Taner Bilgin’den Ertuğrul Gazi ve Söğüt Şenlikleri Üzerine Derinlemesine Konferans
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Taner Bilgin, 743. Söğüt Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Şenlikleri çerçevesinde önemli bir konferans verdi. Prof. Bilgin, Söğüt’ün tarihini ve şenliklerin kültürel etkilerini ele aldı.
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Taner Bilgin, 743. Söğüt Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Şenlikleri kapsamında önemli bir konferans verdi. Konferans, 6 Eylül Cuma günü saat 16:00’da Söğüt Hamidiye İdadisi'nde gerçekleşti. Bilgin, "Geçmişten Günümüze Söğüt ve Söğüt Şenlikleri" başlıklı konuşmasında, Söğüt'ün tarihsel önemini ve şenliklerin kültürel miras üzerindeki etkilerini derinlemesine inceledi.
Prof. Dr. Taner Bilgin, konuşmasında Ertuğrul Gazi’nin Anadolu’nun kapılarını Türklere açan ve Osmanlı Devleti’nin temellerini atan önemli bir figür olduğuna vurgu yaptı. 743. kez düzenlenen törenlerin, 7,5 asırlık bir geçmişe sahip olduğunu belirtti ve bu törenlerin önemini anlattı. Ayrıca, Söğüt’ün Osmanlı tarihindeki yerine ve Şeyh Edebali’nin rolüne değindi.
Konferans, tarihi mekânların önemi üzerine yapılan açıklamalar ve Ertuğrul Gazi’nin Osmanlı Devleti’nin kuruluşundaki rolü hakkında değerli bilgiler sundu.
Prof. Dr. Taner Bilgin yapmış olduğu konuşmada şu ifadelere yer verdi:
ERTUĞRUL GAZİYİ ANMA VE SÖĞÜT ŞENLİKLERİ
Yıl 1071. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Destansı Malazgirt zaferiyle birlikte dünyanın kaderini değiştirecek bir olaya imza attı. Zira bu tarihten itibaren Anadolu’nun kapıları Türklere açıldığı gibi, Anadolu yoğun ve istikrarlı bir şekilde yeni ev sahibi olan Türk boyları tarafından yurt haline getiriliyordu.
Ancak o tarihte hiç kimse, 6 asır boyunca 3 kıtada tüm dünyaya hükmedecek olan Osmanlı Devletinin de tohumlarının atıldığının farkında değildi.
Bunu gerçekleştiren ise Osmanlı Devletinin Kurucusu olan Osman Bey’in babası Ertuğrul Gaziydi.
Ertuğrul Gazi, geniş bir coğrafyaya 6 asır hükmeden bir medeniyetin temelini atması, güç, adalet ve iyilik timsali olmasıyla yüz yıllardır yad edilmektedir. Bugün de Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri olarak ifade edilen törenlerin 743’üncüsünü gerçekleştirmek için burada toplanmış bulunuyoruz.
Sayın Valim, Sayın Başsavcım, Sayın Paşam, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Rektörüm, çok kıymetli Hazirun, Hanımefendiler, Beyefendiler, Dedem Ertuğrul Gazi Otağına, Ata Ocağına Hoş geldiniz Sefalar getirdiniz.
Evet, az önce de ifade ettiğim üzere bu sene 743’üncüsünü düzenlemekte olduğumuz bu tören, dünyada ilkler arasındadır. Dilek olay 7,5 asırdır bu törenler aralıksız bir şekilde devam etmektedir ve var olduğumuz sürece de devam edecektir.
Bugün sizlere önce Ertuğrul Gaziden, sonrasında da Osmanlı Devletinin neşvünema bulduğu Söğüt’e gelişinden ve bu törenlerin öneminden kısaca bahsetmeye çalışacağım.
Ancak önce içinde bulunduğumuz bu tarihi mekânları da sayın valimizin müsaadesi olursa kısaca anlatmak isterim.
Yıldız Suikastı, 21 Temmuz 1905 (Her zamankinden farklı olarak şeyhülislamla birkaç dakikalık konuşması arabaya geç gitmesine neden olmuştur.)
SÖĞÜTÜN ÖNEMİ
Söğüt Türk tarihi açısından farklı bir öneme sahiptir. Zira Türklerin kurmuş olduğu Osmanlı gibi büyük imparatorluğun yeşerdiği ve geniş coğrafyalara yayıldığı mümtaz beldedir.
