2000’li yıllardayız. Bir eğitim-öğretim yılının açılış programında Sevgi Çiçeği Müdürü şöyle diyor: “Çocuğunuzun eğitimi için evinizi satın, arabanızı satın eğitimi için yatırın. Yarın bir gün eviniz ve arabanız olabilir ama çocuğunuz kötü yetişirse onu bir daha kazanamazsınız?”
Konuşmayı dinlerken yanımdaki arkadaşa: “Evin, arabanın parasını alıyorlar, yetmiyor üstüne bir de çocukları almaya kalkıyorlar” demiştim. Az söylemişim. Bir de vatanımıza göz dikmiş bu hainler, vatanımızı da elimizden almaya kalktılar.
Bilecik’in farklı köylerinde, atalarımızdan, babadan oğla devam eden “KAFADARLIK” geleneğini yeni bir etkinlik, birliktelik oluşturmak amacıyla 11/11/2011 tarihinde ve her sene tekrarlanmak üzere bir araya geldik.
O günlerde Balyoz ve Ergenekon davalarının tavan yaptığı, gündemde olduğu günler. Arabada beraber yolculuk ederken Kafadarlarıma bir dönem Amerika’nın askerlerimizi kullanarak darbe yaptırdıklarını ve kullandıklarını ancak, Askerlerin ülke menfaatlerini gözeterek dış güçlerin “telkinini” veya telkin yerine hangi kelimeyi kullanmak gerekirse, dinlediğini, ülke menfaatine uymayan görüşleri ise dinlemediğini söylemiştim. Sohbetin devamında dış güçlerin ise tam bağımlı maşa aradıklarını, bundan dolayı askeriyeden vazgeçip yeni bir oluşum içersine gittiklerini, bunu da Fetullahçı denen cemaate, askerleri tasfiyesiyle yaptırdıklarını anlatmıştım.
Aynı görüşümü aynı senelerde şu an hala Bilecik Valiliğinde müdür olarak görevini sürdüren arkadaşa da anlatmıştım. Peki anlattın da siz ne yaptınız diye sorulacak olursa onları da baştan sona kadar anlatacağım.
Ama önce hainlerin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaptığım röportajlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Darbe girişiminin ardından İlimizin mülki amiri Sn. Valimiz Süleyman Elban ile röportaj gerçekleştirdik. Kamuoyunun yakından takip ettiği röportajın ardından Bozüyük Belediye Başkanı Fatih Bakıcı ile röportajlarımıza devam ettik.
Belediye Başkanları ile seriye devam etmeyi planlar iken Kara Harp Okulundan atılan köylüm ve akrabam Bilecik’e geldi. O dönemleri konuştuk. Kendisiyle röportaj yaptık. 5 gün 2 tam sayfa çıkan röportajımız çok uzun olmasına rağmen okuyucularımızdan tam not aldı.
Röportajı gerçekleştirirken Kara Harp Okulunda gördüğü eziyetleri anlatan akrabam, ağladı. Öyle şeyler anlattı ki ben de gözyaşlarıma hakim olamadım.
Dedesi Mısır’da İngilizlerin meşhur gözleri kör eden havuzlarından, ellerini iyice gözlerine bastırarak kapatarak kör olmaktan kurtulmuş bir gazi. Ardından İstiklal Savaşında İzmir’de mücadeleye katılmış ve kahramanlık destanlarıyla büyümüş 13-14 yaşlarında iken asker olmayı kafaya koymuş bir vatan evladı.
Benim dedem istiklal Savaşı gazisi diyor, biz asker bir milletiz diyor, benim atalarım "Fatih Sultan Mehmed, Kanuni Sultan Süleyman, Mustafa Kemal Atatürk" diyor ve asker olmak istiyor...
Kimsenin illegal desteklerine ihtiyaç duymadan, kendi başına çalışıyor çabalıyor askeri liseyi kazanıyor...
Havacılık hayal ederken Karacı oluyor ama olsun diyor, "bayrağımızın dalgalandığı her yer vatan toprağıdır ve ne şekilde olursa olsun bu bayrak altında görev yapmak şereftir, boynumun borcudur" diyerek askeriyeye katılıyor.
Daha 2006 yılında sağlık muayenelerindeyken kader ağlarını örmeye başlıyor... Azmin ve kararlılığın gücü galip geliyor askeri liseden başarıyla mezun oluyor... Ve her şey o günden sonra başlıyor... Kara Harp Okuluna adım attığı ilk günden bu yana eziyet ve işkence görüyor.
Sınavda aldığı notlar siliniyor. Çöp tenekesine çöp atmak gibi komik bahanelerle cezalar verilerek sicili bozuluyor, izne çıkması engelleniyor, okulda hapis tutuluyor, dayak atılıyor, darp ediliyor, iftiralar atılıyor, hakkını aradığı zaman tehdit ediliyor ve sonsuza dek susturmak için psikiyatri raporu veriliyor...
Öğrenci hakkını savunmak için sıralı amirlerine başvurmaya çalışsa da nafile. Aksine öğrenci daha çok dikkat çekiyor ve deyim yerindeyse ateşe yürüyor... Yapacak bir şey kalmadı diye düşünen delikanlı Korgeneral Salih Zeki Çolak'ın önünü kesip okulda yaşananları anlatmak istediğinde ise çok sert bir tepki görüyor ve tabir-i caizse bileti kesiliyor. Bundan sonraki süreçte 5 günlük yazı dizimizde de anlattığımız gibi ısmarlama bir rapor ile hemşehrimiz olan delikanlıyı TSK'dan ayırıyorlar...
"Üniforma giymesem de ben bir askerim" diyen genç, terör örgütü ile mücadele etmeyi kendine görev biliyor. Ak Parti Teşkilatlarına rapor veriyor. Bu konuya dikkat çekmek için, deyim yerindeyse üst düzey devlet adamlarının kapılarında yatıyor. 2014 yılında yazdıgı 13 adet BİMER başvurusunda bağıra bağıra "Darbe Geliyor" diyor. 2013 Kasımında ayrılmış olmasına rağmen, 2016 Mayıs'ında bile Cumhurbaşkanı Başdanışmanına bu konudan bahsedecek kadar büyük bir kararlılıkla konuyu takip ediyor fakat gereken geri dönüşü alamıyor.
Şu anda Sivil Havacılık okuyan delikanlı gerekli düzenlemeler yapılırsa Silahlı Kuvvetlere geri dönüp Savaş Pilotu olmak istiyor.
Ve şöyle diyor: “Ergenekon’u yıktık geldik, Balyoz’u aldık elimize, ey devlet, ey millet, ey hükümet, bizi TSK’ya dahil et, girelim inlerine, vuralım tepelerine” diyor.
Türk’ün ruh kökünde yetişen, aile ocağında vatan sevgisini alan Anadolu’nun saf evlatları oldukça bu vatan hainlerin eline kalmayacak, kalmadı da. Her şeye rağmen yine asker olmak isteyen bu kardeşimde bu duyguyu çok rahat görüyoruz.
Röportajlarımız devam ediyor. Ak Parti İl Başkanı Fikret Karabıyık ile 15 Temmuz darbe girişimi akşamında yaşadıklarını konuştuk. Ardından Belediye Başkanlarımız ile devam edecek.
Hoşçakalın.