Toprak, sadece çiftçi için değil, 85 milyon insanımız ve geleceğimiz için en değerli varlığımızdır. Bu bilinçle 7’den 70’e herkes toprağı sevmeli ve onu korumak, geliştirmek için elinden geleni yapmalıdır. Topraklarımızı sözde değil fiilen korumalıyız.
Dünya Toprak Günü her yıl 5 Aralık’ta, toprak kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini savunmak ve yapısı bozulmamış sağlıklı toprağın önemine dikkat çekmek amacıyla kutlanıyor.
Bu yıl Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Toprak Günü’nün sloganı “Gıdanın başladığı yer” olarak belirlendi.
Tarım arazilerimiz, arazi bozulumunun yanı sıra geri dönüşü olmayan bir şekilde elden çıkıyor.
Bunun sebepleri bellidir.
Sebepler içinde, nüfus artışını, kırsaldan kente göçü, tarım arazilerinin içinden geçen ve araziyi bölen karayollarını, otobanları, bunların çevresinde kurulan sanayiyi, turizmi, madenciliği, kamu yatırımlarını ve yerleşim alanlarını sayabiliriz.
Bizler bu açıklamaları yaparken bu sektörler ülkenin sanayisinin, madenciliğinin de gelişmesi gerektiğini dile getiriyor.
Elbette ülkemiz her alanda gelişmelidir.
Ancak bu gelişmeler verimli tarım arazilerinin üzerinde oluyorsa, en kıymetli miraslarımızdan zeytin bahçeleri madenciliğe açılıyorsa, büyük şehirlerde birinci sınıf tarım arazileri sanayiye açılıyorsa, buna karşı çıkmamak mümkün olabilir mi?
Toprağımıza sık sık anamız, ekmek teknemiz diyerek kıymetli olduğunu ifade ediyoruz. Ancak bu ifade ettiğimize yakışmayacak şekilde toprağı hor kullanıyor ve çocuklarımızın bize emaneti olan topraklarımızı kaybediyoruz.
Nüfus artışı, sanayileşme, madencilik, turizm, ulaştırma ve kentleşme nedeniyle toprak ve su kaynakları üzerindeki baskı her yıl biraz daha artıyor.
Ayrıca, tarım arazilerimizin küçük, parçalı, dağınık, çok hisseli olması ve sulama imkânlarının halen yetersizliği ile verimli kullanımı da sağlanamıyor.
Yüzölçümü 78,35 milyon hektar olan Türkiye’nin, uzun ömürlü bitkilerle beraber toplam arazi miktarı 2005-2020 döneminde 26,6 milyon hektardan 23,1 milyon hektara geriledi.
Yani yaklaşık 15 yılda 3,5 milyon hektar tarım arazisini kaybettik. Ülkemizde en fazla tarım arazisine sahip Konya’nın tarım alanları son 10 yılda yüzde 10,5 azaldı.
Aynı dönemde tarım arazilerinin en fazla olduğu illerimizden sırasıyla Şanlıurfa’da yüzde 16,6, Sivas’ta yüzde 17,8, Yozgat’ta yüzde 15,7, Çorum’da yüzde 12,5, Adana’da yüzde 12,4, Mersin’de yüzde 13,1, Kırşehir’de yüzde 17,6, Mardin’de yüzde 12,9, Edirne’de yüzde 14,0, Malatya’da yüzde 11,9, Muş’ta 12,3, Hatay’da 16,9, Kastamonu’da ise yüzde 13,4 azalma gerçekleşti.
Ülkemizin dünyada toprak rezervi azalan ülkelerden biri olduğu da dikkate alındığında topraklarımızın korunmasının ne denli önemli olduğu açıkça görülüyor.
Bunu unutmamalı ve topraklarımızı çok iyi korunmalıyız.
Tarım arazisi için uygun olan toprakların korunması daha da önemlidir.
Ülkemizde nüfus yıldan yıla artmaktayken tarım alanlarının azalmasıyla kişi başına düşen arazi miktarı her geçen yıl azalıyor.
İstatistiklere göre 2005 yılında kişi başına 3,9 dekar arazi düşerken, 2010 yılında 3,4 dekara, 2015 yılında 3 dekara, 2021 yılında ise 2,7 dekara geriledi.
Son yıllarda tarım arazilerinin korunması ve amaç dışına çıkarılmasının önlenmesi amacıyla çalışmalar yapılmış, Kanunlar çıkarılmıştır.
Birliğimizin de tarım arazilerini daha fazla koruyabilecek, parçalanmanın önüne geçecek şekilde güncellenmesi konusunda destek verdiği 5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu bu konudaki Kanunların başında yer alıyor.
Bu kanunla tarım arazilerindeki parçalanmanın önüne geçilerek 2014-2020 yılları arasında 1,7 milyon hektar alanın bölünmesi ve hisselenmesi engellendi.
5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunun 14. Maddesi ile 9,2 milyon hektar olan 440 adet ova, tarımsal sit alanı olarak belirlendi ve koruma altına alındı.
Bunu toprağı korumak adına atılmış, önemli bir adım olarak görüyor ve destekliyoruz.
Tarım ve Orman Bakanlığı çalışmaları ile 2021 yılında tarım alanlarında artış görüldü.
