ULUS ÜMMET ÇATIŞMASI

MÜCAHİT BAYRAK

ULUS-ÜMMET ÇATIŞMASI

Ümmet bütün Müslümanların birliğini ifade eden bir kelimedir. Müslümanların dil,ırk, sosyal statü vs. farketmeksizin bir ve bütün olduğunu ifade eder. Cenab-ı Hakk'ın  biz müslümanlara diğer insanlar için bu açıdan bakmamızı emreden bir millet bilincidir. Ayeti kerime de "İnananlar ancak kardeştir." der. Bu ayeti kerimeden Araplar ensar-muhacirin kardeşliğinden bir millet olurlar. Daha sonra ise diğer milletler de bu kardeşliğe katılarak ümmet şuurunu benimserler. Tek hakikat bayrağı altında kan yoluyla gelen kardeşliği ikinci plan atarlar ve asıl önemli olan din kardeşliği bu topraklarda vücut bulur. 

Selçuklular, Osmanlılar yani Türklerin kurduğu bütün devletler bu millet sistemi ile işlemiştir. Bu devlet yapısında müslimler ve gayrı müslimler olmak üzere iki unsur vardır. Gayrı müslimler müslümanlar ile eşit haklara sahip değillerdir. Gayrı müslimler müslümanların egemen oldukları topraklarda yani Darü'l İslam'da cizye vermek zorundaydılar. Hz. Peygamber (s.a.v) zamanından başlayarak fetihlere giden Müslümanlar gayrı müslimlere üç seçenek sunarlardı. Bunlar ya müslüman olacaksınız, müslüman olmazsanız bizlere haraç vereceksiniz ya da sizinle ölüm bizi buluncaya kadar savaşacağız. Bu cihadın kurallarıdır. Bizler ancak bu yolla Viyana'ya kadar gitmiş üç kıtada hüküm sürmüşüzdür.  İslam'da bu yolla yayılmıştır.

Osmanlı bu politikayı uygulayarak gelişmiş ve bugünkü tabirle bir "süper güç" olabilmiştir. Cihat kavramını ortadan kaldırırsak Osmanlı Devletini de ortadan kaldırmış oluruz. Tabi böylelikle koskoca bir tarihin üzerine bir çizik atmış oluruz. 

Gelgelelim Ulus kavramına. Ulus, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk. Bir topluluğun "ulus" olarak adlandırılabilmesi için:

Toplulukta ortak bir dilin konuşulması,

Topluluğun tarihsel geçmişe sahip olması,

Şimdi bir arada yaşayan bu topluluğun, gelecek için de bir arada yaşama inancında olması,

Topluluktaki bireylerin birlik ve beraberlik içinde, ortak duyguları paylaşması,

Toplulukta kültürel ortaklık bulunması gereklidir.

Ulus kavramı Avrupa'nın yaşadığı deneyimler sonucu ortaya çıkmış, Avrupalı hristiyan devletlerin kendi aralarında uzun yıllar süren savaşlar neticesinde Vestfalya Antlaşması ile mutabakata vardıkları millet sistemidir. Bu anlaşma sonrasında Avrupa'daki devletler bugünkü düzenlerini almaya başlamışlardır. Papa birleştirici unsur olarak dışarıda kalmış ve savaşan devletler kendilerine böyle bir çıkış yolu bulmuştur. Nitekim yaptıkları anlaşma ile aralarında savaşmayı bırakmışlar ve yönlerini Osmanlı Devletine çevirmişlerdir. Başarılı da oluşlardır. Çünkü bu anlaşma 1648'de imzalanmış ve 50 senelik bir zaman diliminde Osmanlı Devleti'ne tarihimize kara bir leke olarak geçen Karlofça Antlaşmasını(1699) imzalatmışlardır. 

Karlofça'dan sonraki süreçte Osmanlı Devleti Lale Devri ile yüzünü batıya çevirmeye başlamıştır. Öncelikle askeri alanda daha sonra idari anlamda ve en sonunda ise kültürel anlamda reformlar yapılmıştır. Bu reformlarda Islahat Fermanı'n ile Gayri müslimlerden cizye kaldırılarak bugünkü bedelli askerlik parası toplanmaya başlanmıştır. Tanzimat ile Müslim ve Gayri Müslim tebaa eşitlenmiş ve cizye de ortadan kalkmıştır. Tabi bu süreci anlatmamız Osmanlı'da dönüşen millet sistemine dikkat çekmek içindir. Osmanlı zamanla modernleşen yapıya uygun olarak ulus-devlet kavramına yaklaşmaya çalışmıştır. Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti ile Türkler modern ulus-devlete sahip olmuşlardır. 