Yine önemli bir değer olan ve Osmanlı Devletinin manevi kurucularından Osman Gazi’nin kayın pederi Şeyh Edebali bu coğrafyada yaşamış ve hem Ertuğrul Gazi’ye hem de Osman Bey’e akıl hocalığı yaparak önder olmuştur.
O dönemlerde devletin meşruiyeti açısından en önemli gereklilik ve göstergelerden birisi olan hutbeyi Karcahisar’da okuyan Dursun Fakih Türbesi’de Söğüt sınırları içerisindedir.
Kimdir Ertuğrul Gazi?
Ertuğrul Gazi, şahsiyetiyle, dönemindeki gazalarıyla, kahramanlığıyla tarihe damga vurmuş liderlerden biridir.
Burada özellikle şunu ifade etmek gerekiyor. Zira biz her ne kadar devletin adını Osman Bey’le bilsek de, devletin ismi her ne kadar “Osmanlı” olsa da o mayayı atan, Osman Bey’e devlet kuracak güce sahip bir beylik ve yurt bırakan, Komutanlar bırakan Ertuğrul Gazi Beydir.
Kimi kaynaklarda 1188, kimi kaynaklarda 1189 yılında doğduğu ifade edilen Ertuğrul Gazi, Oğuz Türklerinin Bozok Koluna bağlı Kayı Boyundan Gündüzalp’in 4 oğlundan 3’üncüsüdür. Annesi Hayma hatundur. Eşi ise Halime hatundur.
9. asırda Ertuğrul Gazi’nin ataları Moğol istilası sonrası Buhara ve Semerkant üzerinden Horasan bölgesine gelip yerleşmişlerdir. 11. asrın ikinci yarısından itibaren de Selçuklular ile birlikte Azerbaycan üzerinden Doğu Anadolu’ya Van Gölü’nün batısında yer alan Ahlat’a ulaşmışlardır.
Ertuğrul Gazi ve kardeşleri babalarının ölümü üzerine ihtilafa düşmüştür. Annesi Hayma Ana ve küçük kardeşi Dündar Bey´i yanına alan Ertuğrul Gazi 400 çadırlık aşiretiyle Erzurum Pasinlerdeki Sürmeliçukur yöresine göç etmiştir. Abileri Sungur Tekin ve Gündoğdu ise eski yurtları olan Horasan’a döndü.
Dolayısıyla Ertuğrul Gazi liderliğindeki Kayı Boyunun Söğüt’e geliş yolculuğu Ahlat’tan başlamıştır. Sivas yakınlarında Selçuklu Ordusu ile büyük bir Moğol ordusu arasında yapılan savaşta Ertuğrul Gazi ve Alpleri Selçuklu ordusuna yardım etmiş ve Selçuklu Devletinin savaşı kazanmasını sağlamıştır.
Ertuğrul Gazi’nin yardımını karşılıksız bırakmayan Sultan Alâeddin, bu cesur Türkmen beyine Ankara’da Karacadağ ve çevresini “yurtluk” olarak vermiştir.
Ertuğrul Gazi Karacadağ’a yerleşince, Ankara ve Eskişehir arasındaki bölgede Bizanslılara karşı mücadele edip akınlar düzenlemiştir.
Bu sırada I. Alâeddin Keykubad ülkesinin batı sınırlarını itaat altına almak amacıyla Bizans topraklarına bir sefer düzenlemiştir. Konya’dan 1231 yılında hareket eden ordu Eskişehir’e geldiğinde Ertuğrul Bey de maiyetiyle birlikte buraya gelerek sultana katılmıştır. Selçuklu ordusuyla İznik Rum İmparatoru Teodoros’a bağlı birlikler arasında bugünkü Pazaryeri ile Bozüyük arasındaki Ermeniderbendi denilen yerde yapılan savaşı, Ertuğrul Bey’in emrindeki akıncı süvarilerinin başarılı mücadelesi sonucunda Selçuklu ordusu kazanmıştır.
Bu başarılarından ötürü Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad, Domaniç ile Söğüt ve çevresini Ertuğrul Gazi´ye yurt olarak verdi.
Böylece 1231 tarihinden itibaren Ertuğrul Gazi ve Kayı Boyu bugün Bilecik’in Söğüt ve Kütahya’nın Domaniç ilçeleri sınırları içinde kalan bölgeye yerleşmiştir.
