Yöneten ve yönetilen… Toplumda yaşamak zorunda olan insanlarımızın vazgeçilmezi… İnsan nerede olursa olsun ya yönetendir veya yönetilen… En küçük birimimiz aileden, köy, mahalle, ilçe, il ve nihayet ülke, birileri tarafından yönetilmekte. Ancak, yönetilenler hep şikâyetçi, yönetenler dertli. Aralarında hoşgörü yoksa yönetme ve yönetilme çileli olur. Yönetenler sorumlu ama yönetilenler üzerlerine düşen bazı görevler olmasına rağmen genellikle sorumsuzdur.
Geçtiğimiz günlerde, MHP’den AKP’ye geçen Bozüyük Belediye Başkanı Ahmet Berberoğlu ile ilgili bir haber yayınlandı. Basın, haberi yüzeysel olarak verdi ve detaylarını başkanın açıklamasını istedi. Beklenen açıklama da Salı günü yapıldı. Gazetelerden takip ettiğimiz kadarı ile açıklama doyurucu değildi, gerekçesi de yargı safhasının henüz tamamlanmamış olması olarak gösterildi. Elbette yargıya intikal eden konularda açıklama yapmanın zorluğu vardır. Yargı sürecinin etkilenmemesi için konunun fazla üzerine gidilmez.
Belediye başkanlığının zor bir görev olduğunu bilenlerdenim. Hemen hemen her belediye başkanı, “görevi ihmal veya görevi kötüye kullanma” suçlamasına muhatap olabilir. Burada esas olan resmî belgedir.
Görev yaptığınız sırada etrafınızda olanlardan, yarın kimseyi bulamayabilirsiniz. Günün şartları sizi bazı şeylere zorlamış olabilir, acilen yapılmasını gerektiren bir işin belgesinin hazırlanma safhası, belki de işi akim bırakacak boyutta olabilir. Siz, iyiniyet çerçevesinde ve tamamen hizmet düşüncesiyle hareket etseniz de yargı kabul etmeyebilir. Derdinizi anlatamazsınız. Yaptığı görev sebebiyle pek çok belediye başkanı mahkûm olmuştur. Vatandaş da pek o kadar umursamaz, “yapmasaydın arkadaş” der. O zaman ne gerekiyor; her işi sağlama almak… İş gecikecekmiş, geciksin; hattâ iş yapılamayacakmış, yapılmasın. Elbette ki önce insanın vicdanına karşı sorumluluğu vardır. Vicdanen müsterih olabilirsiniz ama resmiyete geldiğinde belge konuşur. Risk almayan yöneticinin hizmet vermesi çok zordur, ancak aldığınız risk ileride sizi sıkıntıya sokmamalıdır.
Konu belediye başkanlığından açılmışken şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Belediye başkanları yalnız insanlardır, günah keçisi gibidir, gelen vurur, geçen vurur. Takdir az, tenkit çoktur. Bazı işletmelerde tabelâlar görürsünüz “şikâyetlerinizi bize, memnuniyetinizi çevrenize anlatın”. Ama genellikle vatandaşımız belediye ile ilgili şikâyetlerini hep bir birine anlatır. Başkanlarımıza yüklenirken biraz da insaflı olmalıyız. Diğer taraftan da başkan, toplumun sesine kulak vermeli, “ben yaparım olur” dememeli, iştişâreyi önemsemelidir. Siyaset, insanları yönetme sanatıdır. Kişi, kendisine değer verilmesini, “adam yerine konulmasını” ister. Siz, hizmette çok başarılı olabilirsiniz ancak beşerî ilişkilerde zayıf kalıyorsanız, yaptığınız hizmet gölgelenmiştir. Çok uzun süreler görev yapan ama pek dişe dokunur hizmeti görülmeyen başkana, bu işin sırrını sormuşlar, verdiği cevap günümüzün gerçeklerini nasıl gösteriyor. “Ben sabahları hastaneye doğru yola çıkarım, yolda gördüklerimi arabama alır, hastaneye götürürüm, vatandaşın düğününü, cenazesini, mevlidini takip ederim, öyle uzun boylu hizmet yapmama da gerek kalmaz, seçim banko.”
İşte ülkemizin gerçeği, bizler de yaşamadık mı? Bu ülkede yıllarca siyaset yapanlar, “biz halva demesini de helva demesini de biliriz” diyerek insanımızı bir fötr şapkanın peşinde koşturmadılar mı? Ancak yeni nesil inşallah bu yanılgıya düşmeyecektir.