NECATİ TAYYAR TAŞ

NECATİ TAYYAR TAŞ

ANNELER GÜNÜ

ANNELER GÜNÜ

Mayıs ayının ikinci Pazar günü dünyanın bazı yerlerinde ‘Anneler Günü’ olarak kutlanmaktadır. Herkes bilir ki, ‘anmak, hatırlamak, hatırlanmak, sevgi, ziyaret’ gibi kelimeler, artık bu gün sözlüklerde ve hâtıralarda kaldı. Belki de bu ‘doğru,’ senede bir günün anneler günü olarak ayrılmasına sebep olmuştur. Yalnız senede bir gün hatırlanma duygusu, kokmayan güllerle yapılan ziyaretler ve hasret gidermeler bizim örfümüze çok ama çok yabancı, içi kof ve küf seremonilerdir. Hamuru, inancımızın vahyinde yoğrulan kültürümüzde, senenin bütün günlerinde hatırlanmak, elleri öpülmek, ihtiyaçları giderilmek ve kesinlikle ihmal edilmemek üzere, dünya ile beraber, tespit edilmiş bir gün de, özel olarak annelerin hatırlanmasının ‘küresel gelenek’ anlamında elbette bir mahzuru yoktur. Bütün korku ve endişe, bizi biz yapan, bizi çadırdan ebet müddet devlet eyleyen özümüzden, kökümüzden, dinamiklerimizden, mukaddeslerimizden, yabancıların şeytânî ve katrânî elleriyle, azap ve kezzap nefesleriyle, yaldızlı töreleriyle yok olma, erime, çürüme adına koparılmaktır, maddî ve mânevî tefessühtür, izmihlâldir, inhitattır, inkırazdır...

Evet, milletimizin kültürünün harman olduğu atmosferde yetişenlerin belleklerinde çivilenen şu cümleler ne kadar anlamlıdır: Evlatlar, ebeveynlerini tüy döşeklerde yatırsalar, zembillerde saklasalar, kuş sütü ile besleseler, sırtlarında hacca götürseler ve bir insanın yapabileceği bütün hizmetleri kusursuz yapsalar, yine de onların hakkını ödeyemediklerini ve ödeyemeyeceklerini her şeyden önce Peygamberlerinden öğrenmişlerdir. Sahabelerden biri, Hz. Peygamber’e gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! Bir annem var, sırtımı ona binek yapıyorum ve yüzümü ondan ayırmıyorum, kazancımı ona harcıyorum. Hakkını ödemiş olur muyum?” der. Peygamberimiz: “Ödeyemezsin, çünkü o senin yaşamanı istediği için sana bakardı. Sen hizmet ediyorsun, fakat ölümüne talipsin” diye buyurur.

Ebeveynin, çocuklarının üzerine titremesi, insanoğlunun fıtratında mevcuttur. Yeşil bir filizin büyüyüp nebat haline gelinceye kadar tohumundaki bütün gıdaları emerek onu fosilleştirdiği, civcivin vücut buluncaya dek yumurtadaki tüm maddeleri tüketip sadece kabuğunu bıraktığı gibi, evlat da, ana-babasının himmet ve şefkat enerjisinden, onlar pîr-i fâni oluncaya ve hatta ölünceye kadar istifade eder. Çünkü kâinatta her şey, neslinin devam etmesi uğruna, ‘tek ben öleyim de neslim devam etsin’ dercesine, gerekirse bu yolda canından olanlara ve olacaklara hiç tereddüt etmeden canını da verir. Onun için ebeveynin hakkı büyüktür, ağırdır ve de ödenmesi zordur.

Yine bir gün İslâm’ın muazzez Peygamberine biri: “Yâ Resûlallâh! En çok kime iyilik ve ihsan etmeliyim?” diye sordu. Peygamber: “Annene.” Sonra kime? Peygamber: “Annene.” Sonra kime? Peygamber: “Annene” buyurdu. Adam, dördüncü kez, sonra kime? diye sorunca, Peygamber: “Babana” dedi ve ekledi: “Bir kimsenin anne ve babası veya onlardan biri yanında ihtiyarlar da, o evlat onlara yapacağı hizmet sayesinde cennete giremezse burnu yerlerde sürünsün.” Bu kahredici kelam, ana-baba rızasından mahrum bahtsız mahrumların dünya ve ukbâdaki mahrûmiyetlerini herhalde açıkça anlatsa gerek... Ya Mevla’mızın fermanı: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” İşte ilhamını bu âyetten alan ölümsüz Yunus’un eskimez dizeleri: Anne başa tâç imiş / Dertlere ilâç imiş / Bir evlat pîr olsa da / Anneye muhtaç imiş. Bu sebeple: Ağlarsa anam ağlar / Gayrı yalan ağlar, denmiş ve ne de güzel denmiş...

Bu yazı toplam 650 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NECATİ TAYYAR TAŞ Arşivi
SON YAZILAR