Tanzimat paşasına; önemli bir mevkiye getirdiği bir azınlık mensubu, şöyle der:
–İslâm’a yakınlık duyuyorum!.. Namazdaki saflar, iftar ve sahur heyecanları, toplu teravih namazları, bayramlaşmalar beni etkiliyor…
Altı kaval, üstü şeşhane kıyafetli; hisleriyle alaturka, aklıyla alafranga, yobazca Avrupa’ya hayran Tanzimat paşası, ona tiksintiyle bakar ve öfkelenir:
–Biz seni İslâm’a hayran olduğun için ve hayran olasın diye değil, Hristiyan olduğun için bu mevkiye getirdik.
Devletin paşa yaptığı adamdaki İslâm nefretine bakın…
Kendinden ve değerlerinden şüphe, Avrupa’ya hayranlık… Tanzimat, işte bu zavallı zihniyetin veledi... Halkta dine bağlılıkta gevşeme; münevverde İslâm’dan iğrenme... Şu zihniyet, o devir aydınının dilinde pelesenk: Biz adam olamayız… Avrupalı olmalıyız… Ve devrin sözüm ona “münevverleri” durumdan vazife çıkardı… Milleti “muasır medeniyete/asrın medeniyetine” yükseltmek ve “asrî” yapmak lâzım... İstese de istemese de… Bugün karşı çıksa da, “mutlu sona”, yani yüce değerlere (!) ulaşılınca, millet onları takdir edecek. Ahmakça emniyet… Bu hal, CHP döneminde, apaçık bir söylem halinde resmîleşti: “HALKA RAĞMEN, HALK İÇİN!”… Millete neyin lâzım olduğunu onlar bilir…
İslâm’a bağlılıkta bir gevşeme olduysa da –Allah’a şükür– Türk milleti İslâm’dan kopmadı. Üstelik koparmak isteyenlere de her vesileyle haddini bildirdi. Hem de bunu topluca MİLLÎ İRADE halinde yaptı. Bazı politikacıların, oy avcılığı için dillerinde sakız ettikleri “KIRK ALTI RUHU” “MİLLÎ İRADE” sayesinde gerçekleşti. Devletin bütün imkânlarını kullanan CHP’yi, MİLLÎ İRADE 1946’da zorladı, 1950’de alaşağı etti.
Çok partili hayata geçiş, millî aksülamel imkânı verdiği için zannedilmektedir ki millet; çok partili hayata geçtikten sonra böyle asil bir tavır içine girmiştir. Oysa Batılılaşma cereyanının başladığından beri millet, Batıcılara ve onların içerdeki kuklalarına karşıdır.
Çok partili hayata geçtikten sonra, her seçim; kurtuluşu dışarıda arayanlara, Batı hayranlarına, bizi değerlerimizden koparmak isteyen içerdeki ve dışardaki toplum mühendislerine karşı operasyon niteliği taşımıştır. Her biri derin araştırmalara konu olmayı hak eden bu operasyonlar ana hatları ile şöyle:
●Tek parti sultasına son… ‘Yeter, söz milletin!’ Millet için neyin iyi olduğunu ben bilirim kibrinin dili boğazına tıkandı…
●Zikzaklı tavırlarına rağmen Menderes’e destek… Menderes’in izinde olduğunu söyleyenlere de… Bu desteğin özü: ‘Ruh köküme en ufak bağlılığa bile canım kurban…’
●İhtilâlcileri ve destekçilerini, fırsat ele geçer geçmez ilk imkânda saf dışı etmek… ‘Millî iradeden başka güç tanımam!’
●CHP’yi iktidar yapmamak…
●CHP dışındaki partilere, ona karşı oldukları nispette ve ona karşı oldukları sürece destek vermek… CHP’ye yakınlaşanları silmek…
●Koalisyonlara fırsat vermemek…
●Sevdiklerine, –bunlar Türk ruh köküne inanan kişilerdir– sonuna kadar destek olmak... Onların yolundan gidenlere de… Nefret ettiklerine, imkân ve güç yettiğince karşı çıkmak…
Bunları da, şok edici, herkesi şaşırtıcı, beklenmedik sonuçlar halinde yapmak… İtirazlara imkân vermeyecek şekilde… Hayran olunacak hususlardan biri de bu… Son seçimde olduğu gibi…
Sadece seçimlere katılımın yüksekliği bile tek başına bir operasyon… ‘Ben bir bütün halinde varım ve güç bende.’ “Gölgelerin gücü adına” iş yapanlarda değil!..
Seçimler, sadece büyük bir seferlik bir operasyondan ibaret değil… Şiddetli depremin artçıları gibi, toplum içine parça tesirler halinde yayılıyor. Sadece partilerde değil, sivil ve resmî kurum ve kuruluşlarda da dalga dalga, zaman içinde tesirini gösteriyor. Son seçimlerin tesirini; başta partilerde olmak üzere, resmî ve gayri resmî, yasal ve yasal olmayan kurum ve kuruluşlarda göreceğiz inşallah. Hattâ yurt dışında bile...
Millete ayar vermek isteyenler, istedikleri gibi yönlendiremedikleri, oyunlarını bozduğu için millete hakarete yeltenmektedirler. ‘Aptal millet, seçmesini bilmiyor!’ Kimisi de yelkenleri indirmiş görünüyor, şirin görünme gayretinde… ‘Bükemediğin bileği, öpeceksin’… Aslında hepsi, içten içe bu harika sonuçları meydana getiren millete hayrandırlar.