Kabul edelim ya da etmeyelim, inanalım ya da inanmayalım, şurası bir gerçek ki; Avrupa uygarlığı Greko-Latin ve Judeo-Hıristiyan uygarlıkların etkisiyle Akdeniz’de doğmuştur.
Avrupa’nın ilim ve kültür mimarlarından bir yığın kişi hep Anadolu diyarının çocuklarıdır. Tarihin babası olarak bilinen Herodot, Türkiye’de (Bodrumda) doğmuş, uzun süre burada yaşamıştır. Eski çağların en büyük Coğrafyası kabul edilen Strabon, Bugünkü Amasya ili sınırları içinde dünyaya gelmiştir.
Hayvan hikâyelerini anlatan ünlü yazar La fontaine’nin ilhamcısı Ezop, Miletli Tales, Atina’nın rakibi Truva… Büyük İskender’in bir kılıç darbesiyle düğümlerini çözdüğü Gordion … Hıristiyanlık tarihinin ilk konseyinin 325 tarihinde toplandığı İznik şehri… Hepside Anadolu’dadır. Hıristiyanlığın ilk yorumlamasını yapan, Hıristiyanlığın sorunlarını ilk kez ortaya koyan Konstantinopl Patriği Nestorius ve Arianus da yine İznik’te yaşıyorlardı.
Tüm bu örnekler, Efes, Izmir, Bodrum, Frikya, Ionya ve tabii Konstantinopl ve Bizans-İstanbul’un, yani bir tek sözcükle Türkiye'nin yalnızca Avrupa’nın değil, tüm kültür ve tarih mirasımızın, uygarlığımızın beşiği olduğunu kanıtlıyor. Bütün bu saydıklarımızı Anadolu’da oldukları için Avrupa medeniyetinin dışına atabilir miyiz?
Avrupa’nın hasta adamı olduğu zaman bile, Türkiye Avrupa’nın içindedir. Vigtor Hügo’nun ünlü yapıtı “Le Rhin” de söylediklerini hatırlayalım. Dünyanın önde gelen altı gücünden bahseder ve bunları Vatikan, Kutsal İmparotorluk, Fransa, İngiltere, İspanya ve Türkiye olarak belirtir.
İSLAM: AVRUPA İÇİN ÖNEMLİ BİR MEYDAN OKUMA
Zengin ve ihtiyar Avrupa nüfusu ile Genç ve Dinamizm dolu İslam nüfusu ortak bir paydada birleşmesi Avrupa’nın son derece lehine bir davranış olacaktır. İslam dünyası ile bu birleşme ise ancak Türkiye ile bütünleşmek ile sağlanabilecektir. Avrupa birliği kurulum sürecine ve geçmişine bakarak bir karar vermek durumundadır. Şunu çok iyi görmelidir: Avrupa birliği kardeş kavgalarının üstesinden gelinerek, Almanya ve Fransa anlaşmazlığını ortadan kaldırarak bu günkü ekonomik ve siyasal yapısını oluşturmuştur. Eğer bu birleşmeyi sağlamayıp, biri yekdiğerine diş bilemeye devam etseydi bu gün Avrupa ülkeleri çok daha farklı uçurumlarda hatta çukurlarda olurdu.
Avrupa bir karar verecek, ya sayıları iki üç bini geçmeyen kişilerden yola çıkarak Müslümanları terörist olarak görüp, İslam dünyasını karşısına alacak ve yok olma sürecine girecek. Ya da Türkiye ile bütünleşerek İslam dünyasıyla arasında olabilecek tehlikeyi böylelikle bertaraf edecek. Bu nedenle Avrupa’nın bu yüzyıldaki en büyük başarısı bu yeniden yapılanmayı sağlayabilmesi olacaktır.
Sanıldığının aksine İslam Avrupa için bir tehlike olmayıp, asıl tehlike iki tarafı bir birine düşürüp medeniyetler çatışmasını meydana getirmek isteyen fanatik teröristlerin ortaya koyduğu tehdittir. Evet, Avrupa’nın daha çok ruhsal bir gelişmeye gereksinimi vardır. Papa da böyle söylüyor. Fakat şu bir gerçektir ki Avrupa’nın yapılanması dini bir yapılanma olmayıp tamamen siyasi ve ekonomik bir yapılanmadır. Dini yapılanma din kurumlarının işidir. Böyle olunca yapılanma temeline ve ruhuna uygun olarak Avrupa, tehlikeyi dini kaygılarla değil ekonomik ve siyasal kaygılarla aşabilecektir. Bunun yolu da Türkiye vasıtası ile İslam dünyası arasındaki gerginliği ortadan kaldırmak olacaktır.
Benim düşünceme göre, Türkiye'yi Avrupa’nın dışında tutmak, sonuçları Avrupa için çok kötü olacak stratejik bir yanlıştır.
Bu dışlama, Avrupa’yı güçlü bir dosttan, Avrupa Konseyinin ve Avrupa Ekonomik Kooperasyon kuruluşunun kurucu ortağı olan,ve NATO'ya üye en sadık bir müttefikten uzaklaştırır.
Batı Avrupa'da, Kazakistan’ı, Türkmenistan’ı, ضzbekistan’ı, Tacikistan’ı, İran’ı, Irak’ı, Suriye'yi ya da Afganistan’ı Türklerden daha iyi tanıyan var mı? Onların dilini, ِrf ve adetlerini, toplumsal bِlünmüşlüklerini, stratejik tercihlerini, güçlü ve zayıf yanlarını kim Türklerden daha iyi biliyor?
Hıristiyanlığın kendi kimliğini koruma refleksi, İslam dünyasının da kendi kimlik arayışına başvurmasına temel hazırlamakta, bu arayışı hızlandırmakta, yasalaştırmakta, güçlendirmekte ve sonuçta iki dünyayı bir çatışma içine itmektedir. Hiçbir Avrupalı bu çatışmayı istemiyor, istemez.
Türkiye, çok büyük uygarlıkları bünyesinde toplayan, askeri cesareti yüksek, laik geleneği olan, dinsel ve felsefi hoşgِrü sahibi bir ülkedir. Bu ülkeyi kendileriyle birlikte gِrmek Avrupa için büyük bir şanstır. Bu şans onlara, günlük yaşantılarında, Avrupa Birliğinin yapılanması için sürekli yaptıkları çalışmalarda, laik Müslüman bir ülkenin reaksiyonlarını, ِnerilerini ve getirilerini tanıma fırsatını verecektir.