İnsanlık küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yaşam koşullarını kısıtladığı, kuraklığın kalıcılaşmaya başlayıp çölleşmenin hızlandığı bir dünya sorunsalı ile karşı karşıyadır.Önemli ölçüde; denetimsiz sanayileşme ,çarpık kentleşme ve yalnızca kazanca endeksli gözü dönmüş sermayeci siyasetlerin yol açtığı sorunsalın odağında, başta toprak olmak üzere doğal kaynak ve olanaklar bulunmaktadır.Bu nedenle; kalkınma-doğal kaynak dengesini gözeten sorumlu gelişme yaklaşımları,”yaşamın sürdürülebilirliğinin” temel ön koşulu haline gelmiştir.Böylesi yeni bir yaklaşım kapsamında toprak,korunarak verimli kılınması gereken doğal kaynak bütününün, en belirleyici ve öncelikli öznesini oluşturmaktadır.
Ekonomik kalkınma ve toplumsal gelişme sürecinde, etkinlikle kullanılması gereken politika araçlarının başında "doğal üretim kaynaklarının korunması-gelişimi ve verimli kullanılması" işlevi gelmektedir.
Evren ölçeğinde geçerli olan bu gereklilik, ülkemizin özel koşulları ve bu alanda yaşanan çok yönlü ve boyutlu sorunlardan ötürü, ivedi bir zorunluluk özelliği göstermektedir. Bütünlükçü bir yaklaşımla ele alınması gereken bu kaynaklar kapsamında, hem işlevsel etkinlik hem de ülkemiz özelinde hızlanan olumsuz süreç nedeniyle, toprak kaynaklarının öncelikle gündeme getirilmesi gerekmektedir. Üretilmesi ve yenilenmesinin olanaksızlığı, toplumun yaşam ve besin güvenliğini sağlaması ve ekonomiye değer yaratmak misyonu gibi, temel ve yaşamsal işlevler, toprağa yönelik koruma ve geliştirme çabalarının zaman yitirilmeden yerine getirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Özetle belirtilen bu sorunlar demeti aşağıda belirtilmiştir.
1. Toprağın doğal yetenek ve niteliklerinin yetersizliği
2. Toprak kaynaklarının yitirilmesi
3. Toprak kaynaklarının bozulması
4. Bunların giderilmesine yönelik korumacı ve geliştirmeci süreçlerin yetersizliği
Toprak kaynaklarıyla ve sorunlarıyla ilgili göstergeleri özetlemeden önce, iki önemli noktanın altını çizmek ve bu hususların toprakla ilgili sürecin her aşamasında geçerli olduğunu belirtmek gerekmektedir.
Bunlardan birincisi, "toprağın, diğer kaynaklara göre yenilenmesinin son derece zor ve
çok uzun bir süreci gerektirdiği ya da özet bir anlatımla üretilmesinin olanaksız olduğu" somut gerçeğidir.
İkincisi ise her anlamda bir kısıt olan bu olumsuzluğun yalnızca ülkemize özgü olmadığı, evren genelinde yaşanan ve giderek hızlanan bir olumsuzluk olduğu, hususudur.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılmasından sonra toprak ve su yönetimini yerel yönetimlere bırakan anlayış kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır. Bu amaçla Tarım ve Köyişleri bünyesinde yeni etkin ve uzman nitelikli, taşra örgütü bulunan bir genel müdürlük
yapılandırılması kesinlikle oluşturulmalıdır.
Toprağı bereketli,ekonomisi güçlü, insanı mutlu bir Türkiye için yurt toprağına sahip
çıkalım. Yarın geç olacak...
KAYNAK: TEMA VAKFI