Yaz aylarını Domaniç yaylalarında, kışı ise Söğüt’te geçiren Ertuğrul Gazi, Selçuklu Devleti’nin kuzey-batı uç sınırlarını en iyi şekilde koruyup, güvenliği sağlamıştır. Bizans tekfurlarına karşı kazandığı zaferlerden dolayı da “Gazi” unvanını alacaktır.
Ertuğrul Gazi Söğüt ve çevresine yerleştikten sonra Bizans sınırı boylarında bulunan diğer uç beyleriyle birlikte mücadeleyi sürdürdüğü gibi komşu Rum beyleriyle (tekfurlar) dostluk kurmayı da ihmal etmemiştir. Özellikle Belocome (Bilecik) ve Lefke, (bugünkü adı Osmaneli) tekfurları Ertuğrul Bey ile gayet iyi geçiniyorlardı.
Ancak Ertuğrul Gazi zaman zaman Bizans sınırındaki bölgelere akınlar düzenliyordu. Onun Bizans’a karşı yaptığı bu akınlar sırasında çevrede bulunan Akça Koca, Samsa Çavuş, Kara Tegin, Aykut Alp ve Konuralp gibi tecrübeli uç beyleri de etrafında toplanmışlardı. Böylece Söğüt’e yerleşmiş olan Kayı aşireti her geçen gün biraz daha büyüyerek kuvvetleniyordu.
1243 Kösedağ Savaşı sonrası Selçuklu Devleti’nin Moğolların idaresi altına girdiği bir zamanda Anadolu’daki Türk Beylikleri Selçukludan tek tek ayrılırken, Ertuğrul Gazi vefakârlık gösterdi ve Selçuklulara bağlı bir uç beyi olarak faaliyetlerini sürdürdü. Ertuğrul Gazi’nin bu vefakârlığının neticesinde Anadolu’nun dört bir tarafından gelen gaziler, dervişler, âlimler ve diğer yörelerdeki Türkmenler onun sancağı altında toplanmaya başlamıştır.
Samsa Çavuş, Konur Alp, Turgut Alp, Akçakoca gibi beyler de hem Ertuğrul Gazi’nin hem de sonrasında oğlu Osman Bey’in yanında yer alarak devletin kuruluşunda önemli vazifeler üstlenmiştir.
Onlarca Türk boyu ve beylerinin arasında acaba neden Ertuğrul Gazi bu kadar öne çıktı? Şeklinde bir soru akla gelebilir.
Her şeyden önce Ertuğrul Gazi, idarede son derece adaletliydi. Bu nedenle Osmanlı Devleti dediğimizde adaleti önceleyen, insanı önceleyen bir devlet görüyoruz.
Yine Ertuğrul Gazi, Dervişlere, Alimlere, Ahi Evranlara çok itibar gösterdi. El üstünde tuttu. Onların nasihatlarını önemsedi. “İnsanı Yaşat ki Devlet yaşasın” düsturundan hiç ayrılmayarak Adaleti el üstünde tutarak İnsanı merkeze aldı.
Böylece devletin temellerini adalet üzerine inşa etti.
Ondan sonra gelen nesilde elbette ki bu geleneği sürdürdü.
ERTUĞRUL GAZİ SONRASI
Çevresindeki beylik ve devletlerin durumlarını, siyasi şartlarını iyi analiz eden, komşularıyla daima iyi geçinerek Osmanlı’nın temellerini atan Ertuğrul Gazi’nin vefatından sonra yerine en küçük oğlu Osman Bey geçti.
Osman Bey tarafından 1299 tarihinde Söğüt’te kurulan Osmanlı Devleti, kısa sürede genişlemeye başladı. Osman Bey’in uyguladığı ilahı kelematullah anlayışı, fethettiği bölgelerdeki adaletli yönetimi uç bölgesindeki gayrimüslimlerin bile saygısını kazanmasını sağladı. Böylece kısa süre içinde devletin sınırları Bursa’ya kadar dayandı.
Balkanlar alınırken 1350 li yıllarda,
İstanbul 1453, Trabzon 1461, Diyarbakır ve Doğu Anadolu 1515’te alınmıştı.
ANKARA- FETRET
1402 yılında gerçekleşen Ankara savaşıyla devlet yıkılma tehlikesi yaşamıştır. Nitekim Timur ile Yıldırım Beyazıt arasında Çubuk Ovasında gerçekleşen savaşı Timur kazanmış ve Anadolu’da tam bir kaos ortamı yaşandığı gibi devlet, daha kuruluş aşamasında yıkılma tehlikesi yaşamıştır.
