Yazımla ilgili yorum yapanlara cevap vermek adetim değildir. Evvelce aşağıda okuyacağınız yoruma benzer bir yoruma cevap vermiştim. Bu ikinci cevabım oluyor.
İsmini yazamayacak kadar korkak T.C. vatandaşı rumuzuyla yorum atan şöyle diyor;
“....gazetecilik kisvesi altında ikiyüzlülük....yahu biraz utan be adam....yazdıklarının kat bekat fazlasını açılım sürecinde akp yaparken gıkın çıkmadı ....şimdi olmayan, ama olmasını çok arzuladığın şeyleri varmış gibi yazıyorsun yazıklar olsun.... yaşından da utanmıyorsun... yayınlamayacaksın ama sen oku yeter...”
Yayınlanmayacağını söylüyor, yayınladım. Korkacak, utanacak bir durumum yok. İftira atan, müfteri utansın.
‘Gazetecilik kisvesi altında iki yüzlülük diyorsun…’ Gazetemiz yayın hayatına başladığı 30 yılı doldurdu. Laf cambazlığı etme, koyarsın belgeyi önüme ‘Köşende şu tarihte şunu yazdın ondan sonra bunu yazdın’ dersin. Bunu diyemeyene iki yüzlü denir.
‘…Yahu bira utan be yazdıklarının kat be kat fazlasını açılım sürecinde AKP yaparken gıkın çıkmadı…’ diyorsun.
Hani halk arasında ‘Bilmiyorsan bu b… git mektebinde oku’ denir. Be utanmaz, arlanmaz adam açılım süreci denilen yıllarda onca aleyhte yazılarım oldu. Okumadın bari ne yazdığımı araştırsaydın da iftira atan durumuna düşen zavallı olmasaydın.
Bu köşede 10.11.2012 tarihli ‘ŞEHİRLER BÜYÜYECEK’TE, TÜRKİYE KÜÇÜLMESE’ başlıklı yazımda;
‘… AK Parti ‘Açılım’ adıyla başlattığı ne idüğü belirsiz anlayışı millete izah edemedi. Halende anlatabilmiş değil ‘Açılım’ denen anlayış Türkiye’ye çok ağıra maloldu diye düşünüyorum. Bir yıldan bu yana ‘Açılım’ın adı anılmıyor, terörle mücadelede de başarılı neticeler alınıyor.
Başarısız bir ‘Açılım’ politikasından sonra Büyükşehir Belediyelerine verilen yetkiler Türkiye’de zaten ağrıyan baş var, ileride ölümcül vaka olur.
Denemekte sakınca görmeyenler olabilir. Ölümü denemeye kimse kalkmaz. Bugün için sorunlu Güney Doğu bölgesinde 1 tanesiyle uğraşırken 3’e çıkarmak ölümü denemekten ne farkı var.
AK Parti’nin çıkarmaya çalıştığı Büyükşehirlerle ilgili kanuna BDP sesini çıkarmıyor, bu tavır bile yanlışlığın yapıldığını gösteriyor. AK Parti milletin teveccühünü kazanmışken ayağına kurşun sıkmanın alemi var mı?’ dedim.
Yine ‘SABIRDA BİR YERE KADAR’ başlığıyla 14.10.2014 aynı bu köşede;
“…Çözüm süreci ilk defa Açılım diye başladı. Bir zaman ki yazımda “ Hükümet açılım diyor da bu açılım nasıl olacak. Açılım içinde hangi anlamlar var, bugüne kadar hükümet de gereken açıklamaları yapmıyor” demiştim. Zaman içinde çözüm süreci denmeye başlandı.
İki yıl evvel başlayan çözüm süreci zamansız başladı. PKK ile mücadelede başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştı, ağır kayıplar veren terör örgütü yok olmanın paniği ile bir taktikle anlaşmaya yanaştı. İki yıl içinde toparlanma sürecine giren hainler verilen hiçbir haktan memnun olmadılar, hep “ daha fazla, daha fazla isteriz…” demekten vazgeçmediler.
Kurdun kuzuyu yemeyi kafasına koyduğu gibi, PKK’da başka devletlerin maşası olmaya, vatana ihanet etmeye karar vermişti bir kere.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iyi niyet politikaları yürüten HDP genel başkanı yandaşlarını sokağa davet ederek iç yüzünü gösterdi.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan paralelciler için “ Ne istediniz de vermedik” demişti. Açılım sürecinin devam etmesi için yapılmayan fedakarlık mı kaldı? Son olaylarla, fedakarlığın karşılığını yakıp yıkmakla, masum insanların öldürülmesiyle gördük.
Yıllardır yakıyorlar, yıkıyorlar, gasp ediyorlar, ateşliyorlar, devletin polisini darp ediyorlar, araçlarını yakıyorlar, esnafın dükkanını viraneye çeviriyorlar. Neticede olaylar yatışıyor, gelsin devlet zararları ödesin.
Şimdi hükümet böyle zararlara sebebiyet verenler için meclisten kanun çıkartılacağını açıklıyor. Türkiye 1968 den beri terörle uğraşıyor. 1980 den itibaren de 34 senedir PKK hainleriyle mücadele ediyor.
