Ülkemizde basının durumu yandaş-candaş diye iki zıt kutba ayrılmadan önce de çok parlak değildi. Şimdilerde durum daha fena bir hâl aldı. Bir tarafta varsa yoksa hükümeti ve cumhurbaşkanını destekleyen bir kesim, yandaşlar; diğer tarafta ne olursa olsun onların karşısında duran diğer kesim, candaşlar…
Basın dediğimiz zaman özel haberler, gündemi değiştiren manşetlerin akla gelmesi gerekir. Ancak Türk medyasının bu şekilde gündem oluşturabildiği, özel haberler yaptığı çok nadirdir. Anadolu Ajansı gibi ajanslara abone ol, oradan gelen haberleri yaz, olsun size gazetecilik. İnternet medyası da aynı şekilde ilerliyor, hatta yazılı basına göre çok daha kötü bir şekilde... Bir başlık “O ülkede büyük deprem”. Ülkenin ismi yok, okur merak etsin tıklasın da site bir “tık” fazla alsın.
Artık köşe yazarlığının da eskisi gibi önemi kalmadığını düşünüyorum. Önceden gazete yazarları yazılarını yazar ama toplumun tepkisi çok canlı şekilde anlaşılmazdı, belki birkaç tane e-posta gelirse gelirdi. Ama artık twitter var, başka platformlar var, yazarlardan çok daha birikimli ama köşeleri olmayan okurlar hemen yorumları ekleyiveriyorlar, yazıdan çok daha kıymetli bilgileri paylaşıyorlar, varsa yazıdaki hataları hemen ifşa ediyorlar. O yüzden köşe yazarlarının eskisinden çok daha fazla emek harcamaları gerekiyor yazıları için.
Son zamanlarda bu tür yazarlara örnek olarak Yıldıray Oğur’u gösterebilirim. Türkiye Gazetesi’nde yazdığı uzun inceleme yazıları gerçekten takdir edilesi bilgiler ve yorumlar içeriyor. Geçtiğimiz günlerde MİT Tırların Arkasında Ne Vardı diye bir dizi yazmıştı, yazılar küçük bir risale boyutunda olunca twitter’da bir okur şu güzel espriyi yapmıştı: “Bu yazıları okuyacağıma tırların arkasında ne var öğrenmem daha iyi.”
Tüm yazılar siyaset veya ülke gündemi ile ilgili olacak değil elbette. Özellikle Yeni Şafak gazetesinde gündem dışı yazı yazan yazarlar hayli fazla. İbrahim Tenekeci, Gökhan Özcan, Serdar Tuncer…
Türk basınının amiral gemisi olarak adlandırılan Hürriyet’in durumu da enteresan. Durdukların yeri zaten değiştirmişlerdi ama eski Yeni Şafak yazarı Abdulkadir Selvi’nin gazeteye transferi önemli bir adım oldu. Aslında bir gazetenin her görüşten düşünceye açık olması iyi bir şey ama bu durum ülkemizde “baskılara dayanamadı böyle oldu” şeklinde yorumlara neden oluyor ki bu yorumlara haksız diyemeyiz.
Özellikle Star, Güneş, Takvim gibi gazetelerin tutumlarının muhafazakar kesim için rahatsız edici olduğunu düşünüyorum. Takvim’in Alman ZDF kanalı önünde yaptıklarını izlemişsinizdir. Böyle sululuklar destekten ziyade köstek oluyor, itibar zedeliyor. Bu sayılan gazetelerin hatrı sayılır bir faydası oldu mu emin değilim.
Bilecik’in Kitapla Arası Nasıl
2011 yılında Kültür Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre Bilecik, komşuları Eskişehir ve Bursa ile birlikte ülkemizin en az kütüphane üyeliği olan illerindenmiş. (http://www.kygm.gov.tr/Eklenti/55,yonetici-ozetipdf.pdf?0) Aynı araştırmaya göre kütüphaneden faydalanma oranının da en düşük olduğu illerden biri Bilecik. Bir yıl içinde okunan kitap sayısında da hayli gerilerde gözüküyor ilimiz bu araştırmaya göre. Bu araştırmaya tereddütlü yaklaştım açıkcası. Bir de internet üzerinden kitap satışı yapan İdefix sitesinin son altı aylık satışlara ve nüfusa göre yaptığı bir okur endeksi var. Bu sıralamaya göre İstanbul ve Ankara birinci kategori yer alıyor. Bilecik ise hemen ikinci kategoride… Bu sonuçlar çok daha güncel olduğu için daha güvenilir olduğunu düşünüyorum. Önceki yıllarda da bu sitedeki istatistiklere baktığımda Bilecik’i hep ön sıralarda görürdüm.