11 yıl devam eden ve Fetret Devri olarak ifade edilen bu dönemde Çelebi Mehmed kardeşleri arasındaki taht kavgalarına son vererek Anadolu’daki kargaşayı sonlandırmıştır. Bu nedenle de kendisine “Osmanlı Devletinin II. Kurucusu” denilmektedir.
Çelebi Mehmet’te Söğüt’e, ayrı bir önem vermiştir. Zira bugün kaymakamlık binamızın hemen sol çaprazında ulu çınarların arasında bulunan cami, Çelebi Mehmed zamanında yaptırılmıştır. Aynı zamanda Ertuğrul Gazi Türbesi de yine Çelebi Mehmed zamanında türbeye dönüştürülmüştür.
Yine Osmanlı padişahlarından III. Mustafa ve Sultan II. Abdülhamid Han’da Söğüt’e büyük bir önem atfetmiş, buradaki Osmanlı yapılarını ve özellikle de Ertuğrul Gazi Türbesinde onarım gerçekleştirmiştir.
Büyük bunalım zamanlarında Osmanlı Padişahlarının temele, öze döndüğünü görmekteyiz.
II. Abdülhamit de kimlik inşa etme sürecinde Ertuğrul Gazi’yi ön plana alacaktır.
Mesela
Bizzat Sultan II. Abdülhamit tarafından
Ertuğrul Sancağı, 30 Ağustos 1885
Sancağın teşkiliyle birlikte imparatorluğun kökenlerinin ön plana çıkarılması isteğinin bir yansıması olarak II. Abdülhamid döneminde Bilecik ve Söğüt çevresinde birçok tarihi yapı onarıldı ve birçok yeni müessese inşa edildi. Bunun yanında Karakeçili Aşireti tarafından Ertuğrul Gaziyi Anma merasimine resmi bir hüviyet kazandırıldı.
Söğüt Süvari Bölüğü, sarayın en civanmert teşkilatı olan ve Bilecik ve Söğüt civarında yaşayan Karakeçililerden kurulan bu 200 Kişilik mızraklı maiyet bölüğüne Abdülhamit’in büyük itimadı vardı. Bu bölüğün başında bulunan Mehmed Efendi ve bölüğe mensup bir kişiyle Abdülhamid’in yatak odasının yanındaki odada kalırdı. Onlara “öz hemşerilerim” derdi. Alman İmparatoru Wilhelm geldiğinde Söğüt Süvari Bölüğünü “Akrabalarım” diye tanıtmıştı.
Ertuğrul Alayı,
Ertuğrul Yatı,
Ertuğrul Gazetesi.
Yıldırım Beyazıd’ın oğullarından birisi Ertuğrul’dur.
Son padişah Vahdettin’in 1 oğlu olmuştur. Ona da Mehmed Ertuğrul ismini koymuştur.
Sultan II. Abdülhamid torununa Ertuğrul Osman ismini koymuştur. Ertuğrul Osman son Osmanlı olarak bilinir. Son Osmanlı Şehzadesi de 2009 yılında vefat etmiştir.
MİLLİ MÜCADELE YILLARI
Başlangıçta Söğüt Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Heyeti adıyla kurulan milli teşkilât, Sivas Kongresi sonrasında Kasım ayı içinde Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almıştır.
Ekim ayında kurulan Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 15–16 Kasım 1919 tarihinde yapılan ilk toplantısında Abdullah Efendi (Temurlenkoğlu) cemiyetin başkanlığına seçilmiştir.
Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin diğer azaları ise Cevdet Bey (Baybura),
Müftü Mustafa Efendi (Kileci),
Nuri (Büyüktuğrul),
Ali Osman Efendi (Yazgan),
Sabri (İpek) Bey
Mehmet (Madenoğlu) Bey ile
Halil Efendi (Işık), Necip Bey (Soydan),
Halil Işık ve Necip Soydan Birinci Büyük Millet Meclisinde Ertuğrul Sancağı (Bilecik) Mebusu olarak görev yapmışlardır.
