Geçen haftanın en çok konuşulan konusu, –herkesin ittifak edeceğinden eminim– Arınç – Gökçek dalaşması olmuştur. Saman alevi gibi kısa bir süre için de olsa, çözüm faaliyetlerinden, Yemen operasyonundan fazla bir (reyting)i (!) olmuştur her halde… Hikmet ehlinin dediği oldu: “Nefs, durgun su gibidir… Dıştan bakılınca paktır. Ama biraz karıştırılınca bulanır ve altındaki kirler üste çıkar.” (Ahmet bin İsa el Harrâz)
Aynı partiden iki kişi… Ankara gibi bir şehrin 4 dönemdir belediye başkanı ile… Meclis Başkanlığı yapmış, milletvekili, bakan ve hükümet sözcüsü… Verdikleri beyanatlarla, kamuoyu önünde kapıştılar. ‘Açtırma benim bayramlık ağzımı´ misali, birbirlerini, ‘o şunları yaptı, bunları etti, daha da neler var´ diye kamuoyuna şikâyet ettiler… Birbirlerini; ‘devlet kurumlarının içine türlü oyunlarla sızan ve şefi yurt dışında olan kanun dışı yapılanmaya´ bağlı olmakla itham ettiler… Bu “dişe diş, göze göz” kapışma, partili partisiz herkesin üzerinde soğuk duş etkisi yaptı. Hattâ yurt dışında Türkiye´yi ümitle takip edenlerde bile... Tırnak kaşıyıcılara da gün doğdu… Birbirlerine çatarken, asıl kendilerini ve kendilerine bel bağlayanları yaraladıklarını, öfkeden gözleri dönenler farkedemiyor demek ki… Mevkiler bahşeden partilerine bomba, kendilerine ümit bağlayan partililerine kurşun sıktılar âdetâ. Neler söylediler, birbirleri için hangi kelimeleri kullandılar, kim ne kadar haklı veya haksız; burada zikredip malâyaniliğe düşmeyelim.
Hz. Ali (ra) “Öfke, tutuşturulmuş bir ateştir. Hâkim olan söndürür; mağlûp olan, yakmaya kendinden başlar.” buyuruyor. Atasözünün dediği gibi “öfkede akıl olur mu?”… Bunu, “Öfke nöbeti”nden sonra anlayabileceklerdir ama iş işten geçmiş olacaktır… Halbuki “Asıl pehlivan kızgınlık anında nefsine hâkim olandır” (Hadis). Normal şartlarda bu incelikleri çok iyi bilecekleri muhakkak olanların, gazap ateşine mağlûp olunca ne hallere düşeceklerinin tipik örnekleri oldular. İşin en acı tarafı, birbirlerini itham ederken, yıllardır bazı “suçlara” ses etmediklerini itiraf etmiş oldular. Dosta düşmana, ‘damarlarına basılmasaydı hiçbir şey ortaya çıkmayacaktı, kim bilir onlarda ve partilerinde daha neler var´ dedirttiler. Demek ki gaye; hakkın ifadesi, fikrin ortaya konması, prensiplerin yerine getirilmesi değilmiş; nefsin galebesi imiş… Kamuoyunu, ayrıca bir de bu yaraladı. Bereket ki, Başbakan Davutoğlu meseleyi, isim söylemeden prensipte ele aldı; ikisinin de hatalı olduğunu ifade edip, ikisi için de disiplin kurulunu işaret etti.
Keşke böyle çekişeceklerine bir memleket meselesi üzerinde, fikir anlaşmazlığı sebebiyle birbirlerine tekme tokat girselerdi… Haklısınız, fikir tartışılmaz, müzakere edilir; öyle olunca da kavga olmaz… Ama siyasîlerimiz, birbirlerini itham etmekte, hemen her meseleyi kişiselleştirmekte pek mahirdirler ve bu tartışmalarda, incir çekirdeğini dolduracak kadar bile fikir ve prensip gayreti yoktur. Devamlı didişme halindedirler. Başkanlık mı tartışılacak, falanın seçilip seçilmemesini konuşurlar, ortada başkanlık seçimi yokken “seçtirmeyeceğiz!” diye nârayı basarlar. Böyle yapmakla onun seçilme ihtimali en yüksek kişi olduğunu kabul ettiklerini anlayamazlar. “Dere geçilirken, at değiştirilmez” misali terkedilmemesi gereken cephe hükmündeki bir makamdan biri istifa edip milletvekili mi olmak istedi… Tartışma hemen ve sadece kişi üzerinden yapılır… Ayrılmamalıydı!.. Sana mı soracaktı?.. Geri dönemez... Sen ne bilirsin?.. Bir vaatte mi bulunacaklar, dayandıkları fikriyatlarının garantilerini ve müeyyidelerini senet göstermeleri gerekirken, “Ben söz veriyorum!” diye şişinirler… Böyle yapmakla, dayandıkları temelde çözüme emsal olmadığını ifade ettiklerini anlayamazlar. Rakiplerinin yanlışlarını, düştükleri tezatları, olgun bir şekilde ifade edip milletin takdirini kazanmak yerine, onları ‘hain!´ diye bağırarak suçlamak, nefslerine daha hoş gelir… Aldıkları karşılık da, “kandan besleniyorsunuz!” ithamıdır.
Bu seviyesizliği, yalnız siyasîlerimizde sanmayın… Tek bir örnek gerçeği ortaya koymaya yetecektir… Rastgele bir gazetenin her hangi bir sayfasına bakın… Ne kadar çok kişi ismi var… Şaşıp kalırsınız. İsimleri ve onların resimlerini silseniz, gazete bomboş kalır… Her sahayı sarmış bir seviyesizlik…
Bu halde olmamızın sebep ve sonucu, teşhis ve tedavisi şu sözde: “Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise kişileri konuşur”.