İktidar ve muhalefet, çok partili rejimlerin vazgeçilmez unsurları… Seçimlerde hükümet olma çoğunluğunu alan siyasî parti iktidar, azınlıkta kalan partiler de muhalefet olurlar. İktidar olan parti, programı ve hedefleri doğrultusunda çalışmalar yapar, muhalefet partileri de bir taraftan iktidarı denetlerken diğer taraftan da yol gösterici olurlar. İşin esası budur ve böyle olmalıdır. Gelişmiş ülkelerde de böyledir. Bizdeki tabloya bakacak olursak; iktidarın ilk yapacağı iş kadrolaşma ve akabinde de “yandaş”larına menfaat sağlamadır. Menfaat deyince hemen aklınıza para gelmesin. Menfaat sadece para da değildir. İktidar imkânları ile elde edilen her şey menfaattir.
Geçen haftaki yazımdan sonra pek çok telefon aldım. Sağ olsunlar, bizim görüşümüze katılan okuyucularımız, takdir ve teşekkürlerini bildirdiler. O yazımızda, mevcut iktidarın olumsuz gördüğümüz bir iki yaklaşımını ifade etmiştik. Bu gün de muhalefetten bahsetmek istiyorum. Muhalefet sadece mecliste iktidar dışı kalan partilerden ibaret değil, parlamento dışı kalanlar da muhalefetin unsurlarıdır. Ayrıca, bizim muhalefet anlayışımız sadece Ankara ile de sınırlı değildir. Muhalefet partilerinin taşra temsilcileri de iktidarın her kademesini denetim ve yol gösterme görevi ile mükelleftir.
Genel merkezler düzeyinde parlamentodaki siyasî partilere baktığımızda, hemen hemen iktidarın her yaptığının karşısında, kısır bir siyaset anlayışı ile olaylara yaklaşmakta, parlamentoyu günlük kavgaların mekânı haline getirmeyi marifet saymaktalar. Ana muhalefet lideri Baykal “Anayasa değişiklik tasarısındaki tartışmalı 2 maddeyi düşürün, bundan sonraki maddelerin tamamına destek verelim, referanduma gitmeye gerek kalmasın” diyor. Bu ifadesi ile iktidarın yapmak istediği diğer değişikliklerin doğru olduğunu kabul mü ediyor? Eğer, tasarı doğru ise bu güne kadar olduğu gibi bundan sonraki oylamalara katılmaması halinde vatandaşa bunu nasıl anlatacak? Sırf AKP getirdi diye destek vermedik diyebilecek mi? Diğer taraftan, BDP ile zıt kutuplar olmalarına rağmen, Anayasa değişikliği sürecinde kardeş parti görüntüsüne düşen MHP, seçmenine bu yaklaşımını nasıl izah edecek? Liderler hâlâ bazı şeylerin değiştiğinin farkında değiller. 50 sene önceki Demokrat Parti – Halk Partisi ayırımı çoktan bitti. Vatandaş artık olaylara katı bir particilik anlayışı ile bakmıyor. Bence bunun farkında olan 2 siyasi parti var; Saadet Partisi ve Bağımsız Türkiye Partisi. Programlarını ulaşabildikleri kadar kitlelere anlatmaya çalışıyor, muhalefetlerini de yol gösterici şekilde yapıyorlar. Kabul edin veya etmeyin, Numan Kurtulmuş ve Haydar Baş, kavgaya karışmadan ülke sorunlarını ve çözüm önerilerini anlatıyorlar. Artık kavga istemeyen vatandaşın, bu partilere teveccüh etmeyeceğini kim söyleyebilir?
Şimdi de muhalefetteki taşra teşkilâtlarına bakalım; genel başkanların Ankara’da devirdiği çamın altında ezilen, onların yanlışlarını savunmak zorunda kalan yöneticilerin neler hissettiklerini çok iyi anlıyorum. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali, inanmasa da genel başkanın her yaptığına doğru demek durumunda kalan il, ilçe, belde başkanları ile partizan olarak tescillenmiş insanların düştüğü bu durum, hem kendilerini, hem de sevenlerini üzmektedir. Ayrıca, ferdî birkaç çıkış dışında aktif bir muhalefet de göremiyoruz. Onların yerine bu görevi yerel basın üstlenmiş durumda. Kamu kurumlarındaki yanlışları görüp yöneticilerini uyaracak, Belediyelerdeki yanlışları görüp doğruları söyleyecek, yol gösterecek bir muhalefet anlayışına hasret kaldık.
Gerek genel merkezler, gerekse taşra teşkilâtlarında, vicdanında, duygu ve düşüncelerinde hür, medenî cesaret sahibi yöneticiler görev almadıkça, parti başkanları “görevden alınırım”, milletvekilleri “bir daha aday gösterilmem” endişesi taşıdıkça, ülkemizde hiçbir şey değişmez.
Çözüm; Siyasî Partiler ve Seçim kanunlarında uygun değişikliklerin yapılması, lidere dayalı değil, seçmene dayalı sistemin getirilmesindedir.