Bugün Türkiye'nin çatışma yaşadığı en büyük mesele işte tam da budur. Ulus-Devlet yapısı ve gerekleri ile İslamın öngördüğü millet-ümmet yapısı ve gerekleri. Ulus-Devlet kavramı içinde dil birliği,tarih birliği, ülkü birliği, kültür birliği var ancak din birliği yoktur. Ümmet yapısının ise olmazsa olmazı din birliğidir. En önemli yanlarından biri ise cihad şuurudur. Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden sonra bütün fetihleri yapılmış, bütün devletleri cihad kavramı üzerinden kurulmuştur. Bu kavramı katiyen bir kenara atamayız. Zaten ulus-devlet yapısının teori-pratik ilişkiside sorunludur. En azından bizim açımızdan. Çünkü ulus devletin yukarıda zikrettiğimiz ana hatları olan "Topluluğun tarihsel geçmişe sahip olması,

Şimdi bir arada yaşayan bu topluluğun, gelecek için de bir arada yaşama inancında olması,

Topluluktaki bireylerin birlik ve beraberlik içinde, ortak duyguları paylaşması,

Toplulukta kültürel ortaklık bulunması gereklidir." bu değerler topraklarımızda ancak İslamiyetle var olmuştur. Ülkü birliği yaklaşık 1000 yıllık süreçte cihad kavramı olmuştur. Kültür birliğimiz İslam ile vücut bulmuştur. Hatta dil birliğimiz Osmanlıca'da kendini bulmuştur. Tarih birliğimizden İslam ile müşerref olmamız nasıl çıkarılabilir. İslam dini aradan çıkarılsa her şey tamamiyle havada kalır. Hayalden ibaret olur ki olmuştur. Müslüman olmasaydık bizler birbirimizi yerdik. İşte tarihimizden bir örnek Atilla. Papayı önünde diz çöktürmüştür. Ama bugüne geldiğimizde ne Atilla kalmıştır ne de Hunlar. Bir rüzgar gibi esip geçmişlerdir. Avrupa'da kalanlar ise aslını kaybetmiş Türklük bilincini yitirmişlerdir. 

Bugün Türkiye'de iki kabaca iki grup olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi Ulus-Devlet yapısını benimsemiş tarihten tasfiye edilmeyi kabullenmiş, yüzünü batıya dönmüş, amacı "Muasır medeniyetlerin üzerine çıkmak" olan kraldan çok kralcı bir grup, ikincisi ise yüzünü İslama dönmüş, cihad odaklı, tarih sahnesinden tasfiye edilmeyi kabullenememiş, çevresinde olan zulümlere katlanması mümkün olmayan, bunun dinine zarar verceği inancında olan gruptur. Anlaşamadıkları nokta da budur. Müslümanların Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısıyla sorun yaşamaları da bundandır. Çünkü Müslümanlar bu devlette dinin gerekleri olan bir çok farzları yerine getirememektedirler. Müslümanın odak noktası demokrasi, insan hakları vs. gibi batılı değerler değil Kuran ve sünnettir. Bundan gayrısını yok saymamakla birlikte Kuran'a ve sünnete uygun olanları alırlar. Ancak uymayanları kati suretler kabul edemezler.

Tüm bu anlattıklarımdan yola çıkarsam bir taraf Ulus-devlet yapısını devam ettirerek bir İsveç, bir Norveç, bir İsviçre gibi refah içinde yaşamayı isterken diğer bir taraf ise böyle refah ile gelecek zillet içinde yaşamayı kabul etmiyor. Kabuğunu kırıp dünyaya bir nizam vermek istiyor. Çünkü Suriye'de, Filistin'de, Bosna'da, Afganistan'da ve bütün insalık coğrafyasında müslim-gayrı müslim din ayırt etmeksizin  zalimce öldürülen, tecavüze uğrayan insanlara karşı gözlerini yumup kulaklarını kapatamıyorlar. Biliyorlar ki bunu yaparlarsa çok kötü çok rezil bir şey yapmış olacaklar ve Allah'a ihanet edecekler. Çünkü onlar hayata dünya odaklı değil ahiret odaklı bakıyorlar. Meselenin çekirdeği bu işte. Dünyaya kalıcı olarak mı yoksa geçici olarak mı bakıyorsun. Herkesin bir seçim yapması lazım. Yapılan bu seçim sonrasında bir mücadele her zaman olmuştur ve olmaya devam ediyordur. Ahireti umursamayanlar ahireti en önemli meselesi haline getirenlerin önüne çıkacak olurlarsa orada mücadele başlayacaktır ve başlamıştır da. Allah'ın selamı üzerinize olsun. Başarıya ulaştıracak olan ancak O'dur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.