Bunun yanında Söğüt’ten toplanan kadınlar ve küçük çocuklar İnönü önlerindeki mevziilerde siper kazmaya başlamıştı
Ne yazık ki
SÖĞÜTÜN İŞGALİ
9 Ocak 1921 gecesi
26 Mart 1921 tarihinde
10-24 Temmuz 1921
13 Ay boyunca işgal altında kalmış ve 6 Eylül 1922’de yani 102 yıl önce bugün düşman işgalinden kurtarılmıştır.
Yunan ordusu İpek Fabrikalarını yakmış, dut ağaçlarını kesmiş, ne yazık ki en önemli değerimiz olan Ertuğrul Gazi Hazretlerinin Türbesini yakmıştır.
ERTUĞRUL GAZİ’Yİ ANMA TÖRENLERİ VE SÖĞÜT ŞENLİKLERİ
ERTUĞRUL GAZİ’NİN BABASININ adı tarihi kayıtlarda iki ayrı şekilde belirtilmiştir. İlk Osmanlı tarihçilerinden Ahmedî, Enverî ve Karamânî Mehmed Paşa babasının Gündüz Alp olduğunu yazarlarken Oruç b. Âdil, Âşıkpaşazâde ve Neşrî gibi tarihçiler onun adını Süleyman Şah olarak kaydetmişlerdir. Bu ikinci kaynak grubunda verilen bilgilerin doğru olmadığı bugün kesinleşmiş gibidir. Nitekim ele geçen Osman Bey’e ait bir sikkede “Osman b. Ertuğrul b. Gündüz Alp” ibaresinin bulunması bu fikri daha da güçlendirmiştir.
Ertuğrul Gazi, 1281 yılında Söğüt’te vefat etmiştir. Vefatından sonra da Söğüt’te (Milli Mücadele dönemindeki işgal yılları haricinde) her yıl Eylül ayının 2. Haftasına denk gelen Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri Ertuğrul Gazi´yi anma törenleri yapılmaktadır.
Bu törenlerde Oğuz boyları, Karakeçili Aşireti, Türkmen boyları, ülkemizin birçok bölgesinden gelen Yörükler ve Ertuğrul Gazinin torunları katılmaktadır.
Kayı aşiretine mensup olanlar ve özellikle Karakeçili aşireti Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra onun türbesini mânevî bir ziyaret yeri haline getirmişler ve yıllarca burayı ziyaret ederek şölenler tertiplemiş, cirit, güreş gibi millî oyunlarla atalarını anmışlardır.
Tarihsel süreç içinde törenler nasıl başlamıştır nasıl devam etmiştir.
Özellikle Sultan II. Abdülhamit döneminde Ertuğrul Gaziyi Anma törenlerinin yapıldığını ve Sultan II. Abdülhamit’in özel fotoğrafçısını Söğüt’e göndererek bu merasimlerde fotoğraf çektirdiğini görmekteyiz.
Mesela 1895 yılında Ertuğrul Gaziyi Anma merasimine katılan Karakeçili Aşireti yörüklerini gösteren bir fotoğraf Malumat Mecmuası’nın dördüncü sayısının 88. sayfasında “Ziyaret-i Türbe-i Ertuğrul ve Karakeçili Aşireti” başlığıyla paylaşılmıştır.
Yazıda; Karakeçili Aşireti’nin her sene Söğüt’teki türbeyi ziyaret etmeyi uğurlu bir adet edindiği ifade edildikten sonra bu aşiretin o tarihteki reisi Hacı Bekir Sıddık beyin bir resmi konulmuş ve yine şu bilgiler verilmiştir.
“Karakeçili Aşireti Eskişehir dahilinde 32 köy teşkil edecek derecede efradı çoktu. Bu köylerden 9’u Söğüt dahilinde, 6’sı Kütahya’da, 6’sı Eskişehir civarında olup geri kalanı çevre illerdedir.
Ziyaret vakti gelmeden 15 gün evvel Karakeçili Aşireti Reis’i tarafından her köye birer name-i mahsus gönderilir ve ziyaretçiler Söğüt kazası dahilinde Oluklu köyünde toplanır. Yürüyüş esnasında önlerinde Zaptiye neferi olduğu ve kendileri Süvari bulundukları halde Osmanlı bayraklarını hamil olarak milli şarkıyı söyleyerek yürürler. Ertuğrul türbesine vardıklarında hepsi saygı gösterilerinde bulunur ve üç dört gün ibadet ile meşgul olurlar.
Aşiretin oralara varması adeta bir milli düğün halini alır. Hükümet memurları tarafından da haklarında lütufkârane muamele edilir.
