22. 23 ve 24.'üncü dönem AK Parti Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz gazetemizi ziyaret etti. Ziyaret esnasında Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Mücahid Erdal'la 16 Nisan'da yapılacak referandumla ilgili görüş alışverişinde bulunan Poyraz, gazetemize özel açıklamalarda bulundu.
Yapılacak anayasa değişikliğiyle beraber seçkinlerin yönetiminin son bulup, seçilmişlerin yönetiminin devreye gireceğini ifade eden Poyraz, koalisyon dönemlerinin tarih olacağını, bürokrasinin ise hızlanacağını söyledi.
Muhalefetin "tek adamlılık" eleştirisine de değinen Poyraz: "Yani burada tek tek tek kavramı konuşuluyor. Burada teklik söz konusu ise tek olan şey millet. Çünkü patron millet olacak. Tek patron millet olacak." dedi.
22. 23 ve 24.'üncü dönem AK Parti Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz açıklamasında şunları dile getirdi: "Yeni sistemin ne getirdiği konusunda pek çok şey söylenebilir. Bence olayın esas noktası şu. Türkiye'de her ne kadar adı demokrasi de olsa her ne kadar seçim yapılıyormuş gibi gözükse de özellikle darbe anayasalarıyla ortaya konulmuş olan, sınırları çizilmiş olan bir sistem vardı. Bu sistem tamamen seçkinlerin yönetimini esas alan bir sistem. Dolayısıyla vatandaş seçtiği, oy verdiği milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar ne iş yapabilir, nereye kadar gidebilir diyordu. Açıkcası belki bir belediyecilik hizmeti babında şeyler yapılabiliyordu. Seçkinlerin sistemi bir şekilde kendini idame ettiriyordu. Bu en fazla nerede ortaya çıkıyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerin de ortaya çıkıyordu. 82 anayasının cumhurbaşkanı seçim usülüne ve geçmişteki uygulamalara baktığımız zaman gerek 60'lı, gerek 70'li, gerek 80'li yıllarda 90'lı yıllarda sürekli problem olmuştur. Neden? Çünkü bir tarafta milletin seçtikleri, bir tarafta da seçkinler zümresi hep karşı karşıya gelmiştir. Çoğu kere de mevcut anayasa çerçevesinde de bu seçkinlerin tercihleri doğrultusunda kararlar alınmış veya zorunda kalınmıştır.
"Seçilmişlerin sistemi devreye giriyor"
2007'de de benzer bir kriz yaşandı. Hatırlayın o dönemin seçkinleri ne dediler. 367 toplamı gerekir dediler. Bir yalan uydurdular, bir gerekçe buldular. O gerekçeye de yine seçkinlerden oluşan anayasa mahkemesi üyeleri tamam dedi ve meclise dayattılar. 367 kararı anayasa mahkemesinden çıktıktan sonra da seçim yapılamadı ve millete gidildi. Sonrasında 2007 seçimleri sonrası millet Ak Parti'nin arkasında durdu, MHP tekrar meclise girdi. O dönem anayasa değişikliği yapıldı ve dendi ki bu seçkinlerin oyununu bozmak için ne olacak. Seçkinlerin yönetimi değil, seçilmişlerin yönetimini istiyoruz dedik ve cumhurbaşkanını halk seçsin dedik.
Şimdi ne yapıyoruz 2007 yılında başlamış süreç tamamlanıyor. Yani devleti kim yönetecek? Bir tarafta milletin seçtiği cumhurbaşkanı ve onun oluşturduğu hükümet. Bir tarafta yine milletin seçtiği meclis yönetecek. Yani bundan sonra seçkinlerin sistemi değil, seçilmişlerin sistemi devreye giriyor. İşin esası, özü, püf noktası bu. Gerisi bence teknik detaydır.
"Koalisyonlar tarih oluyor"
Yeni sistemde bir kere koalisyonlar dönemi tarih oluyor. Koalisyonlar sırasında ortaya çıkan pazarlıklar. Bunlara yaslanan bürokratlar ve bürokrasi tamamen tarih oluyor. Çünkü milletten yetki alan ve 5 sene sonra dönüp millete hesap verecek olan bir cumhurbaşkanı ve kabinesi var. Dolayısıyla bu seçilmiş olan cumhurbaşkanı ve kabinesi artık millete dönüp "Benim şöyle bir gerekçem var, mazeretim var" diyemez, diyemeyecek. Dolayısıyla hesap verme konumunda olan cumhurbaşkanı, doğrudan doğruya yetki aldığı millet, hesabını vereceği yine millet. Dolayısıyla bürokrasi de buna ayak uydurmak zorunda. Çünkü cumhurbaşkanı ve kabinesi 5 sene sonunda artık hiçbir mazerete sığınmaksızın millete hesap verme konumunda olduğu için bürokrasi de adımlarını buna göre atacak. Şuan da bürokrasi ne yapıyor? Bürokrasi siyasi istikrarın olmadığı dağıldığı bir ortamda ister koalisyon olsun ister başka şekilde olsun zayıf bir siyasi irade olsun bürokrasi egemen hale geliyor. Yani bu askeri bürokrasi olabilir, sivil bürokrasi olabilir, yargı bürokrasisi olabilir, çeşitli kurum ve kuruluşlar olabilir. Siyasi istikrarın zayıf olduğu bir yerde bürokratik istikrar ve irade egemen hale gelir.
"Patron millet olacak"
Yeni dönem de milletin seçtiği, milletin yetki verdiği cumhurbaşkanı ve kabine, doğrudan doğruya tekrar millete hesap vereceği için artık bürokrasinin de işlemesi noktasında kesinlikle olumlu katkısı olacak. Çünkü, hesabı verecek seçilmiş cumhurbaşkanı, işi takip edecek olan yeri geldiği zaman bürokrasiye de hesap soracak olan da cumhurbaşkanı makamının da kendisi. Artık mazeret yok. Yani burada tek tek tek kavramı konuşuluyor. Burada teklik söz konusu ise tek olan şey millet. Çünkü patron millet olacak. Tek patron millet olacak. Yani meclise hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir diye yazmışız anayasa da var. Ama egemenlik kullanmaya geldiği zaman, bakıldığı zaman bir sürü kurum kuruluş bu egemenliği alıp gasp etmiş. Millete hesap vermiyor. Şuan da iki üst noktada kurum var. Bir tarafta cumhurbaşkanlığı makamı, bir tarafta meclis makamı. Her ikisini de meclis seçiyor. Zaten atanmışları da, seçilmişler noktasında en üst noktaya bağlayabildiğimiz sürece sizin ülkeniz demokrasidir. İdeal demokrasi, vatandaşın yönetimde söz sahibi olmasıdır. Vatandaşın doğrudan doğruya yönetime katıldığı yöntemdir. Peki ideale yakın olan nedir? Vatandaş kendi katılamıyorsa, seçtikleri vasıtasıyla yönetime katılacak. Şuan da millet, doğrudan doğruya sö sahibi oluyor. Nasıl cumhurbaşkanını seçerek ve onu yetkilendirerek. Nasıl? Cumhurbaşkanına 5 sene sonra hesap sorarak. Nasıl? Cumhurbaşkanını denetlesin, yasa yapsın, kanun yapsın diye, meclisi seçerek. Nasıl? Seçtiği meclisin performansını 5 yıl sonunda değerlendirip hesap sorarak. İşin aslında özeti bu." dedi.