HER YER KAFES…
Her yer kafes… Yaşadığımız her bir yeri, içinden çıkılamaz hâle getirdiğimizde… Açık bir alanda olsak bile… Bu, hem bireyin hem toplumun sınırlayıcı düşünceleri ile ilgili durum… İç içe dürülü her bir âlem, bir öncekinin kafesi içinde… Kafesten kurtulmak gayrimümkün… Bireyin ve toplumun özgürlüğünün kısıtlanması; sadece yapılar, duvarlar, bariyerler ile açıklanamaz… Bireyi ve bireyleri asıl kısıtlayan, her bir yeri kafese dönüştüren; akılların kiraya verilmesi, mankurtlaşması… Kafes, sınırlanmış bir alan, dar bir çevre, özgürlüğün kısıtlanması… Toplumun ve bireylerin eylemlerini, düşüncelerini ve duygularını şekillendiren, özgürlükleri sınırlayan her bir şey; kafes… Fiziksel kafes, insanların hareket alanını sınırlayan yapı, mekân (hapishane vb. alan)… Psikolojik ve sosyal kafes, toplumsal dayatmalar, beklentiler, iş hayatı, çalışma saatleri, iş yükü ve kariyer hedefleri…
Her bir yerin, her bir şeyin kafese dönüşmesi; toplumun, yönetim sistemlerinin, bireylerden belirli davranışlar ve düşünce biçimlerini dayatmaları ile ilgili… Aile, eğitim, din, ekonomi, devlet vb. yapıların, insanların hayatlarını organize etmesiyle ve onları belirli bir kalıba sokmasıyla alâkalı… Bireyin özgürlüğünü ve düşüncelerini sınırlayan yapıdır, her bir yeri kafes yapan… Çocukken, ailelerimizin bize bireysel potansiyellerimiz ve yeteneklerimiz ile örtüşmeyen belirli bir yol haritası çizmeleridir, her bir yeri kafes yapan… Okulda edinilen kısıtlı bilgiler de bir bakıma her bir yeri kafes yapan… “Hayal gücü, bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıdır, ancak hayal gücü her yeri kaplar.” (Albert Einstein)… Sorgulanmayan toplumsal normlara uygun olarak şekillenen, bireylerin daha geniş bir zaviyeden düşünmelerine engel olan her bir şeydir, her bir yeri kafes yapan… ‘Benim gibi düşünmelisin’ dayatmalarıdır, her bir yeri kafes yapan… Her bir yeri kafes yapan her bir uygulama, bağnazlığın tek açıklaması olsa gerek… Sığ düşünen biri, kendini kafeste hapsolmuş bir kuş gibi hisseder, uçmak isteyip de uçamayan kanatları kırık kuş gibi… Her yeri kafes olmaktan çıkaran ise, belki de sadece dünya kafesinden alıp göğüs kafesinden verdiği bir nefes ve ses… Kafes içinde kafes, idrak edilmesi çok zor olan, nefes kesen bir durum… Yine de bilelim, ruhumuz da, beden denilen bir kafeste… Her birimiz, ‘sen, ben, o’ dediğimiz, Yunus Emre’nin deyimiyle ete kemiğe bürünen enfes görünenleriz…
Aklını birine ya da birilerine kiraya veren, düşünme zahmetine katlanmayan, her birey kendi içsel kafesini oluşturuyor… “Gerçek özgürlük, insanın kendi içsel hapsinden kurtulmasıdır. İnsan dışarıdaki kafesleri yıkmadan önce, içindeki zincirleri kırmalıdır.” (İbn Arabi, 1165-1240)… Bu, geçmiş travmalardan, korkulardan, güvensizliklerden veya toplumun kendilerine dayattığı dışlayıcı normlardan kaynaklanır… İçsel kafesler, bireyin düşüncelerini, duygularını ve kararlarını kısıtlayarak özgür bir şekilde hareket etmesine engel olmakta... Toplumsal yaptırımlardan korkarak özgün fikirlerini dile getiremeyen bir birey, kendi kafesini kendi yapmakta… Kendine güvenmemek ve sürekli başkalarının onayını aramak, kişinin kendini ifade etme kapasitesini daraltır. Kafeste olmak, dünyayı kafes sanmakla eş değer bir durum… “Bütün hayvanlar kafeste doğar; sadece bazı insanlar kafesin dışına çıkmaya cesaret eder.” (Friedrich Nietzsche)… “Gerçek özgürlük, bir kafeste değil, dış dünyada değil, içimizde bulunur.” (Mahatma Gandhi)… ‘Her yer kafes’, insanın toplumsal yapılar içinde nasıl şekillendiğini belirleyen, diğer yandan bu yapıları aşma ve özgürlüğünü elde etme mücadelesini anlatan bir söz olmalı… Hürriyet, kişinin kendi içsel ve dışsal kafeslerinden kurtulabilmesiyle mümkün… İçsel bağımsızlığı yakalamak, özgüvenle elde edilen doğru bilgiye erişimle olmalı… Sonrasında, toplumsal baskılara karşı direnç gösterilmeli, bireysel haklar bilinerek, toplumsal yapı ve sistem sorgulanmalı… Özgürlüğe giden yol zor elbette… Kafesten çıkabilmek, özgürce düşünebilmek ve sorgulayabilmek, emek ve sabır gerektirir… “Kafesin dışında uçmaya cesaret edemezsen, asla ne kadar özgür olduğunun farkına varamazsın.” (Ralph Waldo Emerson)… Kendimiz olabilmek, özgür olabilmenin, öz-farkındalığın ilk adımı… Bir sonraki adım, sağlıklı iletişim, toplumsal katılım ve kişisel gelişim… “Bilinç, insanı kafeslerden kurtaracak anahtardır. Gerçek bilgi, insanın kendi özgürlüğüne kavuşmasına yardımcı olur.” (İbn Sina/Avicenna)…
