TOPRAK KAYNAKLARININ KORUNMASINDA YÖNETİMSEL ETKENLER
Toprak kaynaklarının kısıtlılığı, korunması, ıslahı ve verimli kullanılması koşulları, bu işlevlerin temel bir devlet sorumluluğu olmasını gerektirmektedir. Sorun, geçmişte bu anlamda ele alındığından, hizmet başarıları tartışılsa bile gerek Tarım, gerekse Köyişleri Bakanlığı bünyelerinde, konuyla özel görevli kurumsal yapılanmalara geçilmiş, kuşkusuz önemli hizmetler de verilmiştir. Ne var ki, özellikle seksenli yılların sonrasında, geçmişte coşkuyla oluşturulmuş, çalışanlarının özverileriyle son derece değerli ve belirleyici hizmetler üretmiş kamu kuruluşlarının yapıları değiştirilmiş, iddiaları azaltılmış, hizmet kapsamları daraltılmıştır. Toprak ve su kaynaklarının korunması, ıslahı ve verimli kılınması amacı açısından son derece kalıcı ve etkili hizmetler üretmiş olan TOPRAK SU Genel Müdürlüğü gibi başarılı bir kuruluş, kapatılarak hizmetleri daha küçük üniteler bazında güdükleştirilmiştir. Yeni yapısıyla, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının konuya ilişkin görev ve hizmet sorumlulukları belirsizleşmiş, etkisizleşmiştir. Sorun adeta, sahipsiz bırakılmış, çok sayıda yasal düzenlemeyle yetkili, çok sayıda kuruluş güya sorumlu kılınmış, aslında açık bir görev ve hizmet kargaşası yaratılmıştır.
Günümüzde toprak koruma ve arazi iyileştirme genel amaçlarına dönük işlevlerle yüklenmiş çok sayıda kuruluş bulunmaktadır. Bakanlık ölçeğinde Tarım ve Köyişleri, Çevre ve Orman Bakanlıkları, özel statülü kuruluş niteliğinde Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, genel müdürlük düzeyinde bugün kapatılmış olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı diğer hizmet genel müdürlükleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü gibi özel ödevli kuruluşlar görev yapmaktadır. Ancak gerek yasal düzenlemelerin yetersizliği, gerekse kamu yapılaşmalarının yanlışlık ve yetersizliği nedeniyle, hizmetler arasında beklenilen eşgüdüm ve işbirliği sağlanamamış, tersine hizmet girişlikleri, yetki tartışmaları vb. nedenlerle, işlevsel etkinlik yerine, kargaşaya ve hizmetlerin sahipsiz kalmasına neden olunmuştur.
Oysa, kamu yönetiminin toprak kaynaklarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik, planlayıcı, yönlendirici, altyapı oluşturan, destekleyici, eğitici, araştırıcı, teknoloji aktarıcı ve benzeri işlevleri günümüz için de, gelecek için de zorunlu bulunmaktadır.
Türkiye’nin toprak potansiyelini ve arazi varlığı niteliğini tam olarak belirleyen, detaylı toprak etütleri bulunmamaktadır. Yeterince güvenilebilir toprak ve arazi veri tabanı ve envanteri yoktur. Önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, tam sayım yöntemine göre gerçekleştirilen 1991 Genel Tarım sayımında işlenen tarım arazilerinin 23,451 milyon hektar olduğu belirtilmesine karşın, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerinde bu miktarın 27-28 milyon hektar olduğu belirtilmektedir. Yani, sorumlu kuruluşların envanterlerine güvenmek de oldukça, zordur.
Verimli bir tarımsal üretim için arazi toplulaştırması bir temel ön koşuldur. O açıdan Türkiye tarım arazilerinin bütünü için toplulaştırma, şu ya da bu ölçüde olmak üzere gereklidir. Ekonomik ve teknolojik olarak sulanabileceği bilinen 8.5 milyon hektar alan toplulaştırmanın ana hedefi olmalıdır.
KAYNAK: TEMA VAKFI YAYINLARI Derleyen : A.E.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.