Milyonların ilgi odağı futbolda ilgi ve heyecan bir arada gidiyor. Dünya ‘oyununa’ bakıyorsunuz meşin yuvarlak (top) döndüğü sürece kazananın ve kaybedenin ‘sözde’ olduğu bir ‘oyalanma’ süreci. Futbol alıcısının/muhataplarının her yaş grubundan olması, böyle bir süreci ‘atsan atılmaz, satsan satılmaz’ statüsüne sokuyor. Toplum üzerinde sosyolojik, psikolojik ve ekonomik etkisini gördükçe, kendi haline bırakılamayacak kadar da önemli. Ne derler, toplumu ‘uyutacak’ veya ‘uyandıracak bir etkileşim ‘alanına’ sahip. Futbol şan, şöhret, para, pul, mevki ve makamların içerisinde yer almak isteyenler için daha da önemli, vaz geçilemez bir tutku. Hal böyle olunca da, amacı dışına çıkılmaması için, futbol denen bu oyunun ‘yularına’ sahip çıkmak önem taşımaktadır…
Yukarıda değindiğimiz konulardan kim ne kadar kendine pay alır veya almaz, bilemiyoruz. Bildiğimiz tek bir konu var, futbolun ‘bahanesiyle’ bu alanda yer alanların kendi içerisindeki mücadelesi, çekişmesi. Geçmişten gelen bir rekabet, bugün de var yarın da olacak. Futbolun beraberinde getirdiği öyle bir ‘rekabet ki, kazanırsan ‘sen’ haklı, kaybedersen başkaları ‘haksız’. Bir hafta daha geride kaldı. Galip gelen, berabere kalan ve yenilen takımlar. Dün ne ise, bugün de aynı manaya geliyor. Ta ki bir sonraki haftaya/maça kadar. Oyunun ‘paydaşları’ olan Başkan, Yönetici, Seyirci, Oyuncu, Teknik Adam ve daha ismini sayamadığımız diğer kesimler, sahadaki mücadeleden kendisine pay çıkararak, belirli oranlarda bu ‘oyuna’ dahil oluyor. Bir kulübün/takımın elamanları veya sahadaki mücadeleye hakîm olan ve yönetenler, yani hakemler bu etkileşimden en çok etkilenenler. Siz hiç, 40 – 50 bin kişiyi her ayın belirli günlerinde bir araya getirme şansına/gücüne sahip olabilir misiniz? Sanırım, cevabınız ‘hayır’ olacaktır. Oysa ki futbol denen ‘oyunda’ bu mümkün. Onun için, her yaş grubu ve kesim üzerinde etkili olduğu için iyi yönetilmesi ve yönlendirilmesi gerekiyor. Bakın şu veya bu takım bu sürecin içerisinde demiyoruz. Yolu, ilgi alanı ‘futboldan’ geçen herkes öyle veya böyle, bu sürecin/etkileşimin bir parçası oluyor…
Futbolun ‘çekişme’ ve ‘heyecan’ sürecinde yer alan Trabzonspor, hafta sonu Konyaspor’u konuk etti. Bordo-mavili ekip, 2-0 öne geçtiği maçı, 2-2 tamamlayabildi. Trabzonspor geçtiğimizi sezonu arar oldu. Takım öyle bir hal aldığı ki, attığı kadar da kalesinde gol görüyor. Geride kalan 13 haftaya baktığımız da 18 gol atmış kalesinde tam 15 gol görmüş. Ne diyor teknik direktör Abdullah Avcı, “Varlığımızı hissettirebilmek için, kazanmak zorundaydık. Karşılaşmanın 2-0’dan 2-2’ye getirmek bizim için üzücü…” Sayın Avcı için üzücü olan durum sadece Trabzonspor’u ilgilendirmiyor. Böyle bir süreç Türk futbolu içinde kaygı verici, başarıda devamlılık sağlanamaması tutarsızlığında bir yansıması. Bugün Trabzonspor, yarın bir başka takım. Yıllarca hep böyle olmadı mı! Fenerbahçe’ye gözünüzün önüne getirin. Görev değişikliğinden sonra Kulübün yeni başkanı, kulübü ‘Dünya starı’ benzetmesi yapacağım dedi, bugüne kadar ulaşılmış/neticelendirilmiş bir başarı yok. Fenerbahçe şimdi Süper Lig’de lider durumda. En yakın rakibi ile arasında 5 puanlık bir fark var. Üç puanlık sistemde, bu fark büyük avantaj taşımasa gerek. Kulübün hafta sonu yapılan Yüksek Divan Kurulu Toplantısında açıklanan borç 6 milyar 537 milyon. Haftaya oynanacak maçlardan sonra, lige Dünya Kupası arası verilecek. Ortalama bir buçuk aylık bu süreçte, hangi takım için ‘artı-eksi’ olacağı belli değil. Evet, futbol kendi içerisinde ‘ilginç’ bir ‘oyun’. Şifresini çözen kurtulacak, çözemeyen ise bu ‘oyunun’ bir parçası olmaya devam edecek!.