Dönemin padişahı, Söğüt başta olmak üzere Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenliklerine büyük önem vermiş ve bu dönemde şenlikler milli ve dini bir bayram statüsüne kavuşmuştur.
Ayrıca bu dönemde şenliklerde padişahın bir temsilcisi bulunmak koşuluyla resmi bir nitelik kazanır ve yine padişahın temsilcisi, bu dönemde Söğüt’e gelen Karakeçili beylerine, Oymak reislerine padişah tarafından verilen nişanları dağıtır ve törene Yıldız Sarayı’ndan gelen askeri bir birlik ile bando birliğinin eşlik etmesini sağlardı.
ANLATILARDA SÖĞÜT ŞENLİKLERİ
Kurtköylü Edebiyat öğretmeni Ali Erdal Beyin anlatımıyla veriyorum. 1984 yılında Eskişehir’e bağlı Sarıcakaya’nın bir köyüne gitmiştik. Bizi ağırlayan ev sahibi, babasının sene boyunca cins bir at beslediğini ve bu uğraşının tek gayesinin senede 3 gün olan Ertuğrul Gazi İhtifaline (Anma törenlerine) katılmak olduğunu ifade etmişti. Öyle önemli bir törene sıradan bir atla gidilmez dermiş, Törenlere gidişten dönüşe kadar da tuzsuz ayran içilirmiş. Yolda susamamak için. Konuşmasının sonuna da Ali Erdal hoca şu şekilde ekliyordu. Değerlerimize burun kıvırıp Japonların ruhsuz çay içme törenlerine hayran olanlara güler misiniz, kızar mısınız?
İbrahim Hakkı Konyalı’da Söğüt şenlikleri ile ilgili şu bilgileri veriyor; 35 yıl faal bir halde gazetecilik yaptım, birçok törende bulundum. 1956 yılında yapılan Ertuğrul Gazi ihtifalinde bulundum. Hiçbir tören Ertuğrul Gazi İhtifali kadar samimi, içten ve ihtişamlı olmamıştır. Bazı gazeteler törene katılanları 40 bin olarak ifade ettiler. Bunun yarısını mübalağa payı olarak bertaraf edersek 20 bin kişi bu törene iştirak etmiştir. Bunların 1500 kadarı atlı idi. Tören Türk’e yakışan bir olgunluk, ağırlık, tevazu ve eşitlik içinde yapılmıştır. Polisi bulunmayan ilçe merkezinde 20 bin kişi, 1500 atlı 3 gün yemişler, yatıp kalkmışlar, ananevi ziyaretlerini yapmışlar, bineklerini barındırmışlar, bir kimsenin burnu kanamamış, tek bir adli vaka olmamıştır.
Cemal Oğuz Öcal 1948 yılında katıldığı Törenleri şu şekilde aktarmıştı;
“…merasim alayı şu şekilde tertiplenmişti; geleneğe göre, atların rengi de göz önünde tutularak, yaşlılar önde birinci bölüğü, orta yaşlılar ortada ikinci bölüğü, gençler sonda üçüncü bölüğü teşkil ettiler.
Alayın önünde kalkanlı yiğitler vardı ve ‘yiğit başı’ denilen bir zeybek onlara komuta ediyordu. Bu heyecanı anlatmaya imkan yoktu. Tören, bandonun çaldığı İstiklal Marşı ile saat 10:00’ da başladı. Kaymakam vekilinin konuşmasından sonra Atatürk anıtına çelenkler konuldu ve bundan sonra hep birlikte Ertuğrul Gazi türbesinin bulunduğu alana hareket edildi. Kafilenin önünde davul, zurna çalıyor, at sesleri, insan sesleri birbirine karışıyordu. Hava gayet güzel ve insanlar neşeliydi…”
1960’lı yılların başlarında şenliklerde görev yapan Süleyman Akıncı gelen Yörükler için yapılanları şu şekilde ifade ediyordu;
“1961 yılında, vali Sedat Kirtetepe’nin verdiği görev münasebetiyle şenliklerde bulundum. Kendimize göre kutlama programı hazırladık. Dağlardan genç meşelerden kesmek suretiyle anlayabildiğimiz kadarıyla edindiğimiz bilgilere göre otantiğine uygun olmak şartıyla Yörüklerin kalabilecekleri konaklar, çadırlar hazırladık.
