(VIKILEKS) DEPREMİ

ALİ ERDAL

Nihayet (Vikileks), mafya tabiriyle “öttü”… “Öttü” diyorum, çünkü belgeler beklenirken ortalığa, İslâm’ın “gıybet” dediği dedikoduları saçtı. Hangisi doğru, hangisi yanlış, seçilmesi zor yığınla dedikoduyu, sokaktan geçen adamın üstüne dökülen bir kova su gibi insanlığın üzerine boca etti.

Bunların çoğu, elçilerin çeşitli vesilelerle şahit oldukları duyumlar, edindikleri intibalar… İncelendikten, araştırıldıktan, birleştirildikten sonra değerlendirilebilecek, tek başına ispat niteliği taşımayan, yani belge olmayan bilgiler. Ham halde en fazla magazin haberi… İşte elçilerin raporları bu duyumlar, devletlerin arşivlerinden (Vikileks)e sızdırılmış…

Günlerce, hattâ aylarca önceden, birileri korkutuldu, kamuoyu meraklandırıldı… “Savulun belgeler geliyor” propagandasıyla, dünya öyle bir hazırlandı ve şartlandırıldı ki, bu dedikodular internetten yayınlanır yayınlanmaz herkes tarafından “belge” denilerek duyuruldu. Bir kısmı magazin haberi olacak, bir kısmı magazin haberi bile olamayacak bu dedikodulara, kamuoyunun “vay be!” demesi sağlandı. Gerçek ancak, 2 – 3 gün sonra görülür gibi oldu, dağın fare doğurduğu ise ancak bir haftada anlaşılabildi. Meraklandırma, korkutma, tedirgin etme, şaşırtma öyle etkili oldu ki, sitenin kimin marifeti olduğu merakı ikinci plânda kaldı. Birkaç gün geçip de “kim?” merakı ön plâna çıkmaya başlayınca kale gibi bir yeraltı sığınağı, şirket merkezi olarak gösterildi: Güneş görmediği halde yeraltında bahar ortamı sağlanan, kapısı 50 santim kalınlığında içinde neşeli, kapasiteli gençlerin çalıştığı bir kale… Ertesi gün de bunun başka bir şirkete ait olduğu haberi yayınlandı. Ama bütün dünyaya (Vikileks)in kale gibi bir yerden yayın yapacak güçte olduğu telkini yapılmış oldu. İnsanlarla dalga mı geçiyor bunlar…

Böyle, dünyayı aldatan ve şaşkına çeviren bir propaganda; devlet desteği olmadan, hattâ devlet kuruluşu olmadan mümkün olabilir mi?

Milyonlarca bilgiden bahsediliyor… Yayının ne kadar süreceği de belli değil… Bu kadar bilginin ne kadar sürede toplanabileceğini, okunabileceğini, tasnif edilebileceğini ve değerlendirileceğini bir yana bırakalım; sadece fotokopilerinin çekilmesinin bile ne kadar süreceği düşünülürse, sitenin nasıl bir kadroya sahip olduğu az çok tahmin edilebilir. Böyle bir kadro devlet desteği olmadan, hattâ devlet kuruluşu olmadan istihdam edilebilir mi? Çeyrek yüzyılı aşan sürede elçiliklerden sızdırma işi de cabası… Mekânının, bütün dünyayı parmağında oynatan patronunun ve ekibinin korunması devlet desteği olmadan sağlanabilir mi? Hem de başta “süper güç” ABD olmak üzere bütün dünyaya karşı…

En büyük zararı ABD gördü. Dünya karşısında; dedikoducu, muhbir, güvenilmez, ispiyoncu personelle dışişlerini yürüten bir devlet durumuna düştü. Daha doğrusu öyle olduğu görüldü. Başta Türkiye olmak üzere bazı ülkelerden özür dilemek durumunda kaldı. Küçük düştü. ABD; 11 Eylül’de İkiz Kuleler suikastından sonra, Afganistan’ı işgal etmişti. Suikastı plânlayana yataklık yaptığını iddia ederek, koskoca ülkeyi, dünyanın gözü önünde işgal etmişti. Şimdi, üstelik bir de kendisini küçük düşüren (Vikileks) patronunu barındıran devleti, işgalden öte, yeryüzünden kazıması gerekmez mi?

Suni (Vinilks) depreminin kimin eseri olduğunu bilmek için dedektif olmaya gerek yok. İkiz Kuleler suikastında Yahudiler’in zarar görmediği hatırlanır, bu seferkinde İsrail’in kârlı çıktığına dikkat edilir ve ABD’yi devlet ciddiyetinin değil, lobi şirretliğini yönettiği bilinirse her şey ayan beyan ortaya çıkar. Bir devlet başkanını budala maymuna misali kullanıp, paçavra gibi bir köşeye atanlar bu sefer dünyaya İsrail menfaatleri açısından bakmayan devlet görevlilerini ikaz ediyorlar ve akılları sıra Türkiye’ye de sinyal gönderiyorlar.

Meydan yerine heybetle dikilecek davaları olmadığı için hinliklere bel bağlayanlar, acınacak haldedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.