"REĞAİP KANDİLİ"
Bu gece, Recep ayının ilk Cuma gecesi. Üç Ayları şereflendiren kandiller zincirinin ilki olan Reğaip kandili. Bu Kandil, Recep ayının yirmi yedinci gecesindeki Mi’rac kandilinin, Şaban ayının on beşinci gecesindeki Berat kandilinin, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesindeki Kadir gecesinin habercisi ve müjdecisidir.
Reğaip sözlükte, çok istenilecek ve rağbet edilecek şeyler, hediye, atiyye, bolca ihsan etmek manalarına gelmektedir. Peygamberimizin “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhirete çalışınız” prensibi, akıllı insanın vazgeçilmez sermayesi olması gerekirken, dünyanın gâilesi, sonu gelmeyen emellerin meşgalesi, ufkumuzu kuşatan negatif etkilerin hâilesi, zaman içerisinde insanı, peygamberimizin bu ölümsüz ölçüsünden uzaklaştırmaktadır. Herkes bunu böyle bilir ve de söyler. Gerçekten insan, gerçeklerden kopuşunu ve bu kopuştan mütevellit düştüğü boşluğu ve kofluğu hisseder. Zira yaratılan yaratandan uzaklaştığında, otomatik olarak fıtratın bahşettiği iksirler harekete geçer. Kandiller, mübarek günler, geceler ve aylar işte bu muhasebenin, mukayesenin, tefekkürün, tezekkürün yapılabildiği en müsait ve mümbit zaman dilimleridir.
Reğaibin kelime anlamlarında da görüldüğü gibi, kul, statik bir hayattan dinamik bir hayata geçmek, mânâsızlaşan hayatını anlamlandırmak, kul olmanın zevkini tatmak, secdelere kapanmanın heyecanını yaşamak ve yaşatmak için, sadede gelip, ben kimim, beni kim yarattı, nereden geldim, ne yapıyorum, nereye gidiyorum, orada neler olacak sorularına, içini mutmainleştirinceye kadar cevap arayacak ve başka hiçbir kapı olmayan Mevlâ’sının eşiğine dayanarak arınmak, temizlenmek, aklanmak isteyecek, isteğini ısrara çevirerek, bu özel zamanların ihsanından ve bereketinden istifade etmenin erdemine erecektir.
Rûhî ihtilal ve inkılâp için tahrip olan güzel hasletlerin ve melekelerin tekrar melekleşmesi için bu özel zamanların kıymetini çok iyi anlamanın yanında, yaz-boz tahtası gibi bu müstesna zamanlarda, bütün güzelliklere evet, sonra, bizi eskiten eski ve ekşi hayatı davet anlayışı, bu önemli zamanları ister istemez anlamsız kılmaktadır. Bu sebeple, bu muazzez zamanlar, hayatımızın kararlarında milât olarak telakki edilmeli ve gönül dünyamızın mihverinde inşa ettiğimiz mukaddes kalenin koruyucu ve kurtarıcı burcu olmalıdır. Onun için, kandil kutlamaları, kandil simitleriyle, mânâ, maksat, meram ve mesaj içermeyen bilmukabele tebriklerle, dinleyenleri mest etmeyen, peygamber sevdasıyla buluşturmayan uyuşuk ve buruşuk mevlid merâsimleriyle, amellerimizi ve emellerimizi İslam’ın ikliminde yeşertmeyen, çelikleştirmeyen kurak ve çorak, içi kof bir sürü ritüellerle, ikram edilen ve fakat gönüllere değil avuçlara serpilen, bizim gülümüzü koklatmayan gülsuyuyla, lokum ve şeker külahıyla değil, yeni bir kutlama şuuruyla, Müslüman ve Müslümanlığı temsil duruşuyla, asrın ihya perspektifiyle ve soluk veren bir icra keyfiyetiyle, yeniden dirilmek, diriltmek, silkinmek, silkindirmek, uyanmak, uyandırmak, kurtulmak ve kurtarmak için kutlanmalıdır...
Kutlanmalıdır, özellikle senelerdir masumluğa, mazlumluğa, mahzunluğa ve mağdurluğa mahkûm edilen Irak’ı, Filistin’i, Lübnan’ı, Afganistan’ı yıkanların, yakanların, ağlatanların ve ‘sıradakilere’ diş bileyenlerin, onlara alkış dağıtanların gerçek yüzlerini, dudaklara bal çalan sözlerini, şaşı bakan gözlerini, bu gecenin hürmetine artık görmek, bilmek, tanımak ve anlamak için kutlanmalıdır...
Kutlanmalıdır, çünkü peygamberimiz buyururlar ki: “Beş gece vardır ki, onlarda yapılan dualar geri çevrilmez. Bunlar: Recep’in ilk Cuma gecesi, yani Reğaip gecesi. Şaban’ın on beşinci gecesi, yani Berat gecesi. Cuma geceleri. Ramazan ve Kurban bayramı geceleri.” Bütün gönüllerin bu muştuya muhatap olmasını temenni ediyor, değerli okurlarımın, aziz milletimin ve bilcümle müminlerin Reğaip kandillerini yürekten kutluyorum. Geceniz ve kandiliniz mübarek olsun... Allah’ın selâmı üzerinize olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.