Bu çadırların içinde bir tarafta Yörüklerin diğer tarafta ise hayvanların durduğu yer vardı. Hayvanların durduğu yer ise keçi, kuzu ve oğlakların durduğu yer olarak ayrı şekildeydi. Orada ayrıntılı bir örnekleme yaşatılmaya çalışıldı.”
Safa Öcal’da 1962 yılında şenliklerle ilgili şu bilgileri aktarmıştı:
“1962’ de yapılan törenlere zamanın Cumhurbaşkanı Orgeneral Cemal Gürsel de iştirak etmişti. Gürsel, tören sabahı açık bir arabada, bir yanında Bilecik Valisi, bir yanında Eskişehir Valisi ile geldiler. Kaymakamlık makamında bir müddet istirahat eden Gürsel’e ayrıca Eskişehir’de görevli ve tuğgeneral rütbesinde olan Muhsin Batur refakat etmekteydiler.”
Her dönemde büyük bir coşku içinde kutlanan şenliklere, devam eden yıllarda, devlet büyüklerinin katılımı da artmıştır.
Süleyman Akıncı’nın da 1972 yılı şenlikleri hakkındaki aktarımları da şu şekildedir;
“1972 yılında daha önceden hazırlanmış programa göre sunuculuk görevi yaptım. Tüm civar köylerden toplanma dışında, Antep, Maraş özellikle Antalya tarafından Yörük kökenli aileler şenliklere katıldı.
Kalacakları yerler tespit edildi. Biz hariçten gelenler gibi orayı şenlendirmek, şekillendirmek açısından bize düşen görev bazında ne yapabileceksek onları aktarmaya çalıştık. Ayrıca daha fazla politikacı katılmaya başladı. Evvelden bu kadar yoktu ve yerel halk katılıyordu.
Katılanlar kendi yöresine ait, atalarından kalan giysileri giyerek buraya geliyor ve oyunlar oynuyorlardı.”
1980’li yıllara gelindiğinde şenlikler kapsamında daha önce bahsedilen aktivitelere ek olarak, “Tarih Seminerleri” düzenlenmeye başlamıştır.
1986 yılında bu seminerler “Milletlerarası Osmanlı Sempozyumu” şeklini almış ve şenlik bu yönüyle bilimsel bir ağırlık da kazanmıştır. Aynı zamanda çeşitli üniversitelerden bilim adamlarının katılımı ile bu tören ve seminerler gerçekleştirilir.
Nesrin Kirazoğlu’nun ifadeleri şu şekildedir;
“İlk 1983 yılında katılmıştım. O günden bu yana büyüdü kesinlikle birçok şey baya değişikliğe uğradı bence. Aynı şeyler yapılıyor gibi görünse de, kalabalık ve katılımcı oranı kesinlikle arttı, gittikçe de artıyor. Bu devlet kapsamına alındıktan sonra daha da çok artış oldu. O zaman ki eski otantik havası yok ne yazık ki. İlk katıldığım yılda mesela Yörük kadınları temsili kına gecesine tanık olmuştum, çok etkilenmiştim. Bunun gibi aktiviteler kim bilir kaç yıldır yapılmıyor. Bunların yerine daha modern aktiviteler seçilmiş. Keşke böyle olmasa… Yani eğer Ertuğrul Gazi’yi anacaksak, o dönemi, onun yaşadığı dönemi yaşatmaya çalışacaksak, onlar yapılmalı yine aynı şekilde onlar süregelmeliydi.”
ŞİFALI PİLAV: Şenliklere gelen herkese dağıtılan, şenliklerin başlangıcından itibaren var olan ve herkes tarafından şifalı olduğuna inanılan bir gelenek haline gelen şifalı pilavın önemi şenlikler için büyüktür.
Her yıl, bölge halkının misafirlerini en iyi şekilde ağırlaması, ikramda bulunması, halkın gönüllü olarak pirinç, bulgur, hayvan, yağ ve üzüm vermesi ve bu sırada pişirilen pilava “Şifalı pilav” denilmesi ve buna inanılması cömertlik göstergesidir. Dede Korkut destanlarında anlatılan “Tepe gibi et, göl gibi kımız” ifadesi, burada “Tepe gibi pilav ve üzüm” olmuştur. Böylece destanlarla da bir bağ kurulmuştur. Şu söz bölgede oldukça yaygındır: “Pilav öyle tepe gibi yığılmalı ki, etrafına halkalananlar, pilavın azalıp tepenin alçalması ile birbirini görmeli.”