Maliye bakanlığı “ Vergi kutsaldır, ödediğiniz vergi size hizmet olarak geri dönecektir” reklamı yapar. Vergilerimiz terör destekçilerinin yaptığı zararları ödemek için kullanılıyorsa, ben hakkımı helal etmiyorum.
“Ne istediler de vermedik ” politikasını da hiç doğru bulmuyorum. Her yanlışın sonunda bu sözü söylemekle hatalı davranış, kabul edilmiş oluyor. Ama sonucu ağır bedelle ödeniyor.
Ödeye ödeye tahammül sınırları aşıldı. Bu da böyle biline…
28.10.2014 tarihindeki ‘İPİN UCU PUŞTU ELİNDEYSE’ başlıklı yazımda ise;
“İp çekilmiş, hocaefendi hutbeye başlamış, konuştukça devamlı ip çekiliyormuş. Namazdan sonra Hoca efendi okumuş ehli cemaatine “hep mi hatalı konuştum devamlı ipi çektin durdun” demiş. Adam “İpin ucu puştun eline geçti. Bizim konuştuklarımızı duyan puşta benden evvel ipin ucunun olduğu yere oturmuş devamlı ipi çekerek puştluğunu yaptı” demiş.
Çözüm süreci dediğimiz süreci devlet kiminle yapıyor? Kırk bin kişinin katili apo ve avanesiyle, ipin ucu bir tane puştun elinde de değil. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, İran, İsrail, Almanya say sayabildiğin kadar. Hangisinin nasırına basarsa o ipi çekiyor. Hainler kendilerini satmışlar ne istediklerinin farkında bile değiller. Sahibinin sesini çıkarıyorlar.
Bundan 10 yıl evvel istedikleri bugün serbest. Şimdi istediklerine evet diyelim, yarın yine başka isteklerle karşımıza çıkacaklar. Çünkü ipin ucunu tutan puşt ağababalarının hedeflerini Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölmek ve yok etmek. Yani muhatap devletine ihanet edenler değil ki! Ortada yola gelen yok, ihanetin zamana göre eğitilenleri var.
Hakkari Yüksekova’da üç askerimiz şehit edildi. Süreçte verilen tavizlerin faturasını ödüyoruz. Silahsız Pazar ortasında alış veriş yapan askerimizi şehid edenler yakalandığında bu caniler bir kavga sırasında hasmını öldüren katiller gibi yargılanacak. İndirimden, kaldırımdan, mahkemedeki iyi halinden faydalanıp üç beş sene sonra çıkacaklar.
Vatan bekleyen askerimizi öldüren, yaralayanlara ağır cezalar ve idam kararı getirilmeli. (İdamı istemeyenler senin fikrinde olanlar) Kasıtla askerimizi şehit edenler idam edilmeli. Yaralayanlar ömür boyu hapis ve hiçbir aftan faydalandırılmamalı.
İpin ucunu puştların elinde tutanlardan koparmadıkça çözüm zor” satırlarını yazdım.
28.07.2015 tarihinde kaleme aldığım yazımda ise sabrın taştığını söyledim ve şu cümlelere yer verdim:
“…"Açılım" ile başlayıp "Çözüm" diye devam eden PKK terörünü konuşarak halledelim anlayışı bitti diyebiliriz. Bunlarla bir yere varılmayacağıyla ilgili köşemde üç yazım çıktı. En son yazım 10 ay evvel 14 Ekim 2014 tarihinde " SABIRDA BİR YERE KADAR" başlıklı yazımı bugün aynen yayınlıyorum.
Terör örgütü kendi ipini kendi kesemiyor. İsrail, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Yunanistan gibi ülkelerin güdümünde. Yedi kocalı hürmüzden beter bağımlı. Bağımlı ülkelere ihanet etmiyor. Sadece Türkiye'ye ihanet etmesi için besleniyor. Devletine ihanet edene cezasını çektirmedikce anlaşmak mümkün olmaz.
…Maliye bakanlığı “ Vergi kutsaldır, ödediğiniz vergi size hizmet olarak geri dönecektir” reklamı yapar. Vergilerimiz terör destekçilerinin yaptığı zararları ödemek için kullanılıyorsa, ben hakkımı helal etmiyorum.
“Ne istediler de vermedik ” politikasını da hiç doğru bulmuyorum. Her yanlışın sonunda bu sözü söylemekle hatalı davranış, kabul edilmiş oluyor. Ama sonucu ağır bedelle ödeniyor.
Ödeye ödeye tahammül sınırları aşıldı. Bu da böyle biline."
Seçimlerden sonra ‘Şimdi olmayan, ama olmasını çok arzuladığın şeyleri varmış gibi yazıyorsun yazıklar olsun..’ diyorsun ya, haberlerde kulaklarını tıkamayıp dinlersen, okursan benim yazdıklarımdan çok fazlasını görürsün. Seçimlerden sonra ortaya çıkacak rezillikleri gördümde bugün bana söylediklerini sen utanarak göreceksin. Tabi, utanma duygun varsa.
Bana, yazımda bir tek yalan yanlış cümlen var diyemiyorsun ‘… Yaşından da utanmıyorsun...’ diyorsun. Hayatım utanacak bir iş yapmamakla geçti. Yayınlamayacaksın dedim yayınladım acaba sen iftira attığın için, yersiz sözlerinden utanacak mısın? Gerçi hiç sanmıyorum ya!