YER ALTI SULARINDA KİRLENME
Suyu, akan veya buharlaşan bir şey olarak düşünmek doğaldır. Yağmur olarak düştüğünü, nehir ve derelerde aktığını görürüz. Ama kullandığımız tatlı suyun büyükbir bölümü göremediğimiz kaynaklardan, yerin altındaki su havzalarından yani aküferlerden gelir. Aküferler, kum ve çakıl gibi kolayca su geçiren maddelerden veya yeraltındaki kayalar arasındaki boşluklardan meydana gelen jeolojik oluşumlardır.
Aküferler, çok büyük miktarlarda suyu depolayabilirler; yağmur suları, taşan nehirler ve eriyen buzullarla beslenirler. Dolayısıyla kullandığımız suyun büyük bir bölümünü yerkürenin yüzeyinde görmeyiz. Dünyanın sıvı halde bulunan tatlı su kaynaklarının yüzde 97’si, aküferlerde depolanmıştır. Son elli yıl içinde küresel nüfus ve gıda talebi ikiye katlandıktan sonra, nehirler ve dereler çevre kirliliğine maruz kaldı. Bu nedenle, içme ve sulamalı tarım için gerekli suyu sağlamak için aküferlerden daha fazla yararlanmaya başladık; bu süreçte de aklımızı başımıza getiren bir keşif yaptık. Aküferlerin çevre kirliliğine yol açan maddelerden korunduğuna ilişkin yaygın izlenime karşın, bilim adamları her kıtada
çiftlikler, kentler ve fabrikaların civarında yer alan aküferlerde çevre kirlililiğine ilişkin kanıtlar bulmaya başladılar. Ayağımızın altındaki suların çevre kirliliğinden zarar görebileceğini görmekle kalmadık, yeraltı sularının bazı açılardan yüzey sularından daha fazla kirlenebileceğini de keşfettik. Bu keşfin çok ciddi sonuçları var. Su, dünya yüzeyinde buzullar kadar ağır hareket ettiği için, on yıllar içinde aküferler, çevre kirleten maddelerin biriktiği dev lavabolara dönüştü. Bazı aküferler, içindeki suları oldukça hızlı dönüştürür ve yeniler; Chalk aküferi gibi bazı yeraltı su havzaları ise suyu binlerce yıl boyunca saklarlar. Ama yeraltı sularının aküferde ortalama kalış süresi yaklaşık 1,400 yıl; suyun bir nehirde ortalama kalış süresi ise 16 gündür. Dolayısıyla denize döküldüğü veya sürekli tatlı su eklendiği için, içindeki çevre kirletici maddelerin oranları giderek azalan nehir sularının aksine, aküferde çevre kirletici maddeler birikmeye devam eder. Nehirlerin aksine, aküferlerde çevre kirliliği sürecini geriye döndürmek genellikle imkansızdır.
Liderler, artık ciddi bir biçimde belgelenen iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybıyla karşı karşıya geldiklerinde, bir yandan ortaya çıkan tablonun ne kadar karanlık olduğundan etkilenip felç oluyor, öte yandan geç kalmanın hemen etki yaratmayacağı yanılsamasına kapılıp kolayca hiç bir şey yapmama yoluna sapıyor gibi gözükmektedirler.
Ama aküferleri koruma gereği, değişim için, çok daha acil bir teşvik unsuru oluşturabilir. Kirli yeraltı sularıyla, giderek daha değişken bir iklim, kirli hava veya zenginliğini kaybeden doğal yaşamla, yaşayabileceğimizden uzun bir süre yaşayamayabiliriz. Her ne kadar bazı aküferlere geri dönüşü olmayacak bir şekilde zarar vermiş olsak da, bilim adamları kaynağın büyük bir bölümünün hâlâ temiz olduğuna inanıyorlar. Ancak sadece, kimyasal sızıntıları temizlemek, sızdıran benzin tanklarını yenileriyle değiştirmek, çöp sahalarının altına plastik tabakalar yetiştirmek veya özensiz davranan domuz çiftlikleri ve bakır madenlerine daha fazla ceza kesmek gibi soruna en son aşamada tepki gösteren taktiklere bağlı kalmayı sürdürürsek, durumun hep böyle sürüp gideceğini söyleyemeyiz. Suyumuzu zamanında korumak için küresel ekonominin kökten bir yeniden yapılanmadan geçmesi gerekecektir. İklimin istikrara kavuşturulması ve biyosferin korunması da ancak bu şekilde mümkün olacaktır.
KAYNAK: TEMA VAKFI DERLEYEN: A.E.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.