Azerbaycan Bakü Büyükelçiliğinden sonra akşam Azerbaycan Meclis Başkan Yardımcısı Adil Aliyev’in misafiriydik.
Kendilerine Ganire Paşayeva’yı sordum. Sn. Paşayeva ülkemizde çok içten konuşmalar yapardı. En son Eskişehir’de Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu anma programında konuşma yapmış ben de dahil tüm salonu ağlatmıştı.
Belli olmaz belki ayrı partilerdendir diye “Bilmiyorum artık aynı partide misiniz rakip partide misiniz?” dedim.
Paşeyeva’nın bağımsızlardan olduğunu, kendisinin de bağımsızlardan seçildiğini söyledi. Sn. Aliyev’in özel kalem müdürü ile sohbetin devamında mecliste önemli ölçüde bağımsızlardan milletvekili seçildiğini, komisyonlarda da bağımsızlar olarak grupların olduğunu öğrendim. Mecliste iktidar, muhalefet ve bağımsızlar olduğunu öğrenmiş olduk.
Sabah erkenden saat 5:30’da Karabağ bölgesine Şuşa’ya doğru yola çıkıyoruz.
Birkaç saatlik yoldan sonra Karabağ bölgesine girerken Azerbaycan askerlerince oluşturulan kontrol noktasındayız.
Bizim isim listemiz güvenlik güçlerine verilmiş, geçişimiz hemen oldu. Ancak sivillere giriş kapalı.
Yol boyunca ilerlerken yakılmış yıkılmış yerleşim yerlerini görüyoruz. Özellikle öyle bir alan var ki bana deseler ki bu alanda milattan önce filanca medeniyet yaşamış inanırsınız. Ancak yakın zamana kadar ülkemizde orta ölçekli şehir büyüklüğünde Fuzuli isminde bir şehrin olduğunu söyledi arkadaşlarımız.
Taş taş üstünde kalmamış denir ya aynen öyle. İçimden “Demek ki fuzuli bir şehirmiş” esprisi geçsede kendi kendime tebessüm edip sesimi çıkarmadım.
Şuşa’ya doğru ilerledikçe iklim de değişiyor. Öyle bir yeşillik öyle bir manzara var ki!..
O topraklar için boşuna savaşılmıyormuş diyor insan…
Karadeniz’in yeşilliği kadar yeşillik, aynı zamanda düz alanlarda oldukça yüksek.
Otobüste bir taraftan Çırpınırdı Karadeniz ve Türk Marşları çalıyor, bir taraftan doğa harikası manzarayı seyrediyoruz.
Bakü’den 6 saatte vardığımız Şuşa yolları kaymak gibi asfalt. Türk müteahhitler yolları yapıyor. Zaferimizin 1. yılında 6 saatlik yol kaymak gibi asfalt yapılmış.
Bizim Yenişehir-Bilecik yolu 15 yıldan beri yapılmadı. İnsan nasıl üzülüyor. Nasıl bir sahipsiz memlekette yaşıyoruz diye kahroluyor.
Neyse, Şuşa’ya vardık. Şuşa’da ikamet yok. Şuşa öyle çok yakılıp yıkılmamış. Şehir ayakta. Kamu binalarının önünde Azerbaycan askerleri bekliyor.
Yıkılan hasar gören binaların tüm hızıyla tamiri yapılıyor.
Şehir içindeki gezimizin ardından cıdır yaylasına varıyoruz. Hani şu Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın yavlak oynadığı meydana.
Türk heyeti olarak Azerbaycanlı kardeşlerimizle cıdır yaylasında zafer nidaları atıyor ve “Ne oldu paşinyan!..” diyoruz.
Gece geç vakitlerde döndüğümüz Bakü’den ertesi gün sabahın yine erken saatlerinde Türkiye’ye gelmek üzere havaalanına gidiyoruz.
Tekrar Azerbaycan’a gelmek nasip olur mu, Bakü’yü, Şuşa’yı görmek nasip olur mu bilmiyorum ama Azerbaycan’ı çok özleyeceğim.
İmkanı olanlara tavsiyem vize, pasaport gerekmeden kimliğiniz ile gidilebilen Azerbaycan’a gitmenizi kardeşlerimizle hasbihal etmenizi, Türk yurdu memleketleri gezmenizi tavsiye ederim.
Hoşçakalın.