Gereği yapılmayan ve uygulanmayan, adı her ne olursa olsun, belli bir düşüncede ahkâm kesmekten ibaret bir hayat tarzıdır, her yerin kafes olması… Çoğu zaman iş, zaman ve hayat, duyguları ve düşünceleri sınırlayan sebeplere dönüşür… Toplumun beklediği başarı tanımları, bireyi sadece maddi kazanç peşinde koşturur, bireysel tatminin arka planda kaldığı bir hayata zorlar… Bu, insanları kafeste, fânusta yaşar hâle getirir… Bir düşünceye aşırı derecede ve sorgusuz-sualsiz körü körüne bağlı kılar; bunun dışındaki fikirleri önyargı ile düşünmeden, algılamadan reddeder… Bu ise, insanı, sadece, görebildiklerine dayalı bir bakış açısıyla olayları anlamaya zorlar… Böylesi bir kafeste olan, bağnaz/yobaz/tutucu/mutaassıp olan biridir… Yobazlığın her bir türü var… Bilimsel yobazlık, dinsel yobazlık… Meselâ, ‘no problem’ demekte sakınca görmeyenler, dünyanın her yerinde aynı sözler söylendiğinde anlaşılan bir çağrının (ezânın), illâ ‘Türkçesi olsun’ diyen bir yaklaşımla belki de farkında olmadan farklı ve kasıtlı bir tahribatın gönüllü görevlileri olmaktalar… Dinin gereklerini tatbik edemeyen biri, nasıl oluyor da din hakkında tam yetkili ve bilirkişi ağzıyla söz sarf edebiliyor? Bu yapıldığında, içi boş olan söz kırıntılarını bir araya getirmekten öte bir iş yapılmış olmuyor, aslında... Tereddüde düşülen bir hastalığın teşhisi konusunda bile birkaç doktorun bir araya gelip ortak bir karar vermesiyle tedavi sürecinin başlaması söz konusu iken, hangi engin tecrübe ve bilgi birikimi ile buna cüret ediliyor? Bu yapılan, yobazlık/bağnazlık, insanı kafeste, fânusta yaşamaya, düşünmemeye mahkûm kılmaktır… Kafesten çıkmak için, ne mi yapalım? Dilimizi tutup, hakkı haykıralım… Entelektüel/aydın/münevver olalım… Hakkı hakça söyleyeli, her daim hakkı tutalım, haklıyı tutalım, hakça paylaşalım, hak yemeyelim, hakkımızı ve haddimizi bilelim, hakkımızı arayalım, haklının yanında duralım, Hakk’a tutkun olalım ve elimizi taşın altına koyup taş üstüne taş koyalım… Farklı fikirlere tahammül edelim, sevgi diliyle, gönül diliyle güzel Türkçemizle görüşümüzü, düşüncemizi dillendirelim… Muhataplarımıza karşı beyin ve gönül süzgecinden geçirdiğimiz sabırlı, hoşgörülü, bir üslup ile hitap edelim… Doğru ve etkili iletişim için, teknolojiyi, kelimeleri, gönül dilimizi ve vücut dilimizi, doğru, etkili ve güzel kullanalım… Dayatılan politik platformlarda, belli düşünce kafeslerinde olmayalım… Dayatılan sistemlerin kurallarının bizi kafeslemesine geçit vermeyelim… Ne kafeste olalım, ne de birilerini kafese koyalım… Soralım, soruşturalım, araştıralım ve sonrasında işin doğrusunu yapalım… Kadim medeniyetimizden, ders almamız gereken ve bugün bile uygulamamız icap eden harikulade bir misâl: Hz Ömer halife iken, bir gece makamına ashaptan biri gelir. Selam verip oturur. Lâkin halife selamını almaz. İşiyle meşgul olmaya devam eder ve sahabe bekler… Sahabenin yüzüne bakmayan Hz. Ömer işini bitirip mumu söndürür. Bir başka mumu yakar ve o anda sahabenin selamını alır, konuşmaya başlar. Sahabe sorar; “Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve bir mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra konuşmaya başladın?” Hz Ömer cevap verir; “Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım, Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle konuşmaya başladım.”…
İnsanın en büyük kafesi, kendi nefsi/egosu… Nefsin hapsinden kurtulmak, gerçek özgürlüğe ulaşmanın tek yolu… “Gerçek özgürlük, yalnızca Allah'a teslimiyette bulunarak elde edilir. O zaman her türlü kafesten kurtulmuş oluruz.” (Gazali)… “Gerçek özgürlük, dünyevî arzulara ve tutkulara esir olmamakta yatar.” (Ahmet Yesevî)… Unutmayalım, özgürlüğün ne olduğunu bilmeyen biri, içinde yaşadığı yeri (kafesi) kendi yuvası sanır… Mâlum, kafesin içinde doğan kuş, uçmayı hastalık sanır… Selam, sevgi ve saygılarımla… https://bit.ly/muzafferceven kanalımı takip etmeniz, linki paylaşıp destek olmanız, olumlu-olumsuz görüşlerinizi, eleştirilerinizi iletmeniz dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.