Bizde zaman zaman artan ve yaygınlaşan, bir gayret var: Türkçe kelime kullanma isteği…
Ortaokul çağlarında şu kelime yerine bu kelimeyi kullandın diye notumuzu düşüren hocalarımız vardı. Konuşurken sözümüzü kesip, kelimelerimizi düzeltirler, dikkatimizi dağıtırlar, hevesimizi kırarlardı. “Hoca camide!” diye talebelerini fırçalayan okul filmini hatırlıyorsunuz değil mi? Zaman zaman firma isimlerinin Türkçeleştirilmesi için gayret sarfeden iyi niyetlilerin güzel çalışmaları olur. Devir devir devlet imkânları bu iş için seferber edilir. Bir devir, ders kitapları, Türkçeleştirme hummasıyla meselâ ‘zamir´ yerine ‘adıl´ gibi anlaşılmaz kelimelerle doldurulur; bir devir gelir, öncekilerin getirdikleri değiştirilir. Bir asırdır havanda su dövüyoruz. Elekle su taşıyoruz… Bir yanda bu gayretler, bir yanda, teknik başta olmak üzere, siyaset, ilim, eğitim, spor, sağlık… kısaca her sahada sel gibi akın eden yabancı kelimeler… Netice?.. Dil hızla değişti, değişiyor. Başka bir şey olmadı. ‘Hakikati´ ve ‘gerçeği´ terk ettik, ‘realiteyi´ aldık. ‘Ahlâkı´ ne yapacaksın, ‘etik olmak´ neyine yetmiyor… Eskiden dede torun anlaşamıyor diye üzülürdük, şimdi baba ile oğulun anlaşamamasını yadırgamaz olduk.
Niçin bu hale düştük? Çünkü biz bataklığı kurutmaya değil, sivrisinekleri tek tek öldürmeye çalışıyoruz. Türkçe düşünmek şuuruna yükselmek yerine, düşünmeden şu kelimenin karşılığı bu deyip, yılların hazinesi mücevherleri atıp, yerine naylon boncukları aldık, alıyoruz. Dili kelimelerden ibaret sanma gafletinin en çarpıcı örneği, aldığımız eşyaların kullanım kılavuzları. Kullanım kılavuzlarını okuyarak aldığı eşyayı, meselâ televizyonu çalıştıran ve kanalları düzenleyen var mıdır? Hangimiz bu işleri pratik olarak deneye yanıla öğrenmiş yakınlarımızdan cin gibi bir genç aramaz. Çünkü tercümeleri; kavramları bilmeyen; mânâyı bütünüyle anlayıp onu dilimizde ifade etmek gerektiğini düşünemeyen, dili birbirinden kopuk kelimelerden ibaret sananlar yapmıştır.
Geçen hafta, Bilecik Üniversitesi “Fikir ve Kültür Sohbetleri”nde, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, kelimeler yerine kavramlar üzerinde durulması gerektiğine işaret etti. Yani “Türkçe düşünmek”şuuru kazanmak: “Türkçe düşünmek kavramsal mekanizmalarımızı geliştirmek zorundayız. Bütün zaferler ve mağlubiyetler beyinde başlar ve biter. Beyinde kaybettiyseniz her yerde kaybedersiniz. Kullandığımız kavramları iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.” Türkçe düşünürsek, zaten karşımıza yabancı kavram çıkınca beynimiz dilimizden onu bulacak. Karşılığı dilimizde yoksa yani bizim fikir dünyamızda o kavram yoksa önce o kavram hakkında bilgi ve anlayış sahibi olunacak; ondan sonra dilin imkânları kullanılarak kelime türetilecek. Bu da mümkün değilse alınan kelime dilimizin kurallarına, ses yapısına ve zevkine uygun hale getirilecek.
Adamın biri, ‘şu işte beni muvaffak eyle´ diye dua ediyormuş. Büyüklerden biri bunu duyunca adama, ‘beni o işte muvaffak olacak seviyeye yükselt´ diye dua et demiş. Biz de dua edelim, Allah bizi “Türkçe düşünmek” şuuruna yükseltsin.