Rivayetler muhtelif...
Bir rivayete göre, Ulu Hakan Abdülhamid Han, bir Cuma günü, namazdan çıktığında, aracına konulan bombanın patlatılması suretiyle kendisine suikast düzenlenmek isteniyor. Ulu Hakan’ın bir vesile ile oyalanması sonucu henüz aracına binmeden patlayan bomba sebebiyle ortalık bir anda mahşer yerine dönüyor. Bürokratlar, askerler, vatandaş bir yerlere kaçışıyor... Sultanın yanında korumasını yapan askerlerden sadece birisi kalıyor, yalın kılıç. Daha sonra Sultan bu askerin kim olduğunu ve nereden geldiğini sorunca, Karakeçili aşiretinden Söğütlü bir delikanlı olduğunu öğreniyor...
Başka bir rivayette ise, Ulu Hakan sarayı teftiş ederken iki nöbetçi dışında hiçbir askerin nöbet mahalinde bulunmadığını görüyor. Bu askerlere diğer nöbetçilerin nerede olduğunu sorunca komutanlarının izin verdiğini öğreniyor. “Peki siz niye izin kullanmadınız?” diye sorunca, askerler “Biz atamızdan, töremizden böyle gördük, nöbet yerini boş bırakmayız” cevabını veriyorlar. Ulu Hakan, daha sonra bu askerlerin Söğütlü olduklarını öğreniyor.
Bir başkasında ise, kendisinden önce hükümdarlık yapan seleflerinin şaibeli ölümlerinden etkilenen Sultan, kendisine bir muhafız alayı kurmak istiyor ve bu görevi saraydan bir komutanına veriyor, o da doğrudan Karakeçili aşiretinin yoğun olarak yaşadığı Söğüt, Bilecik ve Eskişehir dolaylarına gelerek buradaki Yörük Beylerinin nezaretinde dört bin küsür genç seçip payitahta gönderiyor. Bu dört bin küsür gençten, iki yüz tanesi seçilerek Ertuğrul Alayı oluşturuluyor.
Başka rivayetler de var... Hepsi askerlerin kahramanlığını, sadakatini ve gözü pekliğini anlattıktan sonra Söğütlü ve Karakeçili aşiretinden olduğu ile noktalanan rivayetler...
Rivayetlerden hangisine inanırsak inanalım, ortada şöyle bir gerçek var; hemşehrimiz Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han, kendini korumak amacıyla kuzenlerinden bir alay kuruyor ve bu alaya da kuzenleri ile ortak atası olan Ertuğrul Gazi’nin ismini veriyor.
Ertuğrul Alayı’na alınacak askerlerin özellikleri bizzat Ulu Hakan tarafından belirleniyor. Buna göre Ertuğrul Alayı’na alınacak muhafızlar; Ertuğrul Gazi ile Söğüt’e gelmiş ailelere mensup, çok iyi ata binen, güzel ahlaklı, ibadetlerini yerine getiren, kendi işi ile uğraşan, mazbut, yakışıklı ve boylu poslu kimselerden seçilmesini emrediyor. Alay için talipli sayısı artınca bu özelliklere ilaveten Yunan Harbi’ne katılanlara öncelik verilmesi de söyleniyor.
Kaynaklara göre Sultan’ın yıllaca başkatipliğini yapan Tahsin Paşa, Söğüt Alayı mensuplarını şöyle anlatmakta: “Yıldız Sarayı’ndaki insanların her çeşidini, ahlaki davranışların her rengini, iyilik ve kötülüklerin her derecesini görmüş bir insan sıfatıyla şunu söylemeyi kendime vicdan borcu bilirim ki, damarlarında Türk neslinin temiz ve mübarek kanı dolaşan bu Karakeçili bölüğünden hiçbir fert, hiçbir şekil ve surette ne şahsen ne de birisine aracı olarak fenalık etmemiş ve fenalığa alet olmamıştır. Bunlar Yıldız Sarayı’na bir kaya gibi girdiler, dönüş zamanı geldiğinde yine bir kaya gibi tertemiz ve lekesiz çıktılar. Allah kendilerinden razı olsun.”
Ertuğrul Alayı kurulduktan sonra Sultan Abdülhamid, bu alayı bütün resmi programlara katmış ve bir an olsun yanından ayırmamıştır. Hatta Sultan gece istirahate çekildiğinde kendisini korumakla görevli askerlerin dahi bu alaydan seçildiği ve Sultan’ın yanındaki odada Ertuğrul Alayı’na ait bu askerlerin nöbet tuttuğu kaynaklarda yer almaktadır. Ertuğrul Alayı
bütün Cuma selamlamalarına çıkmış aynı zamanda resmi törenlerin tamamında da Sultan’ın yanında bulunmuştur. Alman İmparatoru Wilhelm’in İstanbul’u ziyaretinde de, imparatorun huzuruna çıkan Ertuğrul Alayı’ndan, Abdülhamid Han “Öz akrabalarım ve hemşehrilerim” diye bahsetmiştir.
Ertuğrul Alayı’na bağlı askerlerin eğitimi için Yıldız Sarayı’nın yakınlarında bir yer tahsis edilmiş bu esnada Karakeçili delikanlıların ibadetlerini yapabilmeleri için de Sultan’ın emriyle bu bölgeye bir cami yapılmıştır. Halen ayakta olan bu caminin ismi de Ertuğrul Tekke Camiidir.
Hepsi beyaz atlara binen, flamalı ve mızraklı, birer boy bu askerler; İstanbul sokaklarına çıktıklarında, bütün ahali onları izler ve Ertuğrul Alayı’na karşı büyük bir hayranlık duyarlardı. O dönem İstanbul’da yaşayan (Zonaro) isimli batılı bir ressam, haftalarca alayın Galata Köprüsü’nden geçişini izlemiş ve bununla ilgili eskizler çizmiştir Sonuçta 1896 yılında Ertuğrul Süvarisi Köprüde isimli tabloyu yaparak bunu Sultan Abdülhamid Han’a sunar. Sultan da 20 altın bedelle bu resmi satın alır.
Rivayetlere göre, komitacıların Yıldız Sarayı’nın etrafını sararak Sultan Abdülhamid Han’ı teslim almak istedikleri 31 Mart olaylarında Ertuğrul Alayı’na bağlı süvariler kanlarının son damlasına kadar padişahlarını korumak istediklerini arz etmişler, ancak Sultan kardeşkanı dökülmesini yasaklayarak bu alaya ve diğer askerlerine silah kullanmayı yasaklamıştır.
Ertuğrul Alayı’nın kaya gibi süvarileri büyük bir sadakatle hemşehrileri ve kuzenlerine hizmet etmişler ve yaşlı İmparatorluğun son günlerinde derin bir vatan sevgisi ile yetişen bu gençler, kim bilir belki de, ana vatanlarına döndükten sonra, düşman işgaline karşı vatan müdafaasının fitilini ateşlemişlerdir.