AĞARAN SAÇLAR
Nice saç-sakal vardır ki, güneşte ağarır... Nice saç-sakal vardır ki, fitne ve fesat yollarında ağarır... Nice saç-sakal vardır ki, gaflet, sefalet, dalalet, rezalet ve şehvet panayırlarında ağarır... Nice saç-sakal vardır ki, elemlerde, kederlerde ağarır... Nice saç-sakal vardır ki, ahlak ve fazilet mücadelesinde ağarır... Nice saç-sakal vardır ki, ilimde, mârifette, mahârette, sanatta, insanlık uğruna katlanılan çile, ıstırap, düşünce ve tefekkürde ağarır... Nice saç-sakal vardır ki, su misâli, akıp giden senelerin, şu veya bu şekilde tüketilen ömrün, kapıları tokmaklayan ölümün ve mukadder sonunun tercümanı, işareti ve habercisi olarak ağarır...
Saçların ağarmasının ârızî olarak bazı hadiseler ve özellikle irsiyetle yakın bir alâkası olmakla birlikte, gençlikte saçların ağarması enderdir ve de fıtratın kanunlarına uygun değildir. O, daha çok hayat merdivenin yarısından sonraki basamaklarında renklenir... Her nedense, nedeni herkesin malumudur ama “ağarmak” bir renkte olsa ve hem güzel bir renkte olsa, bu renk saç ve sakalda çok sevimli değildir... Çünkü donuktur, soluktur, düşündürücüdür, ürkütücüdür, gamlıdır, anlamlıdır, ibret ve hikmet saçar. Belki bu yüzden herkes ondan kaçar. Ama nereye, nasıl, neden ve niçin kaçış!.. Kur’anın ifâdesiyle: “Eynel mefer / Nereye kaçış!” Çünkü o, sükûtuyla sahibine ve çevresine pek çok şey anlatır... Güç ve kuvvetin bittiğini, ömrün tükendiğini ve hazan mevsiminin gelip çattığını hatırlatır...
Bu saçlar değirmende ağarmadı diyebilenler, Hakkın emirlerine muhalefet etmeden idâme-i hayat eyleyenler, ilim ve irfan uğrunda nefes tüketenler, mum gibi erime pahasına etrafını aydınlatanlar, karanlıklara savaş açanlar, evrensel değerlerin ikâmesine gerekirse varlarını, kanlarını ve canlarını feda edenler, kalemlerini iyiliklerde, güzelliklerde, doğruluklarda kullananlar, nokta kadar yücelmek için virgül gibi baş eğmeyenler, haksızlıklar karşısında susmayanlar, içtimâî dertleri nefsî dertlerine tercih edenler, aldanmayanlar, aldatmayanlar, zorlardan, sorumluluklardan kaçmayanlar, yorulmayanlar, ayılmayanlar, bayılmayanlar, yeter artık ve fakat demeyenler, ipe un sermeyenler, zalimin zulmüne destek vermeyenler, kınanması gerekenleri alkışlamayanlar, zelile tezellül etmeyenler, zilletle izzeti, vakarla gururu hakla bâtılı karıştırmayanlar, hedeflerini ve emellerini büyük tutanlar, ufuklara göz koyanlar..... için ağaran saç ve sakal mutlak ve muhakkak olan ebediyet hayatı için kesinlikle sönmeyecek ve aslâ solmayacak olan “nuru” sembolize eder. Bu sebeple; onu koparmamak, onu boyamamak, onu sevmek, onunla barışık ve alışık yaşamak çok daha özel ve güzel olur ve çok daha uygun olur...
Nitekim bir kutsî hadiste şöyle buyurulmaktadır: “Saçını ve sakalını İslâmiyet’te ağartan bir kuluma azap etmekten utanırım.”
Hülâsa, yaşama şansına sahip olan her insanın mutlaka saçı ve sakalı ağaracaktır. Asıl meziyet ve devlet, gerekirse zoru zorlarcasına, dünyaya kafa tutarcasına, onu fazilet ve hidâyet ikliminde ağartmak, Allah’a kul olmanın erdeminde, kulluk görevini yerine getirmek suretiyle aklaştırmaktır. Ak renk, en güzel renktir. Çünkü boyacısı Allah’tır. Kur’an da öyle demez mi: “Allah’ın boyası ile boyalanınız. Allah’ın boyasından daha güzel kimin boyası vardır!”
Ağaran saçlar için en mânidâr kelam, kelamların en güzelini söyleyen peygamberimize âit olsun: “Beyazlaşan kılları koparmayın... Herhangi bir Müslüman İslam’da saç ve sakalından bir bölümünü bile olsa ağartırsa, mutlaka o kıyamet günü onun için bir nûr olacaktır.” Diğer bir rivayette ise: “Allah beyazlaşan her kıl başına ona bir sevap yazar.”
