CEVŞEN NEDİR?
Geçenlerde yaşlı bir teyze, yanıma elinde kuranı kerime benzeyen bir şeyle geldi. Devamlı surette bunu okuduğunu, bunun sevabının ne kadar olduğunu sordu?
Kuranı Kerim cildi gibi ciltlenmiş, Kuranı Kerim harfleriyle yazılmış, tam Kuranı Kerim görünümünde bir kitap. Evirdim çevirdim Kuranı Kerim olmadığı aşikâr olan bu kitabın ne olduğunu anlamaya çalıştım. Anladım ki piyasada durmadan dağıtılan, insanların üzerinde taşıması istenen “Cevşen” isimli duanın yanına başka dualar da eklenerek Kuranı Kerim görümünde ciltlenmiş hali. İşin tuhaf tarafı yaşlı kadıncağız bu okuduğu şeyin kuran olduğunu zannediyor ve bu maksatla hatim yapıyormuş.
Ne zamandır, her yerde satılan, elden ele dolaştırılan Cevşen ile ilgili bir yazı kaleme almak istiyordum. Bu vesileyle “Cevşen nedir? Sorusuna bu yazımızda cevap vermeyi uygun gördüm.
Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte, “zırh, savaş elbisesi” anlamına gelmektedir. Terim olarak Şii kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygambere isnat edilip, Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sağır denilen iki duanın ortak adıdır.
Cevşen-i Kebir: Anlatıldığına göre Asr-i saadette cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud’da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz. Peygamber ellerini kaldırarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, “Ya Resulullah, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir.
Olayla ilgili Şii kaynaklara göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmadan 50 bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebir ile Allah’a münacatta bulunan kimseye, Bedir şehidleri derecesinde 900 bin şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez.
Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez. Cebrail, Hz. Peygamberden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere tâlim etmesini istemiştir. Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır. Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivâyet edilmiş olmasının yanında, faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur.
Dua, Şia bölgelerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır. Ehli Sünnet’in asıl ve fer’i hiçbir kaynağında Cevşen ile ilgili bir hüküm söz konusu değildir. Daha çok Şii’lerin rağbet ettiği bu dua son zamanlarda bizim memleketimizde de yaygınlık göstermiştir. Özellikle Türkiye’de bir cemaat tarafından müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılmıştır. Ayrıca Şii kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır.
Rasulullah s.a.v den rivayet edilen yaklaşık 15 sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı veya tarihi bir vakayı anlatan, hafızada tutulması kolay metinlerden farklı olarak, her kelime ve cümlesinin büyük bir titizlikle raptedilip tekrarlanması, Hz. Peygamberden alınıp rivayet edilmesi imkânsız denecek kadar güçtür.
Üstelik duanın Sünni hadis mecmualarında yer almaması, ayrıca Şii hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki Kütüb-i erbeada da bulunmaması, sadece Şii kaynaklardan dua mecmuaları gibi ikinci derecede kitaplarda mevcut olması da bu görüşü desteklemektedir.
Sonuç:
Cevşen, Kaynaksız, Mesnetsiz Şii Duasıdır.
Fazileti hakkında söylenenler uydurmadır.
Bu uydurma metni Sünni Müslümanlar arasında yaygınlaştıran Türkiye’de bir cemaat olmuştur. Sünni hiçbir kaynakta, dört hak mezhebin hiç birisinde bu konuda bir rivayet söz konusu değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.