecik’liye taksim ediyorsun bu taksimattan sonrada parayı Bilecikli’nin cebinde zannediyorsun. Şimdi mazlum ve mahsun demekte haklı değil miyiz?
Sayın Bakan hala “Bilecik teşvik kapsamına alınması noktasında bir haksızlık yapılmış ise bu haksızlık giderilir” diyor. Sayın Bakan “Yapılmışsa” ne demek, isminiz gibi Çağlıyor. Ya bu haksızlığı giderin, gidermemekte direnecekseniz bizden kopardığınız diğer illere bağladığınız ilçeleri bize tekrar bağlayın o vakit biz bize yeteriz. Benim bu isteğime “O mümkün mü” diyeceksiniz. Ben de diyorum ki alırken neden mümkün oldu?
TAŞI GEDİĞİNE
ANLAYANA
Tiyatrocu Rahmetli Vasfi Rıza Zobu, sahneye soluk soluğa girer, arkadaşı bu soluğun nereden kaynaklandığını sorar.
- Vasfi Rıza “Maraton koşusundan geliyorum, ikinci oldum” der, arkadaşı;
“Katılan kaç kişi?”
Vasfi Rıza “İkis kişi idik”
TAŞI GEDİĞİNE
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayının seçim ekibi son 1 haftada biri gazeteci, diğeri CHP’li çarşaflı bayan olmak üzere 4 kişiye dayak atarak dünyalarını dar ettiler.
- Dua etsinler dayak atarak dünyalarını dar etmişler. Kılıçdaroğlu ekibi
Kılıçtan da geçirebilirdi.
NE DEMİŞ, NE DEMİŞ
- “Sen ülken için biriyle yatar mıydın?” Hiç es vermeden cevap verdim. “Evet! Eğer ülkem için birini öldürebiliyorsam gözüm kapalı biriyle de yatarım. Ben bir kadınım, istersem neler neler yaparım. Yeter ki amacım olsun, ülkeme feda olsun.
Ayşe ÖZYILMAZEL
Gazeteci
- Oğlunuz Şehit değil, intihar etti. 20 lira da mermi masrafı var” Şehit töreni ile defnedilen Ali Yüksel’in ailesinden daha sonra oğullarının intihar ettiği söylenilerek askeri savcılığın para istediği iddiası üzerine.
Vatan Gazetesinin başlığı.
- Şimdi reklam olsun diye manken Zeynep Tokuş Tahran’ın merkezinde çarşafa sarılıyor.
Çarşaflı resmin büyürken, kalbindeki Atatürk küçülmedi mi Zeynep?
Reha MUHTAR
Gazeteci
- Reha, nikahsız yaşadığın kadından iki çocuğu peydahlarken Atatürk’ü küçültmedin mi?
Abdullah BİRİSİ
Gazetesi
- Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğim.
Numan KURTULMUŞ
Saadet Partisi
Genel Başkanı