Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında, Türk kadınlarının özgür yaşadıkları belgelerden anlaşılmaktadır. Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun, misafir olarak tüm yabancı erkekleri ağırlıyordu. Bunlardan birisi de ünlü seyyah İbn-i Batuta’ydı.
Fatih sultan Mehmet zamanında kadınlar yüzlerini örtmeyip sadece başlarını örtüyordu. Osmanlı’da ilk sultanlar harem, harem ağası ve saray merasimini bilmiyorlardı. Bu âdet Bizanslılar’dan geçmiştir.
Anadolu kadınları çok kapalı örtünmese de yabancı insanların yanında başlarına dikkat ederdi.
Kızlar için tek öğretim yeri olan sübyan mektebine beş- altı yaşlarındaki çocuklar gönderiliyordu. Tanzimat devrinde eğitim konusunda ilk hareket olarak ebe yetiştirilmesi oldu. Avrupa’dan getirilen ebeler kadınlara ebelik dersi vermek için kurslar açıldı. Sübyan mektebinden dışında ilk kez orta okul 1858 yılında açıldı. 1869’da Tuna Valisi Mithat Paşa sayesinde İstanbul’da İlk kez kız sanayi okulu kuruldu. Bir yıl sonra da Kız Muallim Mektebi açılarak öğretmen yetiştirilmesi hedeflendi.1873’te Kız Muallim Mektebi’nden mezun sayısı 17 olup mezun olanlar İstanbul ve diğer şehirlere ders vermek için gitti. 1874 yılında tüm okullardan mezun olanların sayısı 294 oldu. Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olan Fatma Aliye ilk kadın romancı olma özelliğine sahiptir.
Meşrutiyet yıllarında da sosyal ve kültürel açıdan kadınlar için gelişmeler oldu. Bu dönemde kadın dernekleri kuruldu. Savaşa giden askerler için giyecek ve yiyecek yardımında bulundular. Bu amaçla Fatma Aliye’nin başkanlığında ilk kadın derneği olan İmdad Derneği kuruldu. Balkan Harbi’nin en zor günlerinde Kızılay Hanımlar Merkezi kuruldu, göçmen kızlarına ve şehit çocuklarına sanat öğretmek için de Sanat Evi açıldı. Esirgeme Derneği ve yaralı askerlere hizmet etmek için hastabakıcılık kursları da açıldı. Zamanla da bu dernekler çoğaldı. Kadın dernekleri şimdiye kadar kadınlara hep dikiş öğretmek ve el işleri konusunda yardım edip para kazanmalarını sağlamıştı. Bu şekilde kendilerini geliştiren kadınlar, I.Dünya Savaşı esnasında savaşa giden erkeklerin vefatından dolayı onların yerine memur olmuşlardır. Gazetelerde hastabakıcı, hemşire, ziraatçı, postahanede, laboratuvarda, konservatuvarda, amele, sokak süpürücüsü olarak çalışan kadınların fotoğrafları vardır.
Kızların liseye gitmesi 1913 yılında olmuştu. İstanbul dışında kız lisesi yoktu. İstiklal Savaşı’nın bitmesinden sonra Ankara ve İzmir’de kız liseleri açıldı. Bir sonraki yılda kızlar için darülfünun açıldı. İlk yılda darülfünundan mezun olan kızların hepsi başarıyla üniversiteden ayrıldı.
Tiyatro’da kadın rolleri Ermeni kadınlarına verilirken ilk defa 1918 yılında İstanbul Şehir Tiyatro’sunda birkaç Müslüman Türk kızı sahne aldı. Bu kızlardan biri de Afife Jale’ydi. Fakat Müslüman Türk kızının sahneye çıkması İslâm’a aykırı düşünesiyle tutuklanmış, sevilen sanatçıların ısrarı üzerine serbest bırakılmıştı. Belediye’den Müslüman kadınlarının sahneye çıkarılmayacağı emri gelmesi üzerine Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitmesine kadar kimse sahneye çıkamadı.
Türk Ocağı ilk defa kadınlı erkekli olarak toplantılar, konferanslar ve konserler düzenledi. Bazıları tarafından olumsuz karşılansa da genel itibariyle olumlu bakılmıştır.
Milli Mücadele’de kadınların rolü de çok önemli olmuştur. Cephane taşıyan,düşmana karşı savaşan,direnişe çağırmak için mitingler düzenleyen kadınların başarısı da destansıdır. Bu kadınlardan sadece bir kaçı şunlardır: Fatma Seher Hanım (Kara Fatma), Gördesli Makbule, Küçük Nezahet ( Türk Jan Dark), Ayşe Çavuş, Bitlis defterdarının eşi, Süreyya Sülün Hanım, Asker Saime, Kılavuz Hatice, Tayyar Rahime…
Türkiye’de kadın hayatında inkılabın başladığı 17 Şubat 1926 tarih olmuştur. Kadınların hakkı olan miras, evlilik, kadın-erkek eşitliği, tek eşlilik medeni kanunla güvence altına alındı. Sonraki yıllarda da siyasi haklarına da kavuştu.
İnsan hakları temelinde kadınların sosyal, ekonomik, siyasi ve sosyal haklarının kutlandığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde tüm kadınların günü kutlu olsun…