2020 yılında 23,1 milyon hektar olan işlenebilir tarım alanı ve uzun ömürlü bitki alanı yüzde 1,7 oranında artarak 23,5 milyon hektara çıktı.
Bu artışın devam edeceğine inanıyoruz.
İllerde Toprak Koruma Kurulları tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı konusunda kararlar veriyor.
Bu kurullar sadece bugünün değil, geleceğin, çocuklarımıza bırakacağımız mirasın kararlarını veriyor.
Bu Kurullar aldığı kararları bir değil bin kez düşünerek almalıdır.
Bu bakımdan biz Toprak Koruma Kurullarını fazlasıyla önemsiyoruz.
Kurullarda toprağın, tarımın önemini çiftçi adına anlatacak, toprağın sahibi olan çiftçilerimizin temsilcisi Ziraat Odalarının bulunması zorunlu olmalıdır.
Yılda 3-4 ürün alınabilen, verimliliği Türkiye ortalamalarının üstünde olan, üreticilerimizin gözü gibi baktığı bu alanlar Toprak Koruma Kurullarında amaç dışı kullanıma açılmamalıdır.
Bu Kurullarda çiftçinin ve toprağın önemini en iyi Ziraat Odası Temsilcisi anlatacaktır.
Bazı illerde çiftçi temsilcisi Ziraat Odaları yerine, ticaret erbabının temsilcileri bu kurullarda görev yapmaktadır.
Toprağın sahibinin bulunmadığı kurullarda toprağı korumak, imara açılmasını önlemek nasıl mümkün olacaktır?
Toprak Koruma Kurullarına gelen arazilere artık vazgeçilemez gözüyle bakılmalı, imzalar atılırken gelecek nesillerin bizlere emaneti olan toprakları kolayca gözden çıkarmamalıyız.
Dünyada gıda krizi beklenirken, önümüzdeki yıllarda yaşanabilecekler bugünden öngörülüyor.
Artık bir karış dahi kaybedecek toprağımızın olmadığı ortadadır.
Gıda güvencesi için toprağın olmazsa olmaz olduğu bilincini bütün toplumda aynı düzeyde oluşturmak ve bundan sonra da bu bilinçle topraklarımıza sahip çıkmak zorundayız.
Karayollarını ve şehirlerin gelişimini projelendirirken, verimli tarım arazileri yerine tarıma elverişli olmayan, daha verimsiz arazilerin kullanılmasına özen gösterilmelidir.
Alternatif marjinal tarım arazileri mevcutken, verimli tarım arazilerini tarım dışı amaçlarla kullanmak, büyük bir savurganlıktır.
Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin, imara açılmasına asla izin vermemeli, bu arazilerin üzerine sanayi tesisleri, şehirler kurmamalıyız.
Turizm, madencilik ve ulaştırma için verimli tarım arazilerimizi kullanmamalı, meyve ağaçlarını, zeytinlikleri kesip yazlıklar inşa etmemeliyiz.
Büyükşehir belediyeleri, tarıma kaynak ayırmalıdır.
Valilikler ve büyükşehir belediyeleri, verimli tarım arazilerinin korunması konusunda çok hassas hareket etmeli, meraların tespit, tahdit, tahsis ve ıslah çalışmaları hızla tamamlanmalı, meraların amaç dışı kullanımı önlenmelidir.
Verimli topraklarımızı kaybetmeye devam edersek, gıda üretimi ve gıda güvencesi ciddi şekilde zarar görecek, gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar artacak ve milyonlarca insan potansiyel olarak açlık ve yoksulluğa itilecektir.
Tarım alanlarındaki bozulmanın ve azalmanın önlenmesi, toprak ve tabiat sevgisi ile büyüyen nesillerin toprağına sahip çıkmasıyla mümkün olabilir.
Toprak sevgisi, koruma bilinci ilköğretim düzeyinde eğitim öğretim müfredatına girmeli, toprağı tanımanın yaşamı tanımak olduğu çocuklarımıza aşılanmalıdır.
Bir santimetre kalınlığındaki bir toprağın oluşabilmesi için yüz ile bin yıllık bir süreç gerektiğinden topraklarımızın bilinçli kullanılmasının ne kadar önemli olduğu unutulmamalıdır.
Tarımda gelişmiş teknolojileri kullanarak birim alandan en fazla verimi alabilmek, ülke topraklarında ekilmeyen alan bırakmamak, dünyada belirli ürünlerde söz sahibi olan ülkelerle rekabet edebilmek, kırsal alanda üreticilerin gelir ve yaşam seviyelerini artırmak amacıyla çiftçilerimizin tarımsal alandan kopmamaları için her türlü çaba gösterilmelidir.
Ancak bunu yaparken tabiatın dengelerini altüst etmemek ve sürdürülebilir tarımsal üretim imkânlarını da yok etmemek zorundayız.
Tarım politikaları, tarım arazilerini korumak, çiftçiyi arazisinde, köyünde tutmak, çiftçiye ailesini geçindirecek bir gelecek sağlamak üzerine kurulmalıdır.
Toprağımızın kıymetinin herkesçe çok iyi bilindiği, toprağı yönetenlerden kullananlara kadar her kesimin ona saygı duyarak, hareket edeceği günler temennisiyle Dünya Toprak Günü’nü kutluyorum.