Ne mutlu Ak babalara, Ak dedelere, Ak şeyhlere... Ne mutlu bu rengin müşfik resminde ve sıcak atmosferinde âbideleşenlere... Ve ne mutlu ezelden hâle, halden ebede kurduğu “bilge” köprüsüyle kuruyan, çirozlaşan, kaditleşen, pelteleşen gönüllere duâ eden, duâ dağıtan, duâ alan ve duâlaşan cins devlere, munis sevilere..
Saçların ağarmasının ârızî olarak bazı hadiseler ve özellikle irsiyetle yakın bir alâkası olmakla birlikte, gençlikte saçların ağarması enderdir ve de fıtratın kanunlarına uygun değildir. O, daha çok hayat merdivenin yarısından sonraki basamaklarında renklenir... Her nedense, nedeni herkesin malumudur ama “ağarmak” bir renkte olsa ve hem güzel bir renkte olsa, bu renk saç ve sakalda çok sevimli değildir... Çünkü donuktur, soluktur, düşündürücüdür, ürkütücüdür, gamlıdır, anlamlıdır, ibret ve hikmet saçar. Belki bu yüzden herkes ondan kaçar. Ama nereye, nasıl, neden ve niçin kaçış!.. Kur’anın ifâdesiyle: “Eynel mefer / Nereye kaçış!” Çünkü o, sükûtuyla sahibine ve çevresine pek çok şey anlatır... Güç ve kuvvetin bittiğini, ömrün tükendiğini ve hazan mevsiminin gelip çattığını hatırlatır...
Bu saçlar değirmende ağarmadı diyebilenler, Hakkın emirlerine muhalefet etmeden idâme-i hayat eyleyenler, ilim ve irfan uğrunda nefes tüketenler, mum gibi erime pahasına etrafını aydınlatanlar, karanlıklara savaş açanlar, evrensel değerlerin ikâmesine gerekirse varlarını, kanlarını ve canlarını feda edenler, kalemlerini iyiliklerde, güzelliklerde, doğruluklarda kullananlar, nokta kadar yücelmek için virgül gibi baş eğmeyenler, haksızlıklar karşısında susmayanlar, içtimâî dertleri nefsî dertlerine tercih edenler, aldanmayanlar, aldatmayanlar, zorlardan, sorumluluklardan kaçmayanlar, yorulmayanlar, ayılmayanlar, bayılmayanlar, yeter artık ve fakat demeyenler, ipe un sermeyenler, zalimin zulmüne destek vermeyenler, kınanması gerekenleri alkışlamayanlar, zelile tezellül etmeyenler, zilletle izzeti, vakarla gururu hakla bâtılı karıştırmayanlar, hedeflerini ve emellerini büyük tutanlar, ufuklara göz koyanlar..... için ağaran saç ve sakal mutlak ve muhakkak olan ebediyet hayatı için kesinlikle sönmeyecek ve aslâ solmayacak olan “nuru” sembolize eder. Bu sebeple; onu koparmamak, onu boyamamak, onu sevmek, onunla barışık ve alışık yaşamak çok daha özel ve güzel olur ve çok daha uygun olur...
Nitekim bir kutsî hadiste şöyle buyurulmaktadır: “Saçını ve sakalını İslâmiyet’te ağartan bir kuluma azap etmekten utanırım.”
Hülâsa, yaşama şansına sahip olan her insanın mutlaka saçı ve sakalı ağaracaktır. Asıl meziyet ve devlet, gerekirse zoru zorlarcasına, dünyaya kafa tutarcasına, onu fazilet ve hidâyet ikliminde ağartmak, Allah’a kul olmanın erdeminde, kulluk görevini yerine getirmek suretiyle aklaştırmaktır. Ak renk, en güzel renktir. Çünkü boyacısı Allah’tır. Kur’an da öyle demez mi: “Allah’ın boyası ile boyalanınız. Allah’ın boyasından daha güzel kimin boyası vardır!”
Ağaran saçlar için en mânidâr kelam, kelamların en güzelini söyleyen peygamberimize âit olsun: “Beyazlaşan kılları koparmayın... Herhangi bir Müslüman İslam’da saç ve sakalından bir bölümünü bile olsa ağartırsa, mutlaka o kıyamet günü onun için bir nûr olacaktır.” Diğer bir rivayette ise: “Allah beyazlaşan her kıl başına ona bir sevap yazar.”
Ne mutlu Ak babalara, Ak dedelere, Ak şeyhlere... Ne mutlu bu rengin müşfik resminde ve sıcak atmosferinde âbideleşenlere... Ve ne mutlu ezelden hâle, halden ebede kurduğu “bilge” köprüsüyle kuruyan, çirozlaşan, kaditleşen, pelteleşen gönüllere duâ eden, duâ dağıtan, duâ alan ve duâlaşan cins devlere, munis sevilere..
Bu yazı toplam 830 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.