Günümüzde pirinç, fabrikalardan toptan alınır ancak eskiden pirinç, bulgur, üzüm, hayvan halk tarafından toplanır, imkânı olanlar ise toplanan malzemeleri şifalı pilav yapımında kullanılması için Söğüt’e bizzat getirirdi.
Şenlikler için köye gidenler, pilav için erzakı toplanmış halde bulurdu. Söğüt ve çevre köylerindeki Halk, caminin girişinde bu işe tahsis edilmiş köşeye Anma törenlerinde kullanılmak üzere bulgurlarını getirip dökerdi. Burada iki duruma dikkat etmek gerekir. Birincisi, herkesin alabileceği bir yere döküldüğü halde, hırsızlık olmadığı gibi, ikincisi, kimin, ne kadar verdiğinin belli olmamasıdır.
Köylerden alınan bu bulgur ve pirinçler Söğüt’te toplanır, dualar okunduktan sonra Söğüt halkı veya dışardan gelen yürükler tarafından pilav yapılırdı. Bu pilavın şifalı olduğuna inanılmasının başlıca nedeni de aslında bu pilavda karınca kararınca herkesin bir katkısının olmasından kaynaklanmaktaydı.
Son Söz…
Geçmişten günümüze kadar yapılan törenlerin tarihsel sürecine bakıldığında değişmeyen tek şey, Ertuğrul Gazi’yi anma konusudur. Bahsedildiği üzere, İnsanların Söğüt’e gelme amacı, Ertuğrul Gazi türbesini ziyaret etmek ve ona karşı olan bağlılığını ve vefasını göstermektir.
Bu nedenle şenlikler her zaman Türk halkı için büyük öneme sahip olacaktır.
SON OLARAK
Türk tarihi ve medeniyeti, ilim, irfan ve irade değerlerinin üzerinde yükselmiş,
Dursun Fakih ilmi, Şeyh Edebali irfanı, Ertuğrul Gazi ve ahfâdı ise iradeyi temsil etmiştir.
Dursun Fakihler kâinattaki var olan sırları yakalamaya çalıştı, Onlar yakaladıkça Osmanlı Devleti yükseldi.
Şeyh Edebalıların irfanı kaba, zalim, bencil bir güce dönüşmesin diye ilme yol gösterdi. Yöneticilerin Ortaya koyduğu irade ise yedi iklimi üç kıtayı etkiledi.
Bu üç değerin geçirdiği zafiyetin bedeli ağır oldu.
Fakat milletleri büyük yapan onların hep zirvede olmaları değil, düştükleri zaman tekrar ayağa kalkabilme kabiliyetlerini muhafaza edebilmeleridir.
Bu kabiliyet Aziz Türk milletinde mevcuttur.
Bunun için köklerde var olan değerlerin yeniden idrak edilmesi ve anlaşılması gerekmektedir.
Anadolu’da Türklük ve İslâmlığı tesis eden,
Dünya tarihine yeni istikametler, verip,;
Mükemmel medeniyet eserleri vücuda getiren,
Beşeriyete büyük insanlık örnekleri veren aziz Türk milleti ve onun muhtelif boy ve oymakları,
Mâverâ-yi şarkın nihayetsiz ufuklarından kopup,
Altayların, Karakurumların keskin yamaçlarından aşarak, taşarak çarpışa çarpışa bugünkü Türk yurdunu vücuda getirmiştir.
Bu asîl kan uzun asırlar boyunca,
Harikalar ve mucizeler yaratmış,
Bütün engellere karşı koymuş,
Varlığını korumuş,
Saflığını muhafaza etmiş ve bazen bütün bir husumet dünyası karşısında kudretini, şevketini ve dehasını ispat etmiştir.
İşte Ertuğrul Gazi, damarlarında böyle kudretli bir kanın dolaştığı Türk milletinin sembolü, bu yurdun ilk fâtihi ve büyük Türk evlâdıdır.
Ertuğrul Gazi şahsiyeti ve tarihî rolü ile daima Anadolu Türklüğünün sembolü, olacak, her devirde her Türk evladı tarafından saygı ve hürmet hisleri ile anılacaktır.
Bu büyük Türk evlâdının, ATAM Ertuğrul Gazi'nin, ruhu şâd olsun.
Bu